İSTANBUL - İmralı tecridi ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünün birbiriyle bağlantılı olduğunu belirten HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün çözüme katkı sunacağını vurguladı.
Küresel güçlerin ortaklığında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo 26’ncı yılına girdi. Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmasıyla başlayan, 15 Şubat 1999'da Türkiye’ye getirilmesinin ardından, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde ağır tecrit koşullarına alındı. 25 yıldır mutlak bir şekilde sürdürülen İmralı tecrit sistemi, 35 aydır haber alınamama haliyle sürdürülüyor. İmralı tecridine karşı Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep eden Kürtler ve dostları, 10 Ekim 2023'te küresel çapta "Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm" kampanyası başlattı. Avrupa’da startı verilen kampanya, cezaevlerinde açlık grevleri, Kurdistan kentlerinde ise yürüyüşlerle sürdürülüyor.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Esengül Demir, uluslararası komplonun 25’inci yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük yürütülen tecrit sistemi ve fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle başlatılan eylem ve etkinlikleri değerlendirdi.
‘İMRALI TECRİDİ YAYILIYOR’
Abdullah Öcalan’a dönük küresel güçler ortaklığında devreye konulan komplonun bugün İmralı’da mutlak iletişimsizlik haliyle sürdürülmeye çalışıldığını kaydeden Demir, bu durumun uluslararası hukuk sözleşmelerinin yanı sıra Türkiye’nin kendi yasalarına da aykırı olduğunu belirtti. İmralı’da başlayan tecrit halinin Kurdistan ve Türkiye’deki tüm cezaevlerine yayıldığını vurgulayan Demir, “Tecrit insanlık dışı bir uygulama ve tecritten güç alan iktidar bugün tüm cezaevlerine aynı sistemi uyguluyor. Her geçen gün siyasi tutsakların hakları gasp ediliyor. Birçok cezaevinde siyasi tutsaklara 2 ila 3 yıla dayanan tek kişilik hücrelerde kalma cezası veriliyor. Hasta tutsakların yine aynı şekilde tedavi koşulları engelleniyor. İşkenceler sonucunda hayatını kaybeden siyasi tutsaklar var. Sayın Öcalan’a dönük tecrit kırılırsa, bunun Türkiye’deki tüm cezaevlerine yansıyacağını ve Türkiye’nin demokratik havasına yansıyacağına eminiz” dedi.
‘HALKLARIN GELECEĞİ TEHLİKEDE’
Tecridin yansımalarının cezaevleriyle sınırlı olmadığını, gelinen aşamada tüm Türkiye halklarının tecridin sonuçlarından doğrudan etkilendiğini dile getiren Demir, “Ülkede, giderek büyüyen milliyetçilik, anayasanın uygulanmaması, toplumsal kesime duyulan nefret, özgür basına uygulanan sansür politikaları, ülkenin eğitim, sağlık alanındaki ihtiyaçlarını karşılayabilecek bütçenin büyük bir bölümünün savaşa ayrılıyor olması, akademinin itibarsızlaştırılması, demokratik siyaset alanında mücadele edenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, kadınların demokratik haklarının yok sayılması vs. tüm bunlara baktığımızda, Türkiye’de faşizm koşullarının inşa edilmeye başladığını görüyoruz. Dolayısıyla bu değişimi, gerilemeyi tecrit politikalarından bağımsız değerlendiremeyiz. Sayın Öcalan’a uygulanan tecride bu yüzden bütün kamuoyunun ve halkların karşı çıkması gerekir. Çünkü kendi gelecekleri, demokratik yaşamları tehlike altındadır” diye belirtti.
‘TECRİT VE KÜRT SORUNU BAĞLANTILI’
Tecrit ve Kürt sorununun birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğuna işaret eden Demir, çözümün Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve kendisiyle kurulacak diyalog yolundan geçtiğini vurguladı. Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında 2013 ile 2015 yılları arasında “çözüm” adı altında yürütülen diyalog sürecini hatırlatan Demir, şunları söyledi: “2013-2015 yılları arası yürütülen müzakere süreciyle beraber bu ülkede demokrasinin gelebileceği, bir arada yaşamanın mümkün olduğu ve savaş çığırtkanlığı yapılmadan yaşanılabileceği toplumsal bir hava vardı. Tabi o sürecin iradesi ve Kürt sorununun çözümündeki taraflardan birisi Sayın Öcalan’dı. Sayın Öcalan, Kürt sorununun çözümüyle beraber bu ülkede demokrasinin olabileceğini, Türkiye’nin bu coğrafyada önemli bir dinamik olabileceğini anlatmıştı. Fakat ne yazık ki Dolmabahçe Mutabakatı’nın ardından masanın devrilmesi ve devletin Kürt sorununu savaşla çözme kararı almasından sonra bu süreç kesintiye uğradı. O günden bugüne de bir adım atılmış değil. Sayın Öcalan’ın bu meselenin çözümünde önerdiği fikirler yalnızca Türkiye’yi değil, Ortadoğu’daki diğer ülkeleri ve uluslararası güçleri de bağlıyor. Nitekim uluslararası komplo bize çok net şekilde gösterdi bunu. O bakımdan Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, aynı zamanda fikirlerinin de özgürleşmesi demektir. Kürt sorununun çözümünde en önemli anahtar Abdullah Öcalan ve fikirleri olduğu için, fiziken de özgürleşmesi gerekir.”
MA / İbrahim Irmak