AMED - Depremden etkilenen kentlerde göçün devam ettiğini söyleyen Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği'nden Veysel Moray, sivil toplum örgütlerinin bu durum karşısında çözüm odaklı politikalar üretmesi gerektiğini vurguladı.
Mereş merkezli olarak 6 Şubat 2023’te meydana gelen 7.8 ve 7.6 şiddetindeki depremlerde resmi rakamlara göre 50 bin 783 insan yaşamını yitirirken, felaketin vurduğu kentlerde yaşayan milyonlarca insan ise göç etmek zorunda kaldı. Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin verine göre, depremin ilk haftasında 2,2 milyon kişi ikamet ettiği bölgeden ayrıldı. 1 Mart 2023 tarihinde ise bu sayı 3 milyon 300 bine ulaştı.
Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği yöneticisi Veysel Moray, depremi fırsat olarak bilen iktidarın kentlerin demografik yapısını değiştirmeye çalıştığını söyledi.
GÖÇERTME POLİTİKASI DEVREYE KONULDU
Deprem sürecinde Göç İzleme ve Araştırma Platformu adına sahada göç hareketliliğini takip ettiklerini belirten Moray, “Amed’te halk kendi yarasını kendisi sardı, hızlı reaksiyon gösterdi ve dayanışma ağlarını hızlı ördü. Diğer yerlerde bu çok mümkün değildi. Mart’ın ilk haftası itibariyle deprem bölgelerine gittik ve sorumluların gerekli çözümü üretemediği, gerekli ihtiyaçların karşılanmasında yetersiz kaldıklarını gördük. Gittiğimiz yerlerde gönüllü ağlar depremin yaralarını sarıyordu. Yaşananların hafızasının bir sonraki nesillere iletilmesi istenmediği için bir göçertme politikasının uygulandığına sahada tanıklık ettik. Birebir aldığımız görüşmelerle bunun teşhisini koyduk. Depremden günler sonra merkezde olan yerlere gerekli ilgi ve çözüm gösterilmediği gibi Kürt Alevi köylerindeki yıkımlar da görmezden gelindi. İnsanlar bir battaniyeye dahi ulaşamadılar. Bu da ayrıca bir ötekileştirme pratiğiydi” dedi.
‘DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞTİRİLMEK İSTENDİ’
Kurdistan bölgesinde 90’lı yıllara benzer göçertme politikaların yaşandığına dikkati çeken Moray, “Coğrafyanın demografik yapısını değiştirme durumu gelişti. Devlet aklı oradaki krizi fırsata çevirmeye çalıştı. Deprem alanlarına getirilen otobüslerle bu politikayı gördük, sanki yangından mal kaçırırcasına ‘İstanbul’a gitmek isteyen şu otobüse, Antalya’ya gitmek isteyen şu otobüse binebilir…’ yani hafızanın öğütebileceği metropollere yönlendirmeler vardı. Biz bu hafızayı 90’ların başında yapılan köy yakmaları ve boşaltmalarından biliyoruz. Özellikle oraya giden insanlarımızın bir arada oluşturdukları mahallelerde gördükleri baskıları, asimilasyon sonuçlarını, kültürel yozlaşma tehlikelerini bir saldırı pozisyonunda olduklarını biliyoruz. İnsanları o acılarıyla birlikte otobüslere bindirip metropollere gönderme çabası o bölgenin demografik yapısının değiştirilmek istendiğinin apaçık göstergesidir” diye konuştu.
ÇÖZÜMÜ ÜLKEDEN ÇIKARMA!
Moray, “Özellikle Kürt Alevi kesimlerinde (Maraş, Adıyaman, Malatya) Avrupa’ya hızlıca sorunsuz bir şekilde, vize istemeksizin gönderme durumları vardı. Kanada ve Avrupa’ya gidişlerin önü açılmıştı. O duygusal çöküntüde, devlet erkinin toplumun sorunlarından kurtulma ve demografik yapıyı kendi istediğine göre şekletme, yeniden dizayn etme imkanını yarattığını gördük” diye belirtti.
