AMED - Cezaevindeki kız çocuklarının yaşadıkları sorunları anlatan Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Mazlum İlter, “Cezalandırıcı adalet sistemi uygulanıyor. Oysa onarıcı adaletin uygulanması daha uygun” dedi.
Kurdistan ve Türkiye cezaevlerinde tutulan tutsaklar birçok hak ihlaline maruz kalırken, cezaevi koşulları en fazla dezavantajlı grupları etkiliyor. Bu grupların başında da çocuklar geliyor. Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi, bu kapsamda Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan kız çocuklarına yönelik hak ihlallerini araştırmak için yaptığı incelemenin ardından 26 Ocak’ta bir rapor açıkladı. Amed Barosu raporu hazırlamak için Eylül 2023 ile Ocak 2024 ayı arasında 9 kız çocuğuyla toplam 15 görüşme gerçekleştirdi.
Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Çocuk Cezaevi Çalışma Grubu üyesi Mazlum İlter, cezaevinde kız çocuklarıyla yaptıkları görüşmelerde ortaya çıkan ihlalleri değerlendirdi.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
Görüşmelerde birçok hak ihlali tespit ettiklerini belirten İlter, bunun çocukların üzerinde yarattığı etki bakımından işkence ve kötü muamele olduğunu kaydetti. Görüştükleri çocuklardan 4’ünün cezaevine giriş sırasında çıplak aramaya maruz kaldığını aktaran İlter, “Aslında kuruma giriş esnasında çıplak aramaya maruz kalmak bize şunu düşündürüyor; kamuda toplum adına yürütülen bir süreç içerisinde çocukların ilk karşılaştığı şey işkence ve kötü muamele oluyor. Bu noktada şunu da önemle belirtmemiz gerekiyor ki, özgürlüğünden yoksun bırakılmanın çocuklar üzerinde yarattığı tramvayla birlikte, çıplak aramanın yarattığı güçsüzlük deneyimi aslında bu travmanın etkilerini daha da derinleştiriyor” dedi.
Çocukların bu travmalara karşı koymalarından devlet desteği almadıklarını sözlerine ekleyen İlter, çocukların travmaların etkileriyle tek başına mücadele etmek zorunda kaldığını söyledi.
KALİTESİZ VE YETERSİZ PED VERİLİYOR
Çocukların barınma, beslenme, sağlık ve tedaviye erişim noktasında yaşadıkları sorunları en aza indirme bakımından birlikte hareket ettiklerini söyleyen İlter, kız çocuklarının regl yoksulluğunun üstesinden de dayanışarak geldiklerini kaydetti. İlter, “Dış dünyayla iletişim kurmak istiyorlar, radyoya sahip olmak istiyorlar, ses duymak istiyorlar ancak fiyatlar belli. Regl için verilen pedler kalitesiz ve yetersiz. Kantinden satın alamıyorlar. Çünkü çok pahalı… Bu noktada çocuklar kendi arasında yardım ederek, bu sorunun üzerinden gelmeye çalışıyorlar” diye belirtti.
'BİLGİ EKSİKLİĞİ SUİSTİMAL EDİLİYOR'
Çocukların cezaevine girer girmez hak ve sorumluluklarına dair bilgilendirilmesi gerektiğini fakat bilgilendirilmediklerini belirten İlter, “Böyle bir süreç işletilmediği gibi çocukların bize aktardığından anlıyoruz ki, çocukların bu noktadaki yaşadığı bilgi eksikliği aslında infaz koruma memurları tarafından suiistimal edilmiş. Çünkü çocuklar infaz koruma memurlarının kendilerine, ‘Sizi bırakmayız’ veya ‘Bir tutanak bir buçuk yıldan başlıyor’ gibi ifadelerle bilgilendirilmemiş olma durumlarını kötüye kullandıklarını görüyoruz. ‘Sizi bırakmayız’ gibi bir ifadenin bir karşılığı yok. Yani bir infaz koruma memurunun böyle bir şey demesi suiistimal ettiğini açıkça gösteriyor” ifadelerini kullandı.
GÖRÜŞME TALEPLERİNE YANIT VERİLMİYOR
Ziyaret sırasında çocukların kendilerine, “Biz dilekçeleri yazıyoruz, infaz koruma memurlarına teslim ediyoruz ancak sonrasında taleplerimize dair bir yanıt gelmiyor” dediğini aktaran İlter, çocukların müdür yada savcı ile görüşme taleplerinin karşılık bulmadığını söyledi.
Yaptıkları ziyaret sonrası çocuklara dönük hak ihlallerine ilişkin savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını aktaran İlter, bunun dışında hazırladıkları raporu Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK), Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK), Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na ve bakanlıklara göndereceklerini belirtti. İlter, ihlallere dönük BM’ye yaptıkları başvuru sürecinin de devam ettiğini kaydetti.
Çocukların tutulma koşullarına yönelik acil giderilmesi gereken ihlallerle ilgili cezaevinden sorumlu başsavcı vekiliyle de görüştüklerini aktaran İlter, “Bu görüşmeler sonrası bazı iyileştirmeler oldu ancak çocuklarla yaptığımız görüşmelerde bu durumun bazı kurumda çalışan personelleri rahatsız ettiği ve aslında çocuklar tarafından, ‘Bizi şikâyet ettiniz’ gibi misillemeye döndüğünü de duyduk” diye belirtti.
