İSTANBUL - Komployu gerçekleştiren güçlerin Abdullah Öcalan’ın “kaba bir direnişle” savaşı tırmandırmasını beklediğini söyleyen Av. Emran Emekçi, "Sayın Öcalan’ın yaşama ve yaşatma siyaseti oyunları boşa çıkardı” dedi.
Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) Ortadoğu’ya müdahaleye girişen küresel güçler, engel olarak gördükleri PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük imha ve tasfiye planlarını devreye koydu. İmha planı tutmayınca bu kez tasfiye planına girişen küresel güçler, NATO Gladiosu eliyle uluslararası komplo planını uygulamaya başladı. Şam hükümetine dönük askeri ve siyasi baskılarla başlayan bu süreç sonucunda, Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kaldı. PKK Liderinin Avrupa’ya çıkmasıyla başlayan bu süreç, 130 gün boyunca devam etti. “İstenmeyen kişi” ilan edilen Abdullah Öcalan, son olarak kaçırılmasının ardından Türkiye’ye getirilerek, özel olarak dizayn edilen İmralı Tek Kişilik Ada Cezaevi’nde tecrit altına alındı.
Tasfiye planlarını da “Yeniden doğuş” olarak tanımladığı bu süreçte ortaya koyduğu Demokratik Modernite paradigmasıyla boşa çıkaran Abdullah Öcalan, bu kez mutlak tecride alındı. PKK Liderinin müdafiliğini yürüten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, 25’inci yılında uluslararası komplonun hedefleri ve Abdullah Öcalan'ın buna karşı geliştirdiği paradigmanın etkilerini değerlendirdi.
Av. Emran Emekçi
21’İNCİ YÜZYILIN KOMPLOSU
Uluslararası komployu “21’nci yüzyılın eşi benzeri olmayan komplosu” şeklinde tanımlayan Emekçi, komplonun dünya çapında koordine edildiğini belirterek, içerisinde yer alan küresel güçlere işaret etti. Emekçi, Abdullah Öcalan’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde kendisine gelen önerileri reddettiği için komplonun devreye konulduğu tespitine dikkat çekerek, “Sayın Öcalan, henüz Şam’da iken ABD-İsrail ve İngiltere elçilerinin yanına geldiğini ve kendisine BOP projesine katılmasını teklif ettiklerini, kendisinin ise bunu reddettiğini söylüyor. Yine devamında, ‘Ben halklar lehine, halkların özgürlük ve eşitlik ütopyasını savunan bir özgürlük savaşçısıyım, başkasının savaşçısı olmam. Bu ilkesel duruşumdan dolayı kendi BOP projelerine çekemedikleri için bu komployu devreye koydular’ diyor” diye belirtti.
KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜM İNANCI
Devreye konulan komployla Abdullah Öcalan’ın Şam’dan çıkarılmaya zorlandığını hatırlatan Emekçi, PKK Liderinin devamında yönünü Avrupa’ya çevirmesinin en temel gerekçesinin, Kürt sorununun demokratik temelde çözümüne dönük taşıdığı inanç olduğunun altını çizdi. Emekçi, “O süreçte Türkiye ile 1 Eylül 1998 tarihinde tek taraflı ateşkes ilan edilmişti ve Sayın Öcalan da bu çözüm sürecine uluslararası diplomatik destek sağlamak amacıyla bu çıkışını gerçekleştirmişti. Geçmişte Lenin’e, Humeyni’ye, birçok siyasi muhalife iltica hakkının verildiği, hukukun uygulandığı demokrasinin diyarı diye bilinen, uluslararası açıdan da uluslararası hukuk sözleşmeleri açısından da Kürt sorununun Türkiye ile demokratik çözümüne diplomatik destek alabilecek zemin, bir gelenek vardı Avrupa’da. Bu nedenle Avrupa yolunun denenmesi gerekiyordu. İlkesel bir yaklaşımı da söz konusuydu. Dağ yolunu tercih etseydi, savaş tırmanacaktı. Çünkü hazırlıklar yapılmış, her gün bir dağdan bir diğer dağa bombalama durumu vardı. Yüzlere belki binlerce Kürt insanı sadece Öcalan’ı korumak adına bir savaşın içerisine girip hayatını kaybedebilirdi. Sayın Öcalan binlerce insanın ölmesindense, yaşama ve yaşatma siyasetini daha ilkesel gördü” dedi.
