ANKARA - Öğretmenlik yaptığı dönemde çocuklarla Kürtçe diyalog kurmaktan vazgeçmediği için sürgün edilen Feride Akturan, emekli olduktan sonra hayalini kurduğu Kürtçe derslere başladı. Akturan, "Anadile daha çok önem vermeliyiz” dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 21 Şubat 1952 tarihinde Bangladeşli üniversite öğrencilerinin anadilleri için yaptıkları eylemde öldürülmeleri üzerine 17 Kasım 1999’da 21 Şubat’ı Uluslararası Anadil Günü ilan etti. Gün kapsamında UNESCO, kaybolma tehdidi altındaki dillere dikkati çekmek için raporlar hazırlıyor. UNESCO’ya göre dünyada 2 bin 500 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. 100 yıl içerisinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacaksa o dil tehlikede kabul ediliyor.
Türkiye ve Kurdistan’da olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde insanlar, anadilleri kaybolmasın ve unutulmasın diye mücadele veriyor. Dilin taşıyıcısı olan kadınlar, bu mücadeleyi daha fazla omuzlamış durumda. Anadilinin unutulmaması için yıllarını mücadeleye adayanlardan biri de mamoste Feride Akturan. Anadili Kürtçe’nin Kirmançkî lehçesi olan Akturan, Riha’nın Sêwereg ilçesinde doğdu. Öğretmenlik yaptığı 36 yıl boyunca Kürtçe eğitim verme hayalinden vazgeçmeyen Akturan, ders verdiği 1’inci sınıf öğrencileri için hazırladığı etkinliklerin Kürtçesini de bir deftere not etti.
EMEKLİLİKTEN SONRA HAYALLERİNİ GERÇEKLEŞTİREBİLDİ
Üniversiteden mezun olduktan sonra meslekteki ilk tecrübesi 1980 darbesi sürecine denk gelen Akturan, 1979 yılında başladığı mesleğinin ilk beş yılını Wan’ın köylerinde yaptı. Türkçe bilmeyen öğrencilerinin dersi anlamaları için anadilleriyle diyalog kuran Akturan, bu dönem öğrencileriyle Kürtçe konuştuğu için bulunduğu köyden başka bir köye sürgün edildi. Hep hayalini kurduğu Kürtçe eğitim hayalini ise emekli olduktan sonra gerçekleştirebildi. 2014 yılında emekli olan ve şimdilerde Anka Dil Kültür Sanat Derneği’nde (Anka-Der) Kürtçe’nin Kirmançkî ve Kurmancî lehçelerinde ders veren Akturan, verdiği mücadeleyi ajansımıza anlattı.
Hiçbir zaman Kürtçe eğitim hayalinden vazgeçmediğini vurgulayan Akturan, “35 yıl boyunca her ders verdiğimde ‘bunun Kürtçesi nasıl olabilirdi’ diye düşündüm. 2000 yılında Ankara’da Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği (Kurdi-Der) kuruldu. Hemen yönetimine girdim. Bir öğretmen arkadaşımla İstanbul Kürt Enstitüsü’ne gittik. Orada Kürtçe okuma ve yazmayı geliştirdik. Ardından Kurdi-Der’de Dimilkî dersi vermeye başladım. Dernek olarak Avrupa Birliği tarafından kabul edilen projemizle eğitmenler yetiştirdik” diye belirtti. Kurdi-Der’de Kürtçe ders verdiği yıllarda devlet okullarında da eğitmenlik yapmayı sürdürdüğünü söyleyen Akturan, “Bu süreçte drama dersleri aldım. Gelişen barış sürecinde bölgede Kürtçe okullar açıldığında Amed ve Wan’da iki yıl boyunca hem dil eğitimi için kitap hazırlama hem de drama konusunda eğitmenleri yetiştirme çalışmalarında yer aldım. Hayallerim artık gerçekleşmişti. Ölmeden önce yapmak istediğim şey buydu. O iki yıl hayatımda önemli bir yer tutuyor. Çünkü mesleki olarak en keyif aldığım yıllardı. Şimdi Anka-Der’de Kürtçe drama dersleri vermeye devam ediyorum” dedi.
İLKOKUL İLE BAŞLAYAN ASİMİLASYON
Kürtçe için “yaşamım” diyen Akturan, bizi çocukluk yıllarına götürerek, şunları anlattı: “Türkçe ile birinci sınıfta zorunlu olarak tanıştım. Ailemde, mahallemizde hep Kürtçe konuşulur, Türkçe bilmezdik. Okulun ilk yıllarında çektiklerimi hiçbir zaman unutmadım. Öğretmen oldum, o çektiklerim hala aklımdaydı ve hala da aklımda. Çok zordu. Hiç bilmediğin bir dil ve o dille konuşan bir öğretmen… Türkçeyi yazmayı öğrendim, okuyordum da ama hiç anlamıyordum. Üçüncü sınıfa geldiğimde başarılı olduğum tek ders matematikti. Çünkü babam bana matematik problemlerini Zazaca anlattı. Ben de o günden sonra matematiği hep anlayarak yaptım. Öğretmen olana kadar da matematik problemlerini hep Zazaca düşünerek çözdüm. Anadilimle düşünmeden çözemezdim çünkü.”
