ANKARA – Cezaevi idarelerinin açlık grevine giren tutsaklara dönük baskılarını arttırdığını dile getiren ÖHD Genel Sekreteri Ebru Akkal, sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin İmralı’daki mutlak tecride karşı sessiz kalmasını eleştirdi.
İmralı Ada Cezaevinde 25 yıldır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununa çözüm talepleriyle başlatılıp 5’inci ayına giren uluslararası kampanyaya 27 Kasım 2023’te açlık grevine girerek destek veren cezaevlerindeki tutsakların eylemi 83’üncü gününde. Talepleri karşılanıncaya kadar eylemlerini sürdüreceklerini duyuran tutsaklara dönük baskılar söz konusu.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Avukat Ebru Akkal, imralı’daki tecrit politikası ve devam eden açlık grevi eylemlerini değerlendirdi.
Ebru Akkal, PKK Lideri Öcalan ile İmralı’da tutulan diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a dönük tecridin son 36 aydır aile ve avukat görüşlerinin engellenmesi nedeniyle “mutlak iletişimsizlik” (incommunicado) halini aldığını belirtti.
Akkal, “Konuya dair ilgili kurumlara sunduğumuz taleplerde de dile getirdiğimiz üzere hangi gerekçe ile olursa olsun hem uluslararası mevzuatta hem de Türkiye’deki kabul edilmiş yasal mevzuat içerisinde bu türden bir uygulamanın, haber alamama halinin bir işkence olduğunu dile getiriyoruz” diyerek, hukuk örgütleri olarak ilgili kurumlara başvurular yapmaya devam edeceklerini kaydetti.
‘SÖZ KONUSU İMRALI OLUNCA…’
Akkal, herhangi bir cezaevinde yaşanan hak ihlallerine karşı ses çıkaran sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin Öcalan ve beraberindeki 3 arkadaşının üzerinde süren mutlak tecride karşı içerisinde bulundukları sessizliğe de tepki gösterdi. Akkal, “Söz konusu İmralı Hapishanesi olduğunda ne yazık ki gözleri kapalı, kulakları sağır oluyor. Bizim temel amacımız burada hukukun uygulanmasıdır. Avukatların dört senedir gitmediği bir yerden bahsediyoruz. Orada neler olduğuna dair hiç kimsenin bilgisi yok. İmralı’ya hükümetin ya da devletin izni olmadan gidebilecek tek kurumun CPT. Fakat CPT de yaklaşık 2,5 senedir oraya ziyaret gerçekleştirmedi. Gerçekleştirdiğini açıkladığı son ziyaretinde ne gördüğüne dair de bir bilgimiz yok. Bizim başvurumuz da aslında buna ilişkindi. Çünkü prosedürel olarak Türkiye’nin tavsiyelerine uymadığını gözeterek bu raporunu açıklayabilir. Bunu da yapmadı. Dolayısıyla hem uluslararası anlamda hem yerel mekanizmalar anlamında bütün olanakların kısıtlandığı bir durum yaşanıyor” diye belirtti.
AÇLIK GREVİ EYLEMCİLERİNE DİSİPLİN SORUŞTURMALARI
Açlık grevinin sürdüğü cezaevlerine yaptıkları ziyaretlere ilişkin de bilgi veren Akkal, şunları söyledi: “Cezaevlerine ziyaretlerimiz devam ediyor. Açlık grevine girenlere yoğun bir şekilde disiplin soruşturmaları açılıyor, üyelikten dava dosyaları açılıyor ve yargılanmaları söz konusu oluyor. Bunun disiplin soruşturmasına konu edilemeyeceğine dair AİHM’de, AYM’de açık bir şekilde değerlendirilmiş. Açlık grevlerinin neden bir düşünce hürriyeti ya da neden bir ifade özgürlüğü olduğuna dair çok sayıda emsal kararı var. Çünkü cezaevindeki bir insanın kendini ifade edebilmesinin dışarıdaki bir kişi kadar çok fazla yol ve yöntemi söz konusu değil. İmkanlar daha kısıtlı ancak bir insanın hükümlü olması, tutuklu olması, cezaevinde olması onun temel insani haklardan bağımsız tutulacağı anlamına da gelmiyor. O yine kendi manevi varlığını koruyacak şekilde kendini ifade etme özgürlüğüne sahip. Biz de bunu bu şekilde ele alıyoruz.”