KOMPLOYA KARŞI YAŞATMA SİYASETİ
Uluslararası komployla Abdullah Öcalan’ın çarmıha gerildiğini kaydeden Emekçi, daha sonra getirildiği İmralı kayaklarına zincirlendiğini söyledi. Komplonun devamındaki süreçte Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilerek kendisi için özel olarak dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konulduğunu belirten Emekçi, “Çünkü komplo başından beri iç içe iki amacı taşıyordu. İlk olarak imha, eğer o olmazsa da idam edilmesi için Türkiye’ye teslim etme. O dönem herkes Öcalan’ın kaba bir direnişle savaşı tırmandıracağını bekliyordu. Ama 25 Şubat’ta ilk avukat görüşmesinde, 1 Eylül’de başlatılan ateşkesin devam ettirileceğini söyledi. Gerçekten savaşı tırmandırmadan bir çözüm perspektifi, yeni bir paradigma ile yaşama ve yaşatma siyasetini uyguladı. Bu siyaset hem komployla amaçlanan Kürt sorununun derinleştirmesi oyununu boşa çıkardı, hem de kendi gücünü korumayı ve büyütmeyi de getirdi beraberinde yani” ifadelerini kullandı.
ULUSLARARASI KOMPLONUN MAHKUMU
Abdullah Öcalan’ın yürütülen komploya ilişkin, “Ben Türkiye’nin değil, uluslararası komplonun mahkumuyum” şeklindeki tespitini hatırlatan Emekçi, komployla amaçlananın ise Türkiye’de var olan Kürt sorununun derinleştirilmesi olduğunu vurguladı. Emekçi, “Sayın Öcalan, uluslararası komplonun mahkumudur, Türkiye’nin değil. Savunmasını dünya sistemine karşı yapıyor. Kapitalist dünya sistemine alternatif Demokratik Modernite savunmaları da bu şekilde gelişiyor. Türkiye’ye karşı yaptığı İmralı savunmasında ‘Gel çözelim, bak komplo sadece biz Kürtlere değil, Türklere karşı da yapılmış. Türk-Kürt savaşında bizleri zayıf düşürüp taviz koparma amaçlı bir sistem söz konusu’ dedi. Yıllardır da anlatıyor Türkiye yetkililerine ama Türk hükümeti hala komploya hizmet konumunda, o düzeyi aşamadı. Bir irade ortaya çıkmadı” şeklinde konuştu.
LOZAN KOMPLOYLA GÜNCELLENDİ
Küresel güçlerin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslendiğini ve bu nedenle devreye konulan komployla Abdullah Öcalan şahsında Kürt sorununu derinleştirilmesinin amaçlandığını dile getiren Emekçi, şunları söyledi: “Sayın Öcalan şahsında komploya tabi tutulan 100 yıldır çözümsüz bırakılmış bir halk gerçekliği var. Dünya sistemi, özellikle Türkiye Kürtleri bağlamında Lozan’dan beri kararlaştırılan çözümsüzlük politikasını sürdürmekte kararlı. Ortaya çıktı ki çözüm Avrupa devletlerinin işine yaramıyor, çünkü çözüldüğü zaman ellerinde kullanacağı bir koz, malzeme kalmıyor. Zaten Sayın Öcalan da değerlendirirken, ‘15 Şubat komplosu bir yas, bir kara gün değil de bir aydınlanma günü, bir ders çıkarma günüdür’ diyor. Gerçekten bu tamamen Kürt gerçekliği ile bağlantılı bir uluslararası komplodur. Lozan’ın taraflarına bakın, Kürtleri hukuk dışına atan Lozan sözleşmesine imza atanların hepsi bu komploda yer aldılar. Hepsi Sayın Öcalan şahsında Lozan’ı tekrar güncellediler.”
