ANKARA – HDP’li eski milletvekili Ferhat Encu’nun vekilliğinin düşürülmesine gerekçe yapılan hapis cezalarına ilişkin yaptığı başvuruyu oy çokluğu ile geri çeviren Anayasa Mahkemesi, gerekçe olarak ise farklı kapsamdaki AİHM kararlarını gösterdi.
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Şirnex eski milletvekili Ferhat Encu’nun, vekil olduğu sırada katıldığı eylem ve etkinlikler ile yaptığı konuşmalardan dolayı hakkında verilen hapis cezaları gerekçesiyle vekilliğinin düşürülmesine ilişkin başvurduğu Anayasa Mahkemesi (AYM), yapılan başvuruyu kabul edilemez buldu.
Şirnex Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “PKK’ye üye olmak” iddiasıyla hakkında başlattığı soruşturma sonucunda 3 Kasım 2016’da evine yapılan polis baskını ile gözaltına alınan Encu, ertesi gün çıkarıldığı Şirnex Adliyesi Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanmıştı.
HEM BERAAT HEM CEZA
Hakkında hazırlanan iddianamede Encu, Anayasal hak olmasına rağmen katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşler nedeniyle “PKK’ye üye olmak”la suçlandı. İddianamenin Şirnex 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesiyle 15 Şubat 2017’de tahliye edilen Encu, savcının itirazıyla iki gün sonra tekrar tutuklandı. Yapılan yargılama sonucunda “PKK’ye üye olmak” suçlamasından beraat eden Encu’ye, katıldığı toplantı ve yürüyüşler ile buralarda sarf ettiği sözlerle “PKK propagandası yaptığı” gerekçesiyle 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Encu’ye yine “5442 sayılı Kanun’a muhalefet etmek”ten 10 ay hapis cezası verilip, bu ceza ertelendi.
MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLDÜ
Mahkemenin tutukluluk halinin devamına karar verdiği Encu’nin itirazı üzerine dava dosyası Antep Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşındı. Dosyayı kabul eden 3’üncü Ceza Dairesi, Encu’nun itirazını esastan reddetti ve tutukluluk halinin devamı yönünde karar verdi. Encu bunun üzerine milletvekili olduğu dönemde hakkında soruşturmalar devam ederken Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlıktan yararlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 67. maddesinde düzenlenen siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği, yine ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini gerekçeleriyle 1 Aralık 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda başvurdu.
Encu’nun milletvekilliği hakkındaki hükmün istinaf kararıyla kesinleşmesi üzerine 6 Şubat 2018’de Meclis tarafından düşürüldü.
2016 yılında başvuru yapan Encu ile birlikte 40 milletvekilinin siyasi görüşleri nedeniyle milletvekili dokunulmazlıklarının 20/5/2016 tarihli Anayasa değişikliğiyle kaldırılmasıyla ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle yaptıkları başvuruları birleştirerek inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), verdiği “Encu ve diğerleri/Türkiye” (B. No: 56543/16, 1/2/2022) kararında Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna hükmetti.
Encu’nun 2017 yılında yaptığı başvuruyu 29 Kasım 2023’te değerlendirip oy çokluğu ile başvurunun düşürülmesine karar veren AYM, kararın gerekçesini ise dün açıklandı.
Gerekçeli kararda Encu’nun gözaltına alınması, tutuklanması sürecinde yaşananlar ve dokunulmazlığın kaldırılması nedeniyle daha önce de bazı iddialar bağlamında ayrı başvurularda bulunduğu anımsatıldı. Somut olayda Başsavcılık ve derece mahkemelerinin başvurucunun milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma ve yargılamanın durdurulması taleplerini Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlığı kalktığı gerekçesiyle reddettiğine atıf yapan AYM, “Başvurucu da eldeki başvuruda diğerlerinin yanı sıra Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlıktan yararlandırılmamasından şikâyet etmiştir. Buna karşılık henüz Anayasa Mahkemesince somut başvuru hakkında bir karar verilmeden önce yapılan başvurular üzerine AİHM, başvurucunun da aralarında olduğu ve eldeki başvuruyla benzer şikâyetleri konu alan iki ayrı başvuruda milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırıldığı 20/5/2016 tarihli Anayasa değişikliğinin makul şekilde öngörülebilir olmadığı ve yürütülen yargılama nedeniyle başvurucunun çeşitli temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi somut olaydaki bu olgunun özellikle AİHM'e bireysel başvuru yolunun ikincil olma niteliğiyle yakından bağlantılı olduğu kanaatindedir” değerlendirmelerinde bulundu.
AİHM KARARI İÇİN BAŞVURU YOK!
AİHM’e başvuru yapılmadan önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiği hatırlatılan AYM kararında, “Bununla birlikte eldeki başvuruda yer alan şikâyetler hakkında henüz Anayasa Mahkemesi tarafından bir inceleme yapılmadan AİHM'e yapılan iki ayrı başvuruda ihlal kararı verildiği görülmüştür. Önemle vurgulamak gerekir ki başvurucunun somut başvuru kapsamında AİHM tarafından verilen ve yukarıda anılan ihlal kararlarının kendisi hakkında uygulanmadığına ya da dikkate alınmadığına ilişkin Anayasa Mahkemesine herhangi bir şikâyeti bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle AİHM'in verdiği ihlal kararlarında değerlendirilen şartlar dışında Anayasa Mahkemesince yeni bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir gelişme yaşanmadığı görülmüştür. Bunun dışında başvurucu, AİHM'in ihlal kararlarına konu başvurusunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla ileri sürdüğünden farklı şikâyetler içerip içermediği konusunda da herhangi bir bilgi sunmamıştır. Dolayısıyla AİHM'in anılan kararları sonrası eldeki başvuruya konu ihlal iddiaları açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşılmıştır” denildi.
