İSTANBUL- CPT eski Başkanı Marc Neve, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uzun tutukluluk sürecine ve üzerindeki tecride dikkati çekerek, “CPT yeniden İmralı’yı ziyaret etmeli” dedi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevinde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 35 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya geçmişte yaptığı ziyaretlere ilişkin hazırladığı ve açıklanan raporların dışında ne yaşandığı bilinmemekte. 2001-2003 ve 2010 yıllarında İmralı’yı ziyaret eden CPT heyeti içerisinde yer alan ve bazı ziyaretlere de temsilcilik yapan, CPT eski Başkanı avukat Marc Neve, Fırat Haber Ajansı’na (ANF) açıklamalarda bulundu.
‘CPT TEKRAR İMRALI’YA GİTMELİ’
Eski Başkan Av. Marc Neve, İmralı’nın konum olarak bir tecrit merkezi olduğuna dikkati çekerek, “Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulların kabul edilemez. Çözüm, baskıdan ve tecritten değil siyasi diyalog geçiyor” dedi. CPT’nin Abdullah Öcalan konusundaki sessizliğinin endişe verici olduğunun altını çizen Neve, kuruma İmralı’yı yeniden ziyaret etme çağrısında bulundu. Uzun tutukluluğa dönük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin temsili kararlarını da hatırlatan Neve, “Öcalan gibi sembol bir tutsağın durumunda bir çözüme ihtiyaç olduğu çok net. Belirsiz ve süresiz bir tutukluluk kabul edilemez” diye konuştu.
‘HALKI İÇİN ENDİŞE DUYUYORDU’
Öcalan ile yaptığı görüşmelerde kendisini en çok etkileyen durumun konuşma ihtiyacı olduğunu aktaran Nave, “Görüşmelerimiz esnasında beni en çok etkileyen husus, Öcalan’ın kendi tutukluluk koşulları hakkında çok fazla konuşmamasıydı. Genel olarak Kürt halkı ve cezaevine girmesine neden olan temsilcisi olduğu hareketi hakkında konuşarak, tartışmayı bu alanda çekiyordu. Bu tutumu oldukça etkileyiciydi çünkü genellikle bir mahkûm genel olarak siyasi durumdan şikâyet etmeden önce kendi zorluklarından, günlük hayatından bahsederek söze başlar. Öcalan ile görüşmelerimizde ise tam tersi bir durum yaşanıyordu. Bu tutumu ve yaklaşımı da bizim için oldukça önemliydi" diye belirtti.
İMRALI SİSTEMİ GENİŞLEDİ
Öcalan, üzerindeki tecridin 25 yılını geride bıraktığını hatırlatan Nave, “Açıkça söyleyeyim, başlangıçta ben ve meslektaşlarım bu adadaki tecride bir son vereceğimizi düşünüyorduk. Bu nedenle, Türk makamlarının Öcalan’ı muhtemelen karada başka bir tesise nakledeceklerine inanıyorduk. Ancak bu gerçekleşmedi. Belli bir süreden sonra Cezaevinin büyütüldüğünü ve oraya başka birkaç mahkûmun getirildiğini gördük veya sağladık. CPT bu konuya müdahale edemedi. Üzerinde durduğumuz tek şey, aynı cezaevinde başka mahkumlar olsa bile, bir kişiyi izole etmek ve bir adada tutmanın, normal koşullar altında personel, aileler ve ziyaretçileri oraya getirmek için büyük altyapı sorunları oluşturduğuydu. İmralı’nın en büyük temel sorunlarından biri budur” diye konuştu.
‘İMRALI KONUM OLARAK CEZAEVİNE UYGUN DEĞİL’
Her şeyden önce İmralı’nın yerleşim yeri olarak cezaevine uygun olmadığını vurgulayan Nave, “Evet, bu çok açık bir durum. Bu nedenle başlangıçta Öcalan’ın karada bir yere nakledilmesi gerektiğini düşündük ve talep ettik ama Türk yetkili makamları bunu yapmak istemediler. İki hususu birbirinden ayırmamız gerektiğine inanıyorum. Tecridin giderek zorlaşan ve zorlaşmaya devam eden önemli bir husus olduğundan şüphe yok. Özellikle tutukluluk süresinin uzunluğuyla ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı, tecrit ve uzun süreli hapsetmenin bir anlamı olması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Bu durum sadece Öcalan için değil, Türkiye’de ya da başka yerde bulunan diğer mahkumlar için de geçerlidir. Bir mahkûm olarak sembolik önemi inkâr edilemez olan Öcalan’ın durumunda, tutukluluk süresinin uzunluğu ve devamlılığı inkâr edilemez bir sorun teşkil etmektedir” ifadelerinde bulundu.
‘UZUN SÜRELİ TECRİT İŞKENCEYE DÖNÜŞEBİLİR’
Uzun süreli tecrit uygulamalarının insan onurunu aşağılayan bir muamele olarak kabul edildiğini sözlerine ekleyen Nave, “Bu kadar uzun süre devam eden aşağılayıcı muamele de şüphesiz ki; işkenceye benzetilebilir ve işkenceyle kıyaslanabilir” dedi.
‘CPT’NİN SESSİZLİĞİ ENDİŞE VERİCİ’
CPT’nin İmralı konusundaki sessizliğini endişe verici olduğunu vurgulayan Nave, şunları söyledi: “CPT'nin rolü vazgeçilmez ama bir o kadar da zor. Vazgeçilmez çünkü Öcalan’ın durumunun dışarıdan kontrol edilmesi gerekir. Neyse ki oraya gidebiliyoruz. Öcalan, dış dünyaya aktaracağı son derece önemli hususları olan birisi. Bu nedenle, ancak hem Öcalan’ın kendisi hem de ziyaretin sonuçlarını öğrenmek isteyen avukatları ve yakınları için bu durum zor olmaya devam ediyor, ki biz de bunu gözlemledik.”
‘CPT TEKRARDAN İMRALI’YA GİTMELİDİR’
CPT’nin siyasi bir organ olduğunu anımsatan Nave, “CPT Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından atanıyor. Bu nedenle kesinlikle siyasi bir organız. Avrupa Konseyi düzeyinde, CPT gibi organların çalışmalarını kolaylaştırma ya da zorlaştırma konusunda bir dizi aktör vardır. Bu çok açık. CPT’nin İmralı’ya dönmesi ve yeni bir ziyaret gerçekleştirmesi sağlanmalıdır. Ve zamanı geldiğinde açıklanacak raporlar, eğer tecridi kınayacak kadar açık ve benzeri düzeyde ise, bu rapor Avrupa Konseyi gibi dış aktörler tarafından kullanılabilmelidir” diye belirtti.
‘TECRİT KÜRT SORUNUYLA BAĞLANTILI’
Kürt sorunun çözümü noktasında Öcalan’ın rolüne değinen Nave, sözlerini şöyle sürdürdü: “Evet kesinlikle tecritle Öcalan'ın konumu doğrudan bağlantılı. Öcalan'ın PKK lideri ve temsilcisi olarak üstlendiği rol ile uzun yıllardan beridir karşı karşıya olduğu tutukluluk koşulları arasında bir bağ olduğu çok açık. Barış görüşmeleri için yapılacak tartışmaların olduğu dönemin öncesinde oradaydık. Daha sonrasında ise görüşmeler açıktan başladı. O dönem Türkiye aynı zamanda Avrupa Birliği'ne katılmak için güçlü bir adaydı. Dolayısıyla, İmralı raporlarımız o dönemde Türk yetkililerin tutumunu doğru yönde etkilemiş olabilir. Sonrasında tüm bu süreç çöktü çünkü Türkiye; Avrupa Birliği'ne, Avrupa Birliği de Türkiye'ye sırtını döndü. PKK ile görüşmeler sona erdi.”
‘ÖCALAN SİYASİ ODAK’
Öcalan'ın tutukluluk halinin devam etmesinin siyasi olduğunu ifade eden Nave, devamla şunları söyledi: “Bence bugün Öcalan’ın içinde olduğu koşullar ve İmralı’nın koşulları, bu durumu daha açık kılıyor. Yani herhangi bir mahkûm, Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullara maruz kalmıyor ve bu kadar uzun süre bu koşullara maruz kalan tek kişi Öcalan. Bu durum, bu kadar uzun süredir devam ediyorsa, bunun nedeni Öcalan’ın siyasi bir odak noktası olmaya devam etmesidir.”
‘ÇÖZÜM SİYASİ DİYALOGDA YATIYOR’
“Çözümün baskıda ve tecritte değil siyasi diyalogda yattığına inanıyorum” diyen Nave, değerlendirmelerini şöyle tamamladı: “Siyasi bir diyalog çerçevesinde bir çözüm geliştirilmelidir. CPT, Avrupa Konseyi’nin bir organıdır. Avrupa Konseyi böyle bir çözüme katkıda bulunabilir.Sorun belki de tam buradan kaynaklanıyor. Nedenini bilmediğimiz bir şekilde, Kürtlerin tüm taleplerine rağmen, Avrupa Konseyi Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşulları karşısında harekete geçmiyor ve bir sessizlik içerisinde. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar düzeyinde belirli bir dönemde çözüme dönük bir sinerjinin yaratmanın önemli olacağını düşünüyorum. Uluslararası kuruluşlar birbiri ardına müdahaleye hazır olduğunda, bu yaklaşım siyasi bir çözüme yol açabilecek olumlu bir dinamik yaratabilir.”