DÜNYA SİSTEMİNE KARŞI MÜCADELE
Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ortaya koyduğu duruş ve geliştirdiği savunmalarıyla bu komployu boşa çıkardığını ifade eden Emekçi, “Dünya sisteminin Kürt meselesiyle bir sorunu olduğuna göre, o zaman dünya sistemini çözerek, aşarak bu komploya yanıt verilebilir. Sayın Öcalan, ‘Biz uluslararası komploya kadar ki yıllarda yerel gericiliğe, yerel ulus devletlere karşı mücadele verdiğimizi sanıyorduk, ama aslında öyle değilmiş. Bir dünya sistemine karşı mücadele veriyoruz’ diyor. Suriye’nin, İran’ın, hatta Mısır’ın içerisinde yer aldığı, Arabistan’ın diplomatik baskı uyguladığı, o kadar geniş kapsamlı bir aktörlerin olduğu bir şey. Kürt hep kendilerine bağımlı olsun istiyorlar. Kürtleri bir aktör olarak karşılarında görmek istemiyorlar. Öcalan ise bu yüz yıllık statükoyu değiştirmek istiyordu. Özgür Kürtlüğü temsil ediyordu. Bu da onların işine gelmiyordu. Çelişki bu temeldeydi. İmralı’da mücadele diyalektiğinin temelinde, ‘Bu statükoyu aşacak mıyız, yoksa yüz yıllık statüko devam mı edecek’ tespiti var” diye belirtti.
‘ÇÖZÜM GİRİŞİMLERİ SABOTE EDİLDİ’
Abdullah Öcalan’ın, komplo ile amaçlanan Kürt-Türk savaşının derinleştirilmesine karşı 25 yıllık İmralı sürecinde demokratik çözüme dair sayısız girişimlerde bulunduğunu vurgulayan Emekçi, ancak uzatılan bu elin ısrarla havada bırakıldığına işaret etti. Emekçi, “Sayın Öcalan’ın 25 yıllık İmralı sürecinde çözüme dair birçok girişimi oldu. Türkiye her seferinde sabote etti. 1999-2003 arası, 2007 ateşkes dönemi, 2008-2009-2011 Oslo süreci, 2013-2015 süreçleri hepsi sabote edildi. O dönemleri biraz gözlemleyen, bu sabote eden güçlerin kimler olduğunu, neden sabote edildiğini, çözüm istenmediğini çözebilir, deneyimleyebilir. Sayın Öcalan, halklar örgütlenirse, milyonlar örgütlenirse, kendi partisini iktidara getirirse, bu siyasi irade boşluğu doldurulabilir perspektifiyle Üçüncü Yol’u geliştirdi. Siyasi bir irade yok, yoksa perspektif tamamdır, çözüm yolu tamamdır, irade ortaya çıkmıyor” dedi.
KÜRT-TÜRK SAVAŞININ DERİNLEŞTİRİLMESİ
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik temelde çözümüne dönük girişimlerinin sabote edilmesinde Türkiye’nin yanı sıra küresel güçlerin rolü üzerinde duran Emekçi, PKK Lideri’nin “Komploda Türkiye’ye gardiyanlık rolü verildi” şeklindeki tespitini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “İmralı sürecine dikkat ederseniz, çözüm süreçlerinde Türkiye nefes alıyor, ekonomi kalkınıyor. Bu son 8 yılı göz önüne alırsak, Türkiye’nin taviz vermediği devlet kalmadı. 50 devlete taviz verdi. Mesela Japonya’da, Kürtçe kurs açılıyor, onu engellemek için gidip taviz veriyor. Bir yerde bir Kürt etkinliği varsa, onu yok etmek için taviz veriyor. Sayın Öcalan, defalarca ‘Bu kadar taviz vereceğinize, gelin burada benimle anlaşın’ çağrısı yaptı. O kadar makul ki ama buna bile gelinmiyor. Sonuçta görüyorsunuz, kaybeden kim? Türkiye kazanıyor mu? Tecrit, savaş politikası, güvenlikçi siyaset Türkiye’ye ne kazandırdı? Hiçbir şey kazandırmadı, tam tersine tüm dünya devletlerine taviz vere vere artık taviz verecek kaynağı bile kalmamış. Çünkü güvenlik devleti olarak kurgulanmış, öyle inşa edilmiş, onun dışına çıkamıyor. Çıkış, Üçüncü Yol, yeni bir yol, yeni bir siyaset, yeni bir parti, yeni bir perspektifin iktidara gelmesiyle mümkündür.”
