RIHA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük komplo 25’inci yılında. Ağabeyinden 35 aydır haber alamayan Mehmet Öcalan, “Adada ne oluyor, ne bitiyor? Kimsenin haberi yok. Ağabeyim İmralı Adası’nda mı?” diye sordu.
Ortadoğu’nun yer altı ve yer üstü zenginliklerine hakimiyet sağlamayı amaçlayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere, bunun ilk adımını aynı coğrafyada özgürlükçü bir çizgide ısrar eden PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tasfiye etme planlarıylaa attı. ABD ve İngiltere’nin öncülük ettiği, birçok devletin de dahil edilmesiyle NATO Gladiosu ile başlayan plan, ilk olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük bombalı suikastla başladı. Küresel güçlerin Ortadoğu planlarında işbirliğini reddeden Abdullah Öcalan, 6 Mayıs 1996’da Şam’da kaldığı evin yakınlarında bombalı suikasta uğdadı. Tasfiye planının ilk adımı olan bu saldırının sonuçsuz kalmasıyla, Şam hükümetine askeri ve diplomatik baskılar başladı. Nitekim bu baskılar sonuç aldı ve Abdullah Öcalan, “Ben ilke adamıyım, halklar lehine çizgi sahibiyim, halkların binlerce yıllık özgürlük eşitlik ütopyasını temsil eden bir özgürlük savaşçısıyım, başkalarının savaşçısı olmam” diyerek, 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıktı.
İmha planının boşa çıkarılmasıyla Abdullah Öcalan, bu kez 130 gün süren sürek avı ile kendi deyimiyle çarmıha gerildi. Avrupa’da “istenmeyen kişi” ilan edilen PKK Lideri, Atina Savunması’nda çarmıha gerilme sürecini şöyle anlattı: “İlk çivi Moskova’da çakıldı; ihanetin yılan soğukluğunu yaşadım. İkinci çivi Roma’da çakıldı; kapitalizmin ince oyunlarına karşı onurdan vazgeçmedim. Üçüncü çivi Atina’da çakıldı; eşi görülmemiş dostluğa bir ihanet karşısında adeta dilim tutuldu, felç oldum. Dördünü çivi Nairobi’de çakıldı; idam cezasıyla arandığım Türkiye’ye teslim edildim. ‘Çarmıh (dört çivi) komplosu’ sonucu Marmara Denizi’ndeki İmralı tek kişilik ada hapishanesine konulup, çarmıhta ölme (idam edilme) beklentisi içine alındım.”
15 Şubat 1999’da çarmıhın son çivisinin çakıldığı ve “gardiyanlık” rolü verilen Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan, 21’inci yüzyılın komplosu olarak tanımladığı bu tasfiye planıyla Kürtlerin yok edilmek istendiği tespitinde bulundu. Uluslararası komplo sürecinin bir senaryo olduğunu ifade eden Abdullah Öcalan, oyunun ise İmralı Adası’nda oynandığını dile getirdi.
Komplonun üzerinden geçen 26 yılda İmralı Adası’nda ağır tecrit koşullarında tutulan Abdullah Öcalan, 35 aydır aile ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Kendisiyle son olarak 25 Mart 2021’de kesintili telefon görüşmesi gerçekleştiren kardeşi Mehmet Öcalan, ağabeyinin sağlık ve güvenlik koşullarından endişe duyduklarını belirterek, ağabeyinin akıbetiyle ilgili devlete “İmralı Adası’nda mı?” diye sordu.
15 ŞUBAT 1999: KARA GÜN
Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo sürecinde Adana’da sürgünde olduklarını aktaran Mehmet Öcalan, Türkiye’ye getirilmesini de radyodan öğrendiğini söyledi. Komplonun Kürt halkına karşı gerçekleştirildiğini vurgulayan Mehmet Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinin Kürtler açısından “kara gün” olduğunu söyledi. Mehmet Öcalan, uluslararası güçlerin komployla kirli bir oyun oynadığını dile getirerek, bununla Kürt sorununda çözümün istenmediğinin bir kez daha ortaya konulduğunu kaydetti.
İMRALI ADASI’NDA İLK GÖRÜŞME
Ağabeyinin Türkiye’ye getirilmesiyle başlayan protesto eylemlerini hatırlatan Mehmet Öcalan, İmralı Adası’nda yaptığı ilk görüşmeyi şöyle anlattı: “Kürtler her yerde büyük tepki gösterdi. Her yer eylem alanına dönmüştü. Dünyanın birçok yerinde eylemler devam ediyordu. Adana’da halk sokaklara çıkmıştı. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Birçok kişi yanımıza gelerek, bize destek oldu. O günler aklıma geldikçe gözyaşımı tutamıyorum. Çünkü uluslararası güçler Kürtlerin varlığını yok etmek istedi. Kürt olarak dünyaya geldik ama Kürt olmayı suç olarak görüyorlar. Birçok avukat başvuruda bulundu. Türkiye’de bunu beklemiyordu. Büyük bir irade gösterildi. Ablam Hava ile adaya gitmek için İstanbul’a gittik. İstanbul’da İnsan Hakları Derneği (İHD) ile birlikte görüşme başvurusunda bulunduk. Bursa’ya gittiğimizde, görüşme izni verilmedi. Bizde tekrar İstanbul’a döndük. İstanbul o zaman yıkılıyordu. Büyük eylemler yapılıyordu. Her yerde halk sokaklardaydı. Bir hafta İstanbul’da kaldıktan sonra görüşme izni verildiği bilgisini aldık. Bunun üzerine Adaya doğru yola çıktık. Gemlik’te can güvenliğimizin olmadığı eski bir tekneyle İmralı Adası’na geçtik. Camın arkasında 20 yıl sonra Başkan’ı gördük. Başkan orada da bize ‘bundan sonra da ne yapılması gerekiyorsa yapacağız’ dedi. 15 dakika görüşebildik. Daha sonra avukatlar görüştü. Dünya basını da oradaydı. Düşünün, basın mensuplarının kalabalığından dolayı gemiye gidemiyorduk.”
KOMPLONUN BOŞA ÇIKARILMASI
Küresel güçlerin Ortadoğu’daki planlarını gerçekleştirmek için ağabeyi Abdullah Öcalan’ı engel olarak gördüklerini belirten Mehmet Öcalan, komplonun Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla boşa çıkarıldığını söyledi. Öcalan, “Başkan tüm Ortadoğu ve dünya halkları için bir paradigma, alternatif bir yaşam sundu. Tabi bu uluslararası güçlerin çıkarlarına uymuyor. Ancak Başkan İmralı Adası’nda geliştirdiği paradigmayı, halklarla buluşturdu. Uluslararası güçlerin planlarını bozarak, komployu boşa çıkardı. Ancak komplo bugün uygulanan ağır tecritle devam ediyor. Gün geçtikçe Başkan’ın paradigması daha da yaygınlaşacaktır. Bugün Rojava’da Başkan’ın paradigması hayata geçmiş durumda. Paradigma Ortadoğu’da yayılırsa, savaşlar da sona erecektir” şeklinde konuştu.
KÜRT GERÇEKLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARDI
İmralı Adası’nda sürdürülen tecrit ve haber alınamama haline değinen Mehmet Öcalan, “Daha sonra düzenli olmasa da görüşüyorduk. Bir defasında Bursa’da az daha kaldığımız oteli yakacaklardı. Başkan’a idam cezası verildi. Sonrasında Kurdistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde halkın gösterdiği tepkiden sonra idam kaldırıldı. Yani Türkiye’deki idam cezasını da Başkan kaldırdı diyebiliriz. Başkan İmralı Adası’nda da büyük bir mücadele verdi. Başkan Kürt gerçekliğini ortaya çıkardı. İmralı Adası’nda da bunun için çalıştı. Görüşmelerde ‘Kürtlere ne mesajın var’ dediğimde, ‘Savunmalarım ve kitaplarımla her şeyi Kürtlere anlattım. Daha ne anlatayım’ diyordu. 2015 yılında devlet Başkan’ı yok etmek için ağır tecrit koşullarını devreye koydu. İmralı Adası’nda hukuk askıya alındı. Kendi yasalarına bile saygıları yok. Mesele sadece Başkan değil, bir bütün olarak Kürt halkı. Kürt halkı ile Başkanı birbirinden ayrı tutamayız” ifadelerini kullandı.
‘BAŞKAN İMRALI’DA MI DEĞİL Mİ?’
Ağabeyi Abdullah Öcalan’ın, 2019’da yaptığı son yüz yüze görüşmede önemli mesajlar verdiğini kaydeden Öcalan, o günden sonra bir daha yüz yüze görüştürülmediğini vurguladı. Ağabeyinin durumundan endişeli olduklarını ifade eden Mehmet Öcalan, şöyle devam etti: “2019 yılında yaptığımız son görüşmede Başkan, ‘Kürt halkının hakları için kim çözüme yanaşıyorsa, Kürt siyaseti onunla diyalog kursun. Bizim için AKP, CHP ve diğer partilerin bir farkı yok, hepsi bir. Türk partilerinin hiçbirinin tarafı değiliz’ dedi. Siyasetimiz de buna göre hareket etmeli. Bugüne kadar hiçbir Türk partisi ve yazarı Başkan üzerindeki tecritten bahsetmedi. Sadece Merdan Yanardağ bir kere dile getirdi, onu da cezaevine attılar. İmralı Adası’nda 4 tutsaktan hiçbir haber alınmıyor. Sağlar mı, ölüler mi? Bilmiyoruz. Başkan’ı en son 2019’da İmralı Adası’nda gördüm. Ama şimdi halen İmralı Adası’nda mı, değil mi? Bilmiyoruz. Halk olarak, siyaset olarak, İmralı Adası’ndaki tutsaklar sağlar mı, ölüler mi, varlar mı, yoklar mı diye sormalıyız. Kürt liderlerinin akıbetinden ders çıkaralım. Şeyh Sait nerede? Seyit Rıza nerede?”
‘DEMOKRATİK TEPKİMİZİ GÖSTERMELİYİZ’
Uluslararası komplonun 26’ncı yılında “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında 1 Şubat’ta startı verilen ve bugün Amara’da son bulacak yürüyüşe katılım çağrısı yapan Mehmet Öcalan, “35 aydır Başkandan hiçbir haber alınamıyor. Adada ne oluyor, ne bitiyor? Kimsenin haberi yok. 15 Şubat'ta yapılacak eylemlerde buna karşı tepkinin gösterilmesi için, demokratların ve kendisine ‘ben insanım’ diyen herkesin destek vermesi gerekiyor. Halkın alanlarda buna karşı demokratik tepkisini göstermesi lazım. Yarın çok geç olacak. Biz devletten bir şey istemiyoruz. Bir beklentimiz de yok. Sadece kendi yasalarına uysun diyoruz. Buna karşı cezaevlerinde başlatılan ve 2 aydır devam eden açlık grevlerindeki tutsaklara destek olmalıyız. Demokratik tepkimizi her alanda göstermeliyiz” dedi.
MA / Mahmut Altıntaş