İZMİR - DEM Parti İzmir Milletvekili Burcu Gül Çubuk, İmralı tecridine karşı verilen mücadelede tüm sosyalistlerin de sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yıldır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 35 aydır hiçbir haber alınamıyor. Abdullah Öcalan ve Ada’da tutulan diğer tutsaklar için yapılan aile ve avukat görüşleri sistematik bir şekilde engelleniyor. Tecride karşı Kürtler dünyanın dört bir yanında ayakta olurken, cezaevlerinde 27 Kasım’dan bu yana “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası sürdürülüyor. Cezaevlerinde açlık grevleri ve dışarda ise Adalet Nöbeti şeklinde devam eden eylemler kapsamında bugün Qers (Kars) ve Wan’dan (Van) yürüyüş yapılacak. 15 Şubat’a kadar sürecek "Büyük Özgürlük Yürüyüşü" Riha’nın Amara köyünde son bulacak.
‘TECRİT YAYILDI’
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili Burcu Gül Çubuk, İmralı tecridi, tecridin etkileri ve yürütülmesi gereken mücadele üzerine değerlendirmelerde bulundu. 1999 yılından itibaren yürütülen tecridin son 3 yıldır mutlak tecride dönüştüğünü vurgulayan Çubuk, İmralı hapishanesinin kuruluşundan mimarisine bir “güvenlik” gerekçesi olarak açıklansa da asıl amacının ağır tecrit için inşa edildiğini ifade etti. İmralı'da bir halkın öncüsünün tecrit edilerek halkla arasındaki köprünün koparılmasının hedeflendiğini dile getiren Çubuk, "Uzun uğraşlar sonucu İmralı'ya sevk edilen ve sonrasında geri getirilen mahpuslar da ağır tecrit ile karşı karşıya. Örneğin Buca 1 Nolu Hapishanesinde mahpus olan Mehmet Sait Yıldırım, tahliyesine 1 yıl kalmasına ve ağır hasta tutsak olmasına rağmen ortada olmayan bir talimat nedeniyle tek başına tutuluyor. İmralı'daki tecrit İmralı'ya yolu düşenlerin hayatından asla ayrılmıyor. Bu nedenle de tecridin toplumsal karşılıkları da var" dedi.
‘TECRİDİ TÜMDEN REDDETMEK GEREK’
Hapishanelerde başlayan açlık grevleri ile çeşitli şekillerde devam eden eylemlere dikkati çeken Çubuk, "Bunların tamamı AKP-MHP faşizminin tecrit uygulaması ile halklara dayattığı bir yaşam biçimini reddeden eylemler. Çünkü bu tecrit durumu S tiplerinden diğer tüm tiplere kadar cezaevlerinin tamamına yansımış durumda. Buralarda kişinin kendisine dair bile bir şey düşünmesinin engellendiği ortamlar yaratılmak isteniyor. Bulanık zihin hedefleniyor. Toplumda hedeflenen de bu zaten. S tiplerinde uygulanan ile eğitim sisteminden, medya ve bütün ideolojik aygıtlarıyla pompaladıkları bu bulanıklık. Toplum tecrit ile mücadele etmediği sürece tecrit rejimine teslimiyet açığa çıkıyor. Tecrit mekanizması örgütsüzlüğü getiriyor. Kişinin kendisini dahi düşünemediği bir durumda kendi talepleri ile değil sistemin talepleri ile hayata tutunduğu bir düzlem ortaya çıkar. Bu nedenle tecrit rejimini tümden reddetmek gerekiyor" diye konuştu.
'BATIDA EKSİK KALDIK'
Toplumsal çürümüşlüğün tecrit politikalarından ayrı düşünülemeyeceğini sözlerine ekleyen Çubuk, tecride karşı batıda dayanışmanın eksik kaldığını söyledi. Sosyalist hareketlerin tecridin kendi hayatlarında yeri yokmuş gibi davranmasını eleştiren Çubuk, şöyle devam etti: "Kürt hareketinin önderine yönelik tecridin kendisinin bizim hayatımızda karşılığı var. O karşılığı algılamak ve mücadele etmek gerekir. Türkiyeli sosyalistlere düşen bu sorumluluğu örgütlemek ve bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bir tarafı da mahpuslar hapishanelerde ellerindeki en son araç olan açlık grevine başladılar. Fakat bizim dışarıda başka başka araçlarımız var. Bunları etkin kullanmak gerekiyor. Bu anlamda yaratıcılığı gelişkin bir sosyalist hareket var. Bu mirası harekete geçirebiliriz."
'KAYGILARI KENARA BIRAKALIM'
İktidarı tecrit ve savaş politikalarının ayakta tuttuğunu belirten Çubuk, sözlerini şöyle tamamladı: "Haliyle tecritteki ya da savaş politikasındaki en ufak gerileme faşizmin yenilgisi olacağını kabul etmek gerekiyor. Bu nedenle tecrit hepimizin hayatına değiyor. Sistemin kendini dayandırdığı toplumsal refleksleri de körelten ciddi bir şovenizm var. Bunu kıracak bir düşünme alanına ihtiyaç var. AKP'nin özelinde meşruluk temelini kendimiz oluşturduğumuz için her şeye rağmen ayakta kalabiliyorlar. Şovenizmi, ulusalcılığı besleyerek, 'Türkiye elden gidiyor' diyerek bunu yaptık. Türkiye hiçbir zaman burada yaşayan halkların, işçi sınıfının, kadınların olmadı. Haliyle bu kaygıları bir kenara bırakarak, kendi yaşamımızı elimize alırsak tecrit ve savaş politikalarına geri adım attırmak AKP-MHP faşizmine de geri adım attırmak ve yenmektir."
MA / Tolga Güney