OY ÇOKLUĞU İLE DÜŞMESİNE KARAR VERİLDİ
AYM, Anayasa'nın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun söz konusu olmadığı savıyla başvurunun düşürülmesine karar kıldı.
AYM üyelerinden Yıldız Seferinoğlu, İrfan Fidan ve Muhterem İnce oy çokluğu ile alınan karara ilişkin karşı oy kullandı.
Her üç isim kullandıkları karşı oyun gerekçesini şöyle açıkladı: “Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesine ve AİHM’e yapılan ilk başvurular, Anayasa değişikliği ile yasama dokunulmazlığına istisna getirilmesine ilişkindir. Bu başvuruların sadece dokunulmazlığa istisna getirilmesi ile ilgili olduğu, sonrasında başvurucu hakkında ceza yargılaması neticesi verilen hükmün içeriği ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Başvurucunun asıl şikâyetlerinin mahkûmiyet hükmünün içeriği ile ilgili olduğu görülmektedir. Başvurucunun özel olarak dokunulmazlıktan yararlandırılmaması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkını ihlal edildiğine dair yaptığı açık bir şikâyeti yoktur. Zira başvurucu bu kapsamda Anayasa Mahkemesine daha önce yaptığı başvurulardan -anılan şikâyetin bir Anayasa hükmüne yönelik olması nedeniyle- olumlu sonuç alamamıştır. Başvurucunun asıl şikâyetlerinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında kalan söz ve eylemleri gerekçe gösterilerek cezalandırılmasına ve ayrıca bunun sonucu olarak hakkında siyasi faaliyetlerden yasaklanma tedbiri uygulanmasına ilişkin olduğu görülmektedir.
KARAR ANAYASAYA UYGUN DEĞİL
Daha önce açıklandığı üzere eldeki başvurunun asıl konusu mahkûmiyet hükmünün içeriğidir; yargılama makamlarının yargılamanın durdurulması taleplerinin reddi değildir. ‘Diğerlerinin yanı sıra’ denilerek bu şikâyetin asıl şikâyet şeklinde ortaya konulması ve sonrasında da asıl şikâyet olan diğer şikâyetler dikkate alınmaksızın AİHM kararlarında incelenen şikâyetler ile benzerlik kurulmasının uygun olmadığı açıktır. Dosya içeriğinden anlaşıldığı üzere, AİHM’in ilk kararının sadece Anayasa değişikliğiyle dokunulmazlığa istisna getirilmesi ile ikinci kararının ise sadece yasama dokunulmazlığından yararlandırılmayan başvurucu hakkında asıl olarak tutuklama tedbiri uygulanması ve ayrıca yargılama yürütülmesi ile ilgili olduğu, başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının içeriği ve yargılama sırasındaki adil yargılama güvenceleri ile ilgili olmadığı bellidir. Buna karşılık eldeki başvurunun ise mahkûmiyet kararının içeriği ve yargılama sırasındaki adil yargılama güvenceleri ile ilgili olduğu açıktır. Bu hususlar ilgili AİHM kararlarından ve başvuru formundan açıkça anlaşılabildiğinden Anayasa Mahkemesi önünde AİHM tarafından incelenmeyen farklı şikâyetler olduğuna dair başvurucu tarafından Mahkememize ayrıca bilgi sunulması da gerekmemektedir.
‘BİR ÖNEMİ BULUNMAMAKTADIR’
Çoğunluk görüşünde ‘Önemle vurgulamak gerekir ki başvurucunun somut başvuru kapsamında AİHM tarafından verilen ve yukarıda anılan ihlal kararlarının kendisi hakkında uygulanmadığına ya da dikkate alınmadığına ilişkin Anayasa Mahkemesine herhangi bir şikâyeti bulunmamaktadır’ şeklindeki tespitler eldeki başvurunun sürdürülmemesine gerek görülmemesi bakımından ana gerekçe olarak gösterilmiştir.
Öncelikle AİHM kararları ile eldeki başvuru arasındaki tek ortak şikâyet olan başvurucu hakkında yasama dokunulmazlığından yararlandırılmadan yargılama yürütülmesi ile ilgili de AİHM ihlal kararı vermişse de AİHM’in ihlal kararı Anayasa değişikliğinin öngörülemez olduğu kabulüne dayanmakta olup AİHM tarafından bu konuda bireysel tedbire hükmedilmemiştir. AİHM’in, eldeki başvuruda asıl şikâyetleri oluşturan mahkûmiyet hükmünün içeriği ile ilgili herhangi bir ihlal tespiti bulunmadığını da tekrar hatırlatmak gerekir.
Buna göre çoğunluk görüşünde dile getirilen AİHM’in ihlal kararlarının uygulanmadığına dair şikâyetin bulunmamasının eldeki başvuru bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
ANAYASAYI HATIRLATIP KARŞI ÇIKTILAR
Sonuç olarak aynı hukuki sürece ilişkin olsalar da içerik ve kronolojik olarak aynı sürecin farklı parçalarına ilişkin olan, dahası farklı şikâyetler içeren AİHM ihlal kararları gerekçe gösterilerek eldeki başvurunun incelenmesinin sürdürülmesine gerek görmeyen çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Çoğunluk görüşü bu haliyle, daha önce AİHM tarafından hiç incelenmeyen, eldeki başvuruda ise asıl şikâyet niteliğinde olan hükmün içeriğine ilişkin şikâyetler ile usul güvencelerine ilişkin şikâyetler yönünden (en azından bunların kabul edilebilirlik aşamasını geçecek olanları bakımından) başvurucunun Anayasa’nın 148. maddesi kapsamında güvence altına alınan bireysel başvuru hakkının kullandırılmamasına da neden olmuştur.”
MA / Mehmet Aslan