‘YGC’LER İMRALI HAPİSHANESİNİN PROTOTİPİ’
Söz konusu disiplin soruşturmalarına ilişkin yaptıkları savunmalarda bunun bir “ifade özgürlüğü” olduğunu vurguladıklarını ifade eden Akkal, tutsakların taleplerinin karşılanması gerektiğini belirtti. Akkal, “Dışarıdaki insanlar olarak söylediğimiz; onların cezaevlerindeki koşullarını etkileyen neden İmralı Ada Hapishanesinde uygulanan tecrit. Çünkü oradaki tecrit yoğunlaştıkça ve derinleştikçe diğer cezaevlerine de yansıması söz konusu oluyor. Süreç içerisinde hepimiz birebir şahitliğini yaptık. Yüksek Güvenlikli Cezaevi (YGC) dediğimiz cezaevi yapısı, İmralı hapishanesinin küçük bir prototipidir. Bir laboratuvar gibi şu anda oradaki koşulların hemen hemen benzer şekilde uygulandığı bir yer ama YGC’ler inşa edilirken hiçbir yerden bir itiraz gelmedi. Çünkü bunu çok sessiz bir şekilde kendi amaçlarına uydurarak yapmayı başardılar” ifadelerini kullandı.
‘ÖCALAN İLE GÖRÜŞMELERİN OLDUĞU DÖNEMLER TOPLUMUN RAHATLADIĞI DÖNEMLER’
Kürt sorununun çözümü için önceki dönemlerde yapılan görüşmeleri hatırlatan Akkal, bu temasın kesilmesi ile yaşanan savaşın şiddetlendiğine dikkat çekti.
Bu durumun ise sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’deki tüm halklar ve toplumsal kesimleri, demokratik, ekonomik, siyasal yaşamı derinden ve olumsuz etkileyen süreçlere sebep olduğunun altını çizen Akkal, şunları ekledi: “Ancak Sayın Öcalan ile görüşmelerin olduğu dönemler toplumun tüm kesimlerinin nefes aldığı, rahatladığı dönemlere işaret ediyor. Bu subjektif bir değerlendirmeden ziyade objektif olarak hepimizin birebir karşılaştığı, yaşadığı süreçler. Dolayısıyla şu anda açlık grevinde olan mahpusların bu talebini de hem kendilerini ifade etme biçimi olarak hem de içinde bulundukları topluma dair düşüncelerini, sözlerini söyleme biçimleri olarak değerlendirmek gerekiyor.”
‘TUTSAKLARA YAPILAN BASKILAR KARŞILIK BULMUYOR’
Yaşadıkları sorunlara, maruz kaldıkları hak ihlallerine odaklandıkları tutsaklara dair gözlemlerini de paylaşan Akkal, “Şu anda çok sayıda cezaevinde binlerce mahpus açlık grevinde ve zaman zaman eyleme başlayan tutsaklara dönük farklı yönelimlerle de karşılaşıla biliniyor. Almaları gereken iaşeler, vitaminlerde bazen sıkıntılar yaşanabiliyor. Çok yoğun bir disiplin soruşturması süreci yaşanabiliyor ya da oda değişiklikleri, aramaları artabiliyor. Bunlar oradaki moral ve motivasyonu etkileme amacıyla yapıldığını düşündüğümüz şeyler ama karşılık görmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tutsaklarda gördüğümüz şey hep daha enerjik, daha motive, moralli bir muhataplık ve ilişki biçimi. Bu durum bizi de moral olarak etkiliyor” diye belirtti.