ERKEK ÇOCUK TUTSAKLARA İLİŞKİN ÇALIŞMA
Amed’deki Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan 32 çocukla yaptıkları 53 görüşmeden sonra 10 Eylül 2021’de erkek çocuklara ilişkin yayınladıkları hak ihlalleri raporunu hatırlatan İlter, “O raporda da yine çocuk cezaevinde kötü muamele yaşandığını duymuştuk ve hatta falakaya varan bir kötü muamelenin var olduğu söz konusuydu. Kovuşturma sürecinde sanık baş memurlar meslekten uzaklaştırıldı ve süreç hala yürütülüyor ancak çocuklarla yaşanan bazı olaylara ilişkin takipsizlik kararları verildi. Bu noktada itirazlarımızı yaptık. Ancak itirazlarımız reddedildi. Şu an takipsizlik kararı verilen fiillere ilişkin AYM’ye başvurumuz mevcut” dedi. İlter, erkek çocuklara ilişkin yeni bir çalışma yürüttüklerini sözlerine ekledi.
'PERSONEL BİLGİSİZ, ÇOCUKLAR DEPRESYONDA'
Cezaevi personellerinin çocuklarla nasıl iletişim kurulması gerektiği noktasında bilgisiz olduklarını söyleyen İlter, şöyle devam etti: “Kadın Kapalı Cezaevi’nde bizim görüşme yaptığımız süreç içerisinde çocuk sayısı 2 veya 6 arasında değişiyordu. Yetişkinlerin yanında çocuk sayısının az olması problemlerinin de daha az görünmesi anlamı taşıyordu. Bu noktada çocukların taleplerinin yanıtlanmamasında da bunun payının olduğunu düşünüyoruz. Çocukların oyun hakları, kurum içerisinde düzenlenen etkinliklere katılım haklarının çocuklara özgü bir biçimde düzenleniyor olması gerekiyor. Ancak biz Kadın Kapalı Cezaevi’nde çocukların katılımının sağlandığı etkinliklerin çocuklara özgü bir biçimde düzenlendiğini düşünmüyoruz.”
Çocukların çevresinden koparılması ve şiddet ortamında bulunmasının ruhsal bozukluklara neden olabileceğini dile getiren İlter, çocukların yüzde 35’inin cezaevine konulduktan sonra depresyona girdiği, kendilerine zarar verme ihtimalinin yükseldiği ve intihar eğilimine sahip olduklarının gözlemlendiğini kaydetti.
'ONARICI ADALET SİSTEMİ'
Raporda bahsettikleri alternatif infaz modellerine dair önerilerin multidisipliner şekilde ele alınarak, sunulması gerektiğini belirten İlter, şunları söyledi: “Türkiye’de klasik cezalandırıcı adalet sistemi uygulanıyor. Klasik cezalandırıcı adalet sürecinde de cevabı bulunmaya çalışılan sorular şunlar oluyor: Hangi suç işlendi, bu suçu kim işledi ve bu kişiyi nasıl cezalandıracağız? Bu şekilde aslında klasik cezalandırıcı adalet sistemiyle bir kişi cezalandırılarak ve uygulanacak bir ceza belirlenerek, bir adalet oluşturulmaya çalışılıyor. Onarıcı adaletin kullanılması daha uygun. Çünkü klasik cezalandırıcı adalet sisteminden farklı olarak, onarıcı adalet sisteminde yanıtı aranan sorular şunlar oluyor: Bu suçla birlikte hangi suçlar oluştu, bu zararlar nasıl giderilebilir ve bu zararların giderilmesi için kimin neyi yapması gerekiyor? Bu noktada suça odaklanmak yerine zarara odaklanmaya çalışıyor ve suçu somut bir hukuki kuralın ihlali olarak değil de zararların oluşmasına sebep olan bir davranış olarak tanımlıyor.”
AVUSTURYA-YENİ ZELANDA ÖRNEĞİ
Onarıcı adaletin en yaygın olarak fail-mağdur arabuluculuğu şeklinde sağlandığını belirten İlter, bu yöntemin Avusturya ve Yeni Zelanda’daki çocuklara yönelik sıklıkla kullanıldığını aktardı. İlter, bu yöntemle, çocukları bir suçlu olarak görerek adalet sistemine almak yerine, desteğe ihtiyaç duyan çocuk olarak nitelendirilip, çocuklar aile ve toplumun da katılımıyla birlikte bir çözüm üretmeye çalışıldığını ifade etti. İlter, “Türkiye’de de aslında uzlaşma adı altına yürütülen bir süreç var. Türkiye’de yürütülen uzlaşma sistemi daha çok yargılamanın getirdiği ağır iş yükü ve masraflardan kaçınmaktan ibaret. Bu noktada mevcut uzlaşma sisteminin bunu karşılayabileceğini de düşünmüyoruz. Bu noktada bazı düzenlemelere ihtiyaç duyuyoruz” dedi.
MA / Rukiye Adıgüzel