‘ÇÖZÜM SAYIN ABDULLAH ÖCALAN’DA’
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununa dönük, “Tipik bir İsrail-Filistin savaşı yaratılmak isteniyor” tespitini de hatırlatan Emekçi, gelinen aşamada Kürt sorununun da noktaya taşınmak istendiğini söyledi. Mevcut tabloda İsrail ve Filistin arasındaki savaşın hala devam ettiğine dikkat çeken Emekçi, “İsrail-Filistin sorununun çözümü çok kolaydır, Kürt sorununun çözümü de çok kolaydır. Bu çelişkileri canlı tutarak, iktidarlar kendini motive ediyor. Ortadoğu’da kapitalist sistem kendi ulus devletlerini kurarken, amacı çözüm değil, kaostan besleniyor. ‘Böl-yönet-çatıştır’ üzerine kurgulanmış bir sistemdi cetvelle çizilen ulus devlet haritaları. İsrail-Filistin sorunun çözümü de Kürt sorununun çözümü de bölge halklarının, Ermeniler, Asuriler ve diğer azınlıkların, mezheplerin, dinlerin, hepsinin çözümü de Sayın Öcalan’ın savunmalarında var. Sayın Öcalan, ‘Demokratik bir Ortadoğu’da Yahudi’ye de Filistinliye de Kürde de herkese de yer var. Yeter ki demokratik zihniyet hakim olsun, yeter ki o bakış açısı ile sorunlara yaklaşılsın. Ateş, ateş ile söndürülmez. İki ulus devletçi bir mantık barışmaz. Ya o onu yok edecek ya diğeri onu yok edecek. Ateş suyla söndürülür. Su demokrasidir, demokrasi kültürüdür’ çözümünü sunuyor” diye aktardı.
‘ÜÇÜNCÜ YOL’UN BÜYÜMESİ GEREKİYOR’
“Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” şiarıyla 10 Ekim 2023’de küresel düzeyde başlatılan kampanyanın önemine değinen Emekçi, “İmralı’nın uluslararası bir sistem olduğunu söyledik. Dolayısıyla bu sistemi kuran devletler üzerinde baskı uygulanması, uluslararası kampanyanın, Üçüncü Yol’un büyümesi gerekiyor. Kamuoyunun baskısı bu haksız, çarpık statükoya son verebilir. Bir dönüşüm enerjisi ortaya çıkarabilir. O açıdan önemlidir. Mandela nasıl çözüme gitti? Uluslararası kampanya yaptılar. ABD ve İngiltere onay verdikten sonra, içeride de kitlesel mücadele gelişti. Büyük bir gelişme gösterdi. İç ve dış karşılıklı kampanyalar çözümü getirdi ve çözüm iradesi ortaya çıkardı. İrade tanınmadan barış ve çözüm olmaz. Öcalan bu konuda hazırdır, eksik olan bir hükümetin, siyasi iradenin ortaya çıkmasıdır. Öcalan’la sorunu çözecek bir iradenin açığa çıkarılmasıdır. Bu da özgürlüktür. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ile çözüm özdeştir. İşte bu kampanyalar bu iradeyi ortaya çıkarmak içindir” diye belirtti.
MA / İbrahim Irmak