KÜRTÇE KONUŞTUĞU İÇİN SÜRGÜN EDİLDİ
Anadilinin neden yasaklandığını ve nasıl bir baskı altında olduklarını çocukluğunda anladığını belirten Akturan, ancak yine de o yıllarda yeterince anlamlandıramadığını söyledi. Wan’da mesleğe başlayan Akturan, “Çocukluğum hiç gözlerimin önünde gitmezdi. Öğrencilerim Türkçe bilmiyordu. Elimden geldiğinde onlara yardımcı oluyordum. Onlarla dilimizin neden yasaklandığını dahi konuşuyorduk. Bir gün müfettiş geldi. Çocuklardan biri sınıfa girerek arkadaşlarını, ‘Müfettiş geliyor sakın öğretmenimizin bizimle Kürtçe konuştuğunu söylemeyin’ şeklinde uyardı. Öyle de oldu ama bir süre sonra köye başka bir öğretmen geldi. Bir gün durabildi, gittiğinde de beni milli eğitim müdürlüğüne şikayet etmiş. Yıl 1981 ve darbe olmuştu. Şikayet üzerine askerler köye gelip muhtarla konuştu. Muhtar, benden memnun olduklarını ve şikayet konusunun doğru olmadığını söyledi. Ceza verilmedi ama başka bir köye sürgün edildim. Gittiğim köy de Kürt köyüydü ve yine Kürtçe konuşuyorduk. Bir ara müfettiş geldi ve sınıfa bir problem sordu ancak kimse elini kaldırmadı. Müfettiş de bana dönerek, ‘Madem Kürtçe biliyorsun soruyu Kürtçe sor’ dedi. Soruyu sordum, sınıfın yarısından fazlası parmak kaldırdı. Müfettişe gülerek dönüp, ‘Suç işliyorsunuz. Kürtçe konuştuğum için buraya sürgün edildim, şimdi siz beni Kürtçe konuşturuyorsunuz’ dedim” ifadelerini kullandı.
TÜRKÇE BASKISI
Beş yılın ardından tayininin çıktığı Ankara’ya ağlayarak geldiğini dile getiren Akturan, o sürece dair “Burada da tayinim bir Kürt köyüne çıkmıştı. Karagedik köyü idi. Yıl bitiminde müfettiş geldi ve çocukların başarısı karşısında çok şaşırdı. ‘Kaç yıldır bu köye geliyorum bu kadar başarılı bir sınıf görmedim’ dedi. Ne yaptığımı sordu; ben de bir şey yapmadığımı sadece çocukları anladığımı söyledim. Okula gittiğimde öğretmenlerin çocuklar üzerinde baskısı vardı. ‘Zorlasak Türkçe öğrenecekler’ gibi düşünüyorlardı. Hatta bir toplantıda öğretmenlerden biri ‘Öğrencileri ajan olarak tutalım, evde kim Kürtçe konuşuyorsa bize bildirsin’ dedi. Buna karşı çıktım ve yapılmadı” diye belirtti.
ÇOCUKLARDA ANADİLİN ÖNEMİ
Anadili “Doğumdan itibaren anneden dinlenen masal, konuşma ve ninnidir. İnsanın kişiliğinin temeli, yüreği, fikri, her şeyidir” olarak tarifleyen Akturan, çocukların kişiliğinin 5 yaşına kadar dili ve kültürüyle oluştuğunu söyledi. En önemli eğitimin evde başladığını dile getiren Akturan, “Anadiliyle kültürünü öğrenmiş ve eğitim almışsa okula da anadiliyle başlamalı. Yabancı bir dille başladığında hele ki anadillerini konuşmaları yasaklanıyorsa bu durum çocukların kişiliğinde olumsuzluklara neden oluyor. Ruhen kişiliği param parça oluyor. Kendilerini dile getiremedikleri için özgüvenleri eksiliyor” dedi.
‘ÖZGÜR DEĞİLSEN DİLİN DE YASAK’
Anadilde eğitim ile özgür bir ülkede yaşamanın birbiriyle bağlantılı olduğuna dikkati çeken Akturan, “Eğer özgür bir ülkede değilsen zaten dilin yasaktır. Bu nedenle anadilinde eğitim de göremezsin. Bundan sonra gençlerimiz anadillerini öğrensinler ki çocuklarını da anadilleriyle büyütsünler. Okul yaşına geldiğinde Türkçeyi öğretebilirler. Zaten Türkçeye maruz kaldıkları için çabuk öğreniyorlar. Özellikle kadınlar, çocuklarının bu çelişkileri yaşamaması için daha fazla mücadele vermelidir. Şuan yeterli bir mücadele yok. Özgürlük için verilen mücadelede anadile daha çok önem vermek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘ANADİLİNİZİ ÇOCUKLARINIZA ÖĞRETİN’
Ankara’ya gelmesiyle sendikal mücadeleye de katıldığını söyleyen Akturan, ancak dil mücadelesinin kendisi için daha önemli olduğunun altını çizdi. Akturan, devamında ise şu çağrıda bulundu: “Yıllardır farklı alanlarda mücadele veriyoruz ama anadilimizi unutuyoruz. Mücadele başarıya ulaştığında etrafımızda Kürtçe bilen olmayacak. Türkiye’deki Kürtlerin yüzde 70-80’i evlerinde Türkçe konuşuyor. Şimdi Kürtçe okullar açılsa bu sefer çocuklar bizim yaşadıklarımızı tersten yaşayacak. Kürtçe onlar için yabancı bir dil olacak. Anadil sorunu ayrıca kadın sorunudur. Çünkü çocukların bölünmüş kişiliğinden yine en çok kadınlar etkileniyor. Kadınlar, anadillerini savunuyor ancak daha fazla önem vermeleri gerekiyor. Artık anne babalar Kürtçe bilmiyor, ilk önce kendileri öğrenmeli. Çağrım o dur ki; anadilini bilenler çocuklarına öğretsin bilmeyenler de önce kendileri öğrensin sonra çocuklarına öğretsinler.”
MA / Zemo Ağgöz