SORUMLULUK DOĞAL AFETE YÜKLENDİ!
Kurdistan’da göçertme politikalarının Şark Islahat Planı zamanına dayandığını hatırlatan Moray, “İskan politikaları başlangıç noktamız olacak. O günden bugüne buranın demografik yapısını istediği miktarda değiştiremediğini bilen o zihniyet böylesi bir krizde bunu çok rahat yapabileceğini biliyordu. Bunu yapacak araçları da var. Dünya basınına ‘bir kıyım yaptı’ şeklinde görünmemek için sorumluluğu biraz daha doğal afete yükleyerek sonuçlarını kendine göre dizayn ettiler” ifadelerinde bulundu.
‘AMED POLİTİKLİĞİYLE CEVAP OLDU’
Amed’te yapılan göç çağrılarına da değinen Moray, şöyle devam etti: “Amed’in politik kimliği ve diğer illere de yön verme pozisyonu nedeniyle özellikle içi boşaltılmak istendi. Adı her ne olursa olsun buradan çıkacak bir refleks bir bütün diğer şehirleri ve Türkiye metropollerine yankısını ulaştırır. O konu bakımından Amed’in boşaltılmak istenmesi önemli. 90’larda da buralarda köyler yakıldı, hayvanlar öldürüldü, insanlar katledildi, faili meçhuller vb. olabildiğince bu bölgeden çıkarılmak istendi.
Ama buradaki dayanışma kültürü, bir birini tamamlama anlayışı köylerden şehirlere geldiğinde bir farklılığa uğramadı. Politik olma durumu oradan geliyor. Amed halkına Antalya’ya gelin çağrıları vardı. Kurumların o süreçte yapmış oldukları çağrı da tam da bu kaygıdan kaynaklıydı. Buraları bir deprem felaketini bahane göstererek boşaltma çabasının farkında olmak tam da toplumun ihtiyaçlarını analiz etmiş kurumların yapacağı işti. Amed burada kendi yarasını hızlıca sarabilmeyi başardı. Yıkımın olduğu bilinmedik köylere dahi ulaşan dayanışma örneğini gösterdi.”
‘KÜRTLERDEN ARINDIRILMAK İSTENİYOR’
Göçlerin hala devam ettiğini vurgulayan Moray, sözlerini şöyle tamamladı: “Geçen aylarda bir veri açıkladık, ayda 6 bine yakın bir göç söz konusu. Bu göç edenlerin yüzde 90’ı da Kürt halkı. Bu politika kendi şeklini ve yöntemini değiştirmiş olsa da aynı politika; bölgeyi Kürtlerden arındırmak. Kürtlerin var ettiği topraklardan Kürtleri ayırmak. Ülke dışına çıkarma zorlaması var, psikolojik ve siyasal şiddet söz konusu. Çözüm olarak buradan çıkmayı görseler de bu toprakların bizlere ihtiyacı var. Olabildiğince dayanışma kültürünü yaşatmalıyız, kolektif bir bilinçle aydınlanacak bir Kürt gençliği zihnini örmeliyiz. Bu toprakları bırakıp gitme noktasında bir acımasızlığımız olmamalı.
TARİHİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ
Tarihimize, bizi biz yapan kültürümüze, toprağımıza, köklerimizin olduğu yerden kopup gitmemek adına kendini yaşatma direnişini göstermek gerekiyor. Buradaki arkadaşlarımız da olabildiğince burada kalmanın yolunu, yöntemini bulmalılar. Sivil toplum örgütleri öncülük edebilir. Bu kentlerde sürekli olarak kayyum politikalarının uygulanması da göçertme politikasıdır. Kendi öz iradesiyle seçtiği kişi tarafından yönetilmek isteyenin böylesi aygıtlarla dışarıda bırakılması, kendi kentinde söz hakkının olmaması, gasp edilmesi de göçe sürüklemekte. Yerel seçimlere giderken, göç politikalarını iyi analiz edip bu konuda çalışan derneklerle birlikte çözüm üretebilecek pratikler gerçekleştirmek gerekiyor.”
MA / Eylem Akdağ