WAN - İmralı tecridinin "hukuku tanımamanın" en somut örneği olduğunu belirten ÖHD’li avukat Mustafa Özoral, "Tecrit devam ederken Kürt sorununun demokratik çözümünden bahsedemeyiz" dedi.
Uluslararası komployla getirildiği Türkiye’de 25 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, 35 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor. İmralı Adası’nda 25 yıldır sürdürülen mutlak tecrit, aile ve avukat görüşlerinin engellenmesiyle 35 aydır mutlak iletişimsizlik haliyle sürdürülüyor.
Aile ve avukatların başvurularının yanıtsız bırakıldığı, PKK Lideri Öcalan’ın kendisini İmralı’da ilk olarak karşıladığını belirttiği Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin de (CPT) sessizliğiyle, komploda olduğu gibi tecrit sistemi de ulusal ve uluslararası hukukun askıya alındığı bir boyuta ulaştı.
Özgürlük için Hukukçular Derneği Wan Şubesi yöneticisi avukat Mustafa Özoral, İmralı’da sürdürülen tecrit ve haber alınamama halinin hukuki boyutunu değerlendirdi.
KÜRTLERİN TALEPLERİNİ BASTIRMA
Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridin bir halkın en meşru taleplerinin bastırmaya dayalı bir politika olduğunu söyleyen Özoral, “Sayın Öcalan’dan 35 aydır herhangi bir haber alınamıyor. Öcalan’ın ailesi ve avukatlarının görüşme başvuruları ‘disiplin cezası’ adı altında reddediliyor. Tecrit, uluslararası komplonun devamıdır. Komplo her ne kadar Kürt halkının demokratik temeldeki taleplerini bastırmaya, yok etmeye, sindirmeye yönelik ise, tecrit de aynı şekilde Kürt ulusunun demokratik zemindeki hak ve taleplerini bastırmaya, kırmaya ve yok etmeye yöneliktir” ifadelerini kullandı.
HUKUKU TANIMAMANIN EN SOMUT ÖRNEĞİ
Özoral, Türkiye tecrit sistemiyle hem iç hukuk içtihatlarını hem de uluslararası hukuku çiğnediğini belirterek, “Dünya geneline baktığımızda bu denli bir ceza olmadığını görüyoruz. Hem Türkiye'deki pozitif hukukta hem de Türkiye’nin tabi olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) ve uluslararası mevzuatları dikkate aldığımızda, aslında hiçbir yerde tecrit şeklinde bir ceza ve yaptırım uygulanmamaktadır. Tecrit politikasının içtihatlarda ve Türkiye'deki mevzuattaki hukuki boyutu yok hükmündedir. Tecrit politikası hukuku tanımama, kanunları uygulamamanın en somut örneğidir. İmralı tecridi aslında Türkiye’nin kendi iç hukuk mevzuatlarına ve uluslararası mevzuatlara aykırı bir şekilde geliştirmiş olduğu bir yöntemdir” diye konuştu.
‘ÇÖZÜMÜN MUHATABI ÖCALAN’DIR’
Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi için Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin derhal sonlandırılması gerektiğini vurgulayan Özoral, “Tecrit başta Sayın Öcalan olmak üzere toplumun tüm dinamiklerine sirayet edilmek isteniyor. Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözümü için öncelikli muhatap olan Sayın Öcalan ile derhal görüşme sağlanması gerekir. Çözümün muhatabına tecrit uygulandığı zaman, asla çözülmez. Bir yandan tecrit devam ederken, bir yandan Kürt sorununun demokratik çözümünden bahsedemeyiz. Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunların kaynağı İmralı tecrididir. Çözümü ise Öcalan’a uygulanan tecridin sonlandırılmasıdır. Çünkü Sayın Öcalan Türkiye’de birçok sorunun çözümünün doğrudan muhatabıdır” diye belirtti.