ANKARA- Mahkeme heyetine, “HDP’yi Türkiye toplumuna sunduğu demokrasi projesi için mi yargılayacaksınız” diye soran tutsak Kürt siyasetçi Zeynep Karaman, 6-8 Ekim olaylarının fail ve azmettiricilerini, Kürt sorununun çözülmesini istemeyen Türkçü, şoven bürokraside aramak gerektiğini belirtti.
Kobanê Davası, tutsak Kürt siyasetçi Zeynep Karaman’ın esasa dair savunmasıyla devam etti. Verilen aranın ardından beyanlarını sürdüren Karaman mahkeme heyetine, “Siz hiç kaybolmaktan korktunuz mu” diye sordu.
'DEHAKLARA, NEMRUTLARA, FİRAVUNLARA RAHMET OKUYANLAR'
Bir kadın olarak çocukluğundan beri kaybolmak korkusu ile yaşadığını dile getiren Karaman, şöyle devam etti: “Peki siz erkekler, ‘devletin sahibiyim’ diyenler, özünde ona kul bile olanlar, en tepedekiler ve en altındakiler, yarına kursağına bir dilim ekmeği bulamayanların telaşı, korkusu içinde olanlar, yaşantısı ile dili ile Allah’a şirk koşacak kadar kendinden geçenler, yasa da benim, yargıç da benim diyerek Dehaklara, Nemrutlara, Firavunlara rahmet okutanlar! Kadınların, çocukların, insanların alınteri ve kanları üzerine din adına, laiklik adına, siyahından beyazına saraylar dikip de utanma nedir bilmeyenler!
TECAVÜZCÜLÜĞÜ BİZE YAŞAM DİYE DAYATANLAR!
Siz ey iktidarlı, devletli, sınıflı erkekler dünyası! Masumiyet karinesinin içindeki özgür çocuğu katlederek kaybedenler… Milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik, soykırımcılık ve tecavüzcülüğü bize yaşam diye dayatanlar…! Peki siz insanlık onuru ile bağdaşmayan bu eylemlerinizden hiç şüpheye düştünüz mü? Ahlaki olmayan ahlaktan; ilk toplumsal ilkeleri saptırıp namus diye, gelenek diye, hukuk diye bize dayatan böyle namussuzluktan korkarım. Ahlaktan yoksun, hukuktan, politikadan, insana ve topluma dair her şeyi iktidarın tekeline bağlayan faşist devletin yarattığı, sürüye dönüştürdüğü toplum, kula dönüştürdüğü insanın dipsiz kuyularında kaybolmaktan korktum!
Ben daha çocukluğumdan itibaren hem geleneksel toplumun hem de Türkçü devlet sisteminin dayattığı inkarcılık içinde hiçleşmekten, yabancılaşmaktan, potansiyelimin kaybolmasından korktum! Sayın heyet, sayın savcı, burada bizi izleyen çoğunluktaki erkekler. Bir kadın olarak bir toplum ve uygarlık yaşamı içinde yaşamanın ne demek olduğunu tahayyül bile edemezsiniz, hissedemezsiniz. Kadının varla yok arasında asılı kalmış mahkumiyetinden korktuğum kadar bunu kader, alın yazı ile sınırlandıran kadınlıktan ve bunu güzellerken kaybolmaktan korktum. Varlığım bir kadın olarak bu zamana ait olmadığını hissedip de çöldeki kum taneleri gibi savrulmanın ne demek olduğunu bilemezsiniz. Kadın olarak varlığını özgürce geliştirebileceği bir mekana sahip olamamanın evrende asılı kalmış bir yaşamın bu dünyada bir taş kadar yeri olmamasının, zamansız ve mekansız bırakılmasının, var olduğu halde yok kabul edilmenin yarattığı acıların derinliğini hissedilebilir ve bu çığlıkları duyabilir misiniz?
DEVLETİN BİZZAT KENDİSİ VURUYOR
Sayın heyet, kadınların bu varlığını özgür kılmaya dönük ayak sesleri bugün çoğalarak dünya özgür kadınlarının sesi hareketine dönüşmüştür. Ama yükselen her ses, itiraz her yerde bastırmalar, kadın katliamları ile mezara, karanlıklara mahkum edilmeyle karşı karşıyadır. Ev içinde topluma, devletin en zirvesinden toplumun tüm zerrelerine kadar örgütlenmiş olan kadın varlığına karşı sistematik şiddet mekanizmaları hemen devreye girmektedir. Özgürlüğe cesaret eden her kadın ‘vurun kahpeye’ denilen şoven erkekliğin lnçlerine maruz kalmıştır. Devletin bizzat kendisi vuruyor.
KÜRT SORUNUNUN DEVAM ETMESİNDEN EKMEK YİYEN TÜRKÇÜ ŞOVEN İKTİDAR
Sayın heyet, bir Kürt kadını olarak benim yok sayılmaya karşı varoluş çığlığım, dayatılan kölece yaşama karşı özgürce gülmeye cüret etmem nasıl yaşamak istediğim iradesini ortaya koymam bugün 22’nci Ağır Ceza’da yargılanmama sebep olan özdür. Ne savcının iddia ettiği tweettir ne de tweetle neden sonuç ilişkisi bulunmayan, somut bir bağı olmayan ölümlerdir… 6-8 Ekim’in failleri, tetikleyicisi, talimat vereni aranmaktaysa eğer körcesine, düşmanlıkla, büyük bir akılsızlıkla kendi varlığını Kürt halkının yokluğuna bağlamış bir iktidarda aramak gerekir. Onları Kürt sorununun devam etmesinden ekmek yiyen Türkçü şoven bürokraside aramak gerekir. ‘Türklük adına bir çakıl taşı vermem’ demagojisi altında yoksul emekçileri uyutup, koca bir memleketi önce Avrupa kapitalist hegemonya güçlerine, bugün de parasını önden veren herkese satıp aile hanedanlığını kuranlardan aramak gerekir.
AKP-MHP, TÜRKÇÜ-SUNNİ-ERKEK İKTİDARIN TEMSİLİDİR
‘Adalet mülkün temelidir’ yazılır mahkeme duvarında. ‘Devletin temeli adalete dayanır’ denir. Burada önemli olan devletin kimin tekelinde olduğudur. Kimlerin, hangi güçlerin kendini devletin sahibi olarak gördüğüdür. Yani hangi dönemde hangi iktidarlaşmış grup, sınıf, kişi devleti ele geçirmişse, kendi malı olarak kullanmışsa, ona göre kurallar geliştirilmişse, devletin de adaletin de sınırları niteliği onlara bağlıdır. Bugün bu iktidar Türkçü-Sunni-erkek iktidarın temsili olarak AKP-MHP’dir. Karşımızda yasama, yürütme, yargının bağımsızlığını şekilsel olarak bile olsa yürütüldüğü gerçeklik yok. Elbette iddianamenin oluşumu; talimatından, bunu kabul edip yargılama konusu yapan heyetten çıkacak kararların da bu iktidarın iradesinden bağımsız olmadığını biliyorum. İster lehimde ister aleyhimde olsun bu durum böyledir.
BİR PARTİYİ YASAL HAKLARINI KULLANDIĞI İÇİN Mİ YARGILAYACAKSINIZ?
Bir partinin yöneticilerini, üyelerini, gönüllülerini, aktivistlerini anayasal haklarını kullandıkları için mi yargılayacaksınız? Daha doğrusu HDP'yi Türkiye toplumuna sunduğu demokrasi projesi etrafında en az 6 milyon insan evet dediği için mi yargılayacaksınız? Tüm bu siyasal baslıklara rağmen belki de kendi bireysel düşüncelerimize rağmen hukukun esas dayanağı olan, onun ruhunu temsil eden özgürlük ahlakına, vicdanına göre mi hüküm kuracaksınız? Elbette ki biz de muhakemenin temelinde bu hükmü esas kılmanızı, bunun üzerinden bir hüküm kurmanız beklentisi içindeyiz. Toplumun esas ahlakı da yaşamın doğası da esas olarak bunun üzerinden var olur, devamlılığını sağlar. Özgürlük kazansın, hepimiz de onunla birlikte kazanalım. Kaybolmaktan korkacaksam sayın heyet, özgürlük içinde kaybolalım.”
Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.