AMED - Cezaevinde en çok komplo sürecinde zorlandıklarını belirten 30 yıllık tutsak Fahrettin Şahin, "Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü daha fazla gündem olmalı. Bunun dışında başka bir şey düşünülmemeli" dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da uluslararası güçler tarafından Türkiye’ye getirilmesinin üzerinden 25 yıl geçti. Abdullah Öcalan'a dönük komplonun startı, 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmaya zorlanmasıyla başladı. Öcalan, daha sonra uluslararası komployla Türkiye'ye getirilerek, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne konuldu.
Bu süreçte komploya karşı cezaevlerinde “Güneşimizi karartamazsınız” eylemleri başladı. Mereş’te tutsak Mehmet Halit Oral, bedenini ateşe vererek, komploya tepkisini ortaya koydu. Oral, 9 Ekim 1998'de bedenine ateşe vererek, ardından “Öfkem, kinim ve intikamım büyüktür” mesajını içeren bir mektup bıraktı. Cezaevlerinde başlayan ve yayılan eylemler, Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine sona erdi.
Uluslararası komplonun yaşandığı süreçte cezaevinde olan ve 30 yıl 6 aylık tutukluluğun ardından 14 Ekim 2021’de Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden tahliye edilen Fahrettin Şahin, komplo sürecini ve yansımalarını anlattı.
Şahin, 1991’de Mêrdîn’in Mîdyad (Midyat) ilçesinde yaralı bir şekilde gözaltına alınan ve “devletin birlik ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla tutuklandı. Şahin, 24 yaşında girdiği cezaevinden 54 yaşında çıktı. Şahin, 30 yıl boyunca Mêrdîn, Amed, Dîlok, Aydın, Nazili, İzmir ve Bolu cezaevlerinde kaldı.
‘BİZİ EN FAZLA ZORLAYAN 15 ŞUBAT SÜRECİYDİ’
Cezaevinde en zorlandıkları sürecin 15 Şubat süreci olduğuna dikkati çeken Şahin, “Önderlik (Öcalan) bizim için büyük bir anlama sahiptir. Şu an bunu yeterince izah edebilmem mümkün değil. Önderlik kaçırılmış, görüntüleri burjuva medyasında boy boy psikolojik savaş amacıyla yayınlanmış. Bu durumda bir insan, tutsak, devrimci, PKK’li ne yapabilir ve ne düşünebilir? Dolayısıyla hepimizde büyük bir öfke doğmuştu. O zaman Mereş’te Halil Oral arkadaşın başlattığı, ‘Güneşimizi karartamazsınız’ eylemi oldu. O, eylemle kendisini feda etti ve bu cezaevlerinde bir direniş haline geldi” dedi.
Fahrettin Şahin
Cezaevlerinde olan bütün PKK’li tutsakların Oral’ın başlattığı “ateş çemberi” eylemine dahil olmak istediğini ancak sonrasında yapılan açıklamalarla bunun engellendiğini hatırlatan Şahin, “Eğer partinin birtakım müdahaleleri olmasaydı bu eylem tarzı bütün cezaevlerini çok derin etkisi altına alacaktı ve belki de yüzlerce insan bedenini ateşe verecekti. Duvarları yumruklayan, geceleri bağıran, çağıran, yataktan fırlayan, halüsinasyonlar gören arkadaşlar oldu. Bunlar o ağır sürecin etkisi olarak açığa çıktı. Ama tabi hep şunu düşünürdük; bir lokma ekmeği, bir nefeslik havayı bile bizlere karşı bir mücadele aracı haline getirmiş bir sistemle yüz yüzeyiz. Diyorduk ki; Önderlikte gelecek bu koşullarda yaşayacak. Bu işte bizim ruh dünyamızı darmadağın ediyordu” ifadelerini kullandı.
Böylesi zorlu bir sürecin ardından Abdullah Öcalan’ın her yeri “direniş alanı” haline getirdiğini ve düşünsel özgürlüğüyle kendisine dayatılan tutsaklık halini boşa çıkardığını ifade eden Şahin, “Önderlik nerede olursa olsun asla bizim yaşadığımız koşullarda yaşamaz. O bambaşka bir figür. Dolayısıyla öyle bir sürece geldik ki, öyle bir durum yaşadık ki Önderliğe saygı duymak durumunda kaldılar. Önderliğin bu pozisyonunu doğru kavrayabilmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
NEDEN TUTSAK EDİLDİ?
Uluslararası güçler tarafından 1990’larda Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiğini kaydeden Şahin, bunu yaparken Saddam Hüseyin, eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Hafız Esad ve Abdullah Öcalan’ın kapitalist modernite tarafından tasfiye edilmek istendiğini belirtti. Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek ve Hafız Esad’ın bir şekilde tasfiye edildiğini dile getiren Şahin, “En önemlisi 1999’la birlikte Önderliğimize karşı geliştirilen uluslararası komplo. Yani bu temel gücü, dinamiği Ortadoğu sahasından silmek istiyorlardı. ‘Önderlik’ dendiğinde Kurdistan akla geliyor, Kurdistan dendiğinde de Ortadoğu’nun bel kemiği diyebileceğimiz 4 temel ülke akla geliyor; İran, Irak, Suriye ve Türkiye” diyerek, Abdullah Öcalan’ın rolünün, bu 4 ülkede yaşayan Kürtler arasında belirleyici olduğunu kaydetti. Şahin, Abdullah Öcalan’ın da var olan rolü ve misyonu nedeniyle hedef alındığını belirtti.
'UMDUKLARI GİBİ OLMADI'
Komployla Abdullah Öcalan’ın Kürtler üzerindeki etkisini kırılması ve Kürt sorununun daha da çözümsüz bir hale getirilmesinin istendiğini vurgulayan Şahin, "Fakat umdukları gibi olmadı, bambaşka bir tablo açığa çıktı. Önderlik ve hareket bırakalım tasfiye edilmeyi, daha güçlü, yepyeni bir perspektifle mücadeleyi kaldığı yerden sürdürdü. PKK, hiçbir zaman bugün olduğu kadar Kurdistan’ın 4 parçasında etki sahibi olamamıştır. Fakat günümüzde 4 parçada belirleyici temel güç haline gelmiştir. Komployla hareket tasfiye edilmedi, tam tersine Önderliğin geliştirdiği yeni paradigmayla Kurdistan safında daha fazla kök saldı, daha büyük bir güce dönüştü ve gelinen aşamada artık dünyanın hangi gücü olursa olsun Ortadoğu’da bir şey yapmak istiyorsa, mutlaka özgürlük hareketini dikkate almak durumunda kalıyor” ifadelerini kullandı.
‘ÖNDERLİK EVRENSELLEŞTİ’
Komplonun amacına ulaşmadığına dikkat çeken Şahin, şunları söyledi: “Elini vicdanına koyan herkes bu komplonun amacına ulaşmadığını görecek. Kurdistan’da yaşanan devrimden bahsetmiyorum. Avrupa’da Önderlik öyle bir hava estirmiş ki; Avrupa toplumları arasında 20’nci yüzyılda Bolşevizm nasıl bir etki yarattıysa, 21’nci yüzyılda önderliğin fikirleri o etkiyi yaratıyor. Akın akın katılımlar var. Bugün Meksika’daki köylüler arasında tartışılıyor. Hindistan’da tartışılıyor, Afrika’da Önderlik adına mahalleler kurulmuş. Hatta Kenya’da onun tutsak düştüğü yerde… Bunlar az buz sonuçlar değil. Toplumlarda büyük bir destek var. Komployla Önderliği tasfiye etmek istediler ancak Önderliğin evrenselleşmesine yol açtılar. Ben Rojava Devrimi’ni, Kuzey Kurdistan’daki mücadelenin yarattığı etkileri bir kenara bırakıyorum. Sadece Önderliğin dünyada yarattığı etkiyi bile göz önünde bulundurduğumuzda, bu komplonun başlarında patladığını görebiliyoruz.”
‘KUZEY KURDİSTAN HALKI SARSILMA YAŞAMALI’
Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle cezaevinde devam eden süreli-dönüşümlü açlık grev eylemlerine de dikkat çeken Şahin, eylemlerin dışarıda kitleselleşmemesi halinde eylemlerin boyutunun değişeceği uyarısında bulundu.15 Şubat 1999’da cezaevlerinde “ölüm oruçlarının” planlandığını ancak halkın eylemleri üzerine bunun gerçekleşmediğini kaydeden Şahin, “Çünkü halk ayaktaydı, böyle bir şeye ihtiyaç kalmamıştı. Bugün de aynı şeyi söylemek gerekiyor. Kuzey Kurdistan halkı kesinlikle bir sarsılma yaşamalıdır. Söz konusu ettiğimiz Önderliğin özgürlüğüdür” şeklinde konuştu.
Şahin, Avrupa'daki eylemlere de işaret ederek, "Avrupa Parlamentosu önünde yapılacak gösteriler, Avrupa Konseyi önünde yapılacak basın açıklaması, toplantılar… Bunlar yetmiyor. Öncelikli tek tek ülkelerin parlamentolarına baskı uygulamak gerekiyor, basınç oluşturmak gerekiyor. Kürt toplumu, Avrupa’da yaşayan Kürtler buna yatkındır aslında. Bu güç, örgütlenme düzeyi, karar ve irade var. Fakat iş bunu planlamaya geldiğinde birtakım problemler yaşıyoruz. Önderliğin özgürlüğü zorlu bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu zorlu mücadele kısa sürede planlanmalı” ifadelerini kullandı.
‘ÖNDERLİĞİN PARADİGMASIYLA DİRENMEK’
“Belki de eylemin en büyüğü Önderliğin paradigmasını da örgütleyerek direnmektir” diyen Şahin, Öcalan’ın paradigmasıyla örgütlendikçe toplumun güç elde edilebileceğini kaydetti. Şahin, “Paradigmayı toplum arasında örgütle, komünleri, meclisleri kur, halk kendisi direnir zaten. Başlatılan açlık grevi hamlesine yapılabilecek en büyük katkı budur” dedi. Şahin, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün daha fazla gündem olması gerektiğini belirterek, “Bunun dışında hiçbir Kürt başka bir şey düşünmemeli. Çünkü Önderlik var oldukça, biz var oluruz, toplum oluruz, kültür, tarih sahibi oluruz.”
MA / Rukiye Adıgüzel