İSTANBUL - Özsavunmada bulunan kadınların cezalandırılamayacağına dikkati çeken avukat Dilşah Taş, "Özsavunma bir haktır. Kadının suç failine karşı kendisini koruması meşru müdafaadır" dedi.
Mor Dayanışma üyesi Sevde Ünal, 2018 yılında Kocaeli'de kendisini taciz etmek isteyen erkeğe karşı özsavunmada bulunduğu nedeniyle 1 Şubat’ta tutuklandı. Olaya ilişkin yapılan yargılamada Ünal hakkında “kasten yaralama” suçlamasıyla 5 yıl 7 ay hapis cezası verildi. Karara dair itiraz Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi tarafından reddedildi. Öte yandan Ünal'ın taciz olayına dair o dönem yaptığı şikayete dair kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildi.
Benzer bir cezalandırma da Balıkesir’de yaşandı. Kendisine şiddet uygulayıp ölümle tehdit eden eşi Murat Aydın‘ı özsavunmada bulunarak öldüren Rümeysa Aydın hakkında “meşru müdafaa” kapsamında verilen beraat kararı, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) tarafından bozuldu.
Kadın Zamanı Derneği üyesi Newroz Ünverdi ve Kadın Zamanı Derneği avukatlarından Dilşah Taş, özsavunmada bulunan kadınların cezalandırılmasına ve erkeğe dönük cezasızlık politikasına dair değerlendirmelerde bulundu.
'ÖZSAVUNMA KULLANDIĞI İÇİN BUGÜN YAŞIYOR'
Newroz Ünverdi, Mor Dayanışma üyesi Sevde Ünal’ın kendisini taciz etmek isteyen erkeğe karşı gerçekleştirdiği özsavunma nedeniyle tutuklanmasına değinerek, “Sevde eğer özsavunmasını kullanmasaydı bugün aramızda olmayabilirdi. Sevde özsavunmasını kullandığı için bugün yaşıyor. Türkiye’de her ay onlarca kadın katledilirken, onlarca kadın cinsel saldırıya maruz bırakılırken, onlarca kadın intihara sürüklenirken şiddet ve cinsel saldırıda bulunan faillere hiçbir yaptırım uygulanmazken, direnen, kendi haklarını sokaktaki direnişleriyle elde eden kadınlara çok hızlı bir şekilde cezalar yağıyor ve çok hızlı bir şekilde cezaevine giriyorlar” dedi. Ünverdi, “Sevde Ünal tutuklandı ama biz Sevde'nin bıraktığı yerden mücadelemize devam edeceğiz. Çünkü kadın mücadelesinin vazgeçen bir yapısı yok” diye belirtti.
'ÖZSAVUNMA HAKTIR'
“Özsavunma” kavramının uluslararası ceza hukukunda tanımlanan bir kavram olduğunu söyleyen Kadın Zamanı Derneği avukatı Dilşah Taş ise, “Cinsiyet ayrımına gitmeksizin mağdur kendisine karşı bir suç fiilini gerçekleştirmek isteyen kişinin yaptırımına mani olmak amacıyla kendisini savunması özsavunma olur ve bu bir haktır. Kadının suç failine karşı kendisini koruması elbette ki meşru müdafaa içerisindedir. Bunun aksine bir yorumun getirilmesi ise burada hukukun adil bir şekilde uygulanmadığının göstergesidir. Kadının kendisini savunmasını bir ceza konusu haline getiriyorsanız eğer, kadını pasifize ederek, hak arayışlarına mani olarak, haklarının elinden alındığı bir noktaya çekmek istiyorsunuzdur. Yani kadını bütün haklarından arındırmış ve köleleştirilmiş bir topluma esir etmek istiyorsunuzdur ” ifadelerinde bulundu.
MAĞDUR VE MAĞDUR EDEN NASIL YER DEĞİŞTİRİYOR?
Kanunların, kadın yaşamını tehdit eden durumlar karşısında, kadınlara “pozitif ayrımcılık” tanınan alanlar oluşturduğunu hatırlatan Taş, ancak yargılamalarda tam tersine uygulamalara gidildiğine dikkat çekti. Taş, “Sevde’nin dosya örneğinde olduğu gibi kadının cinsel saldırı mağduru olduğu olayda erkek fail iken dosya neticesinde ‘kasten yaralamaktan’ kadın suçlu olarak görülüyor. Burada herhangi bir şekilde savunma noktasında bir değerlendirme yapılmıyor ve aynı zamanda erkek herhangi bir şekilde ‘cinsel taciz suçunun’ faili olarak yargılanmıyor. Yani aslında asıl suçlu olan erkek bu sistem içerisinde mağdur kılınıyor ve bu şekilde kadın mağduriyeti arttırılarak devam ediyor” diye konuştu.
CEZASIZLIĞIN TOPLUMA YANSIMASI
Cezasızlık politikasının topluma yansımalarını değerlendiren Taş, “Cezasızlık politikası topluma nasıl yansıyor diye baktığımızda ise, düzen içerisinde kadının kendisine yer bulabilmesi için kadına pozitif ayrımcılık tanınması gerekirken, ek olarak erkeğe güç sunulup geniş bir alan tahsis edilerek kanunda tanımlanmış olan suçları işlemesine zemin hazırlanıyor. Yani erkek, ‘ben suç işleyip kadını öldürsem de onu dövsem de, cinsel saldırı suçunu işlemiş olsam da nasıl olsa devlet benim arkamda’ diyor. Çünkü uygulama onlara bu cüreti veriyor. Uygulamadan almış oldukları bu cüretle beraber bu tür fiillerin içine giriyorlar ve bu durumda da kadınlara ve çocuklara karşı işlenmiş olan suçlar yükselerek kendisine yer buluyor” dedi.
İKTİDAR VE YARGI ORTAKLIĞI
Kadınlara dönük yargı kararlarının iktidarın mevcut kadın bakış açısından bağımsız değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Taş, şöyle devam etti: “Kadını sosyal yaşamdan, iş hayatından ve tüm yaşam alanlarından izole ederek eve tıkmak isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu koşullar altında kadınlar daha fazla mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü kadınlara, ‘şiddete uğrarsan sus, aile kurumunu korumak zorundasın. Cinsel saldırıyla karşılaşırsan sus, babanın soyadına leke gelmesin’ diyen bir toplum yapısı var ve bunu düzenlemelerle yargıya taşıyan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu noktada insan hakları ve kadın haklarını belirginleştirmek, pozitif ayrımcılıkları ön plana koymak ve kanun düzenlemelerini daima kadını koruyacak bir nitelikte tutmak durumundayız.”
MA / İbrahim Irmak