İSTANBUL - Hrant Dink'in katledilmesinin üzerinden 17 yıl geçti. Agos Gazetesi editörü Pakrat Estukyan, "Arkasında 'Fetöcüler, Ergenekoncular vardı' demek bu cinayeti esas ekseninden saptırmaktır. Bu bir devlet cinayetiydi ve devlet katillerine sahip çıktı" dedi.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, Şişli Halaskar Gazi Caddesi üzerinde bulunan gazete binasının önünde katledilmesinin üzerinden 17 yıl geçti. Dink cinayetine giden yolun taşları, 6 Şubat 2004'te Dersim Katliamı’nda rol alan Sabiha Gökçen’e dair gazetede yer alan "Sabiha Hatun'un sırrı" başlıklı yazı üzerine döşenmeye başlandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesi üzerinden 22 Şubat 2004 tarihli açıklamasında, yazıyı "milli birlik, beraberlik ve değerler açısından tehlikeli" buldu.
Dink, söz konusu açıklama sonrası 24 Şubat’ta İstanbul Valiliği'ne çağrıldı. Dink, iddialara göre Vali Yardımcısı Ergün Güngör ve yanındaki iki kişi tarafından tehdit edildi. Ertesi gün ise Mehmet Soykan isimli bir kişi tarafından verilen şikayet dilekçesi üzerine Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından Hrant Dink hakkında "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla dava açıldı.
ÜLKÜ OCAKLARINDAN TEHDİT
“Türklüğe hakaret" suçlaması sonrası Hrant Dink’e yönelik yaratılan linç atmosferi her geçen gün büyümeye başladı. 26 Şubat’ta Agos Gazetesi önünde toplanan ve kendilerini ülkü ocakları mensubu olarak tanımlayan bir grup, "Akıllı ol", "Hesap sorulur", "Eli kırılır" şeklinde tehdit içerikli pankart ve sloganlarla gösteri yaptı. Tüm bu olaylar silsilesiyle açıkça hedef haline getirilen Dink, 19 Ocak 2007'de Agos yakınlarındaki bir bankadan çıktığı sırada “beyaz bereli” bir tetikçi tarafından katledildi. Kalabalık caddede Dink'i ensesinden vurarak kaçan ve görüntüleri kısa sürede televizyonlarda yayınlanan katilin Ogün Samast isimli tetikçi olduğu ortaya çıktı.
Dink'in katledilişinin ardından yürütülen dava 14 yıl sonra karara bağlanırken, 76 sanıklı davada, iki ağırlaştırılmış müebbet, iki müebbet hapis ve çeşitli oranlarda hapis cezası olmak üzere toplam 26 sanık hakkında mahkumiyet kararı verildi. Fethullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 13 firari sanığın dosyası ise ayrıldı. Avukatlar ve ailesi ise bu karara itiraz ederek, Dink cinayetinin tüm yönlerini açığa çıkarmayan ve sorumlular hakkında hüküm kurmayan bir karar olarak değerlendirdi.
KATİLİ TAHLİYE EDİLDİ
Son olarak ise cinayetin tetikçisi Ogün Samast 16 yıl 10 aylık tutukluluğunun ardından bulunduğu Bolu F Tipi Cezaevi idaresi tarafından “iyi halli” olduğu gerekçesiyle tahliye edildi.
Hrant Dink’in yakın arkadaşlarından Agos Gazetesi editörü Pakrat Estukyan, 17 yıllık sürece dair konuştu.
Pakrat Estukyan
'HRANT'IN SOSYALİST KİMLİĞİ GÖRÜNMEZ KILINMAYA ÇALIŞILIYOR'
Dink’le 1974 yılında tanıştıklarını ve ortak düşünceleri nedeniyle yollarının sık sık kesiştiğini söyleyen Estukyan, Dink’in çevresinde, “heyecanlı, atak, sözünü esirgemeyen” yönleriyle bilindiğini belirtti. Estukyan, “Hrant Ermeni kimliğinden de öte bir sosyalist olarak baktı içinde yaşadığı topluma ve çevresine. Bugün Türkiye’de her şey basite indirgendiği için Hrant da bir ‘Ermeni militan’ olarak takdim edilmeye çalışılıyor. Doğrudur, Hrant’ın mücadele ettiği zihniyet Ermeni düşmanlığıydı, dolayısıyla Hrant Ermenilere de sahip çıkacaktı. Ama bu Hrant’ın Ermeni kimliğinden kaynaklanan bir şey değil. Hrant aynı saiklerle Kürtlere de sahip çıktı. Ezilmiş kim varsa onun yanında dururdu. Burada esas mesele Hrant’ın sosyalist kimliğidir ve o görünmez kılınmaya çalışılıyor” dedi.
'SOYKIRIMA UĞRAMIŞ BİR HALKIN ÇOCUĞUYDU'
Dink’in Agos Gazetesi’nin kuruluş aşamasında çevresiyle birçok görüş alışverişinde bulunduğunu belirten Estukyan, kendisinin de o kişilerden biri olduğunu söyledi. Çıkarılan Agos Gazetesi’nin bir Ermeni gazetesi olmasına rağmen Türkçe basılmasını “Dink, Agos Gazetesini, Ermenilere dönük haksızlıklara karşı Türkiye toplumunu da haberdar etmek için Türkçe yayınlamaya başladı” şeklinde özetleyen Estukyan, şöyle devam etti: “Hrant’ın Türklerle bir sorunu yoktu ama Hrant soykırıma uğramış bir halkın çocuğuydu ve bizzat kendi ailesi soykırımda birçok kurbanlar vermişti. Dolayısıyla bir yandan soykırımın hesabını sormak, ama bunu yaparken de milliyetçilik, ırkçılık tuzağına düşmemesi Hrant gibi bir sosyaliste yakışan bir tutumdu. Çünkü sosyalist meseleye sadece bununla bakmak yerine sınıfsal açıdan da bakar. Hrant tam da bunu yaptı. Ama Ermeni soykırımı Türkiye’de bir tabudur. Bu konuyu irdeledikçe Mehmet Ağar’ın ima ettiği o tuğlaya ulaşırız. Hani demişti ya, ‘bir tuğla çekersek duvar yıkılır’ diye. Burada kastettiği duvar Türkiye cumhuriyetinin temel duvarıdır. Ve o temel duvarı ne yazık ki Ermeni soykırımı üzerine kurulmuştur. Hrant’ın söyledikleri bütün bunları tartışmaya açabilir ve gündeme getirebilirdi. Bu da dediğim gibi o binayı ayakta tutan tuğlayı yerinden oynatmak anlamına geliyordu.”
'DEVLET, SUSKUN ERMENİYE ALIŞMIŞTI'
Dink’in bu çıkışının devlet nezdinde tedirginlik yaratmaya başladığına işaret eden Estukyan, “Çünkü devlet karşısında suskun bir Ermeni görmeye alışmıştı. ‘Ermeni’nin kafasına vur ekmeğini al’ gibi bir anlayış hakimdi ama ilk defa ‘hop niye vurdun kafama, kimsin sen, ne hakla vuruyorsun diyen bir Ermeni ile karşılaştı Hrant şahsında. Bu çok anlamlı idi. Belki benzer itirazları daha önce dile getirenler olmuş olabilir ama onlar hep gene Ermeni toplumunun içinde, Ermeni gazetelerinde, sayfalarında kaldılar. Ve o yüzden de Türkiye toplumu tarafından duyulmadılar. Hrant, Türkçe basılan bir gazetede ‘hop ne oluyor’ dediği zaman bunun yankısı da büyük oldu” dedi.
'DİKKATLİ OL BUNLAR TEHLİKELİ ALANLAR…'
Devamındaki süreçte ise, Dink’in devlet eliyle planlı bir şekilde hedef haline getirilmeye başlandığını kaydeden Estukyan, Dink’in bu konudaki “Sabiha-Hatunun Sırrı” başlıklı yazısına işaret ederek şöyle devam etti: “Simgesel olarak Sabiha Gökçen haberi Hrant’ın hedef haline getirilmesinde en önemli etken olarak görülür. Ama bence sadece bu değil. Hrant’ın özellikle katıldığı televizyondaki tartışma programlarındaki tutumu, sahiciliği, inandırıcılığı onu fevkalade ‘tehlikeli biri’ haline getirdi. Sabiha Gökçen haberi bir işaret fişeği işlevi gördü ve o işaret fişeği ile hepimiz o ayrıntıları artık biliyoruz. İstanbul Valiliği’ne çağrıldı, orada 2 MİT görevlisi ‘Dikkatli ol bunlar tehlikeli alanlar, böyle yazı yazarsan seni koruyamayız’ gibi laflarla üstü kapalı bir şekilde Hrant’ı tehdit ettiler.”
'KOLAYCA AVRUPA ÜLKESİNE GİDEBİLİRDİ'
“Hrant tüm bunlara rağmen ya ülkede kalmaya devam edecekti ya da kendi kişisel güvenliğini düşünecek ve kolayca göç edebileceği bir Avrupa ülkesine kapağı atacaktı” diyerek Dink’in aldığı tehditlerin ardından önünde böylesi iki seçeneğinin kaldığını söyleyen Esktukyan, “Hrant’ın özellikle eşi üzerinden Belçika da çok yoğun bir akraba desteği vardı. Kendisi de o dönemde tanınan muhalif bir gazeteci idi. Yani hem kendi akrabalarının desteğine hem de oradaki hükümetlerin yardımı ile Hrant çok kolay bir şekilde oralarda yeni bir hayat oluşturabilirdi. Fakat Hrant, tam tersine bu tehditlere karşılık yazdığı bir köşe yazısında, ‘Biz başkalarının kan, ter, gözyaşı dökerek oluşturdukları cennetlerine hazırdan sahip olacak adamlar değiliz. Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardanız’ dedi. Bu Hrant’ı tanımlayan çok anlamlı bir sözdür” ifadelerini kullandı.
'BU BİR DEVLET CİNAYETİDİR'
Bu yönüyle Dink’in katledilişinin sıradan bir cinayet olarak görülemeyeceğini, aksine cinayetin aşama aşama örülerek gerçekleştirildiğini vurgulayan Estukyan, “Bu Ogün Samast’ın kendi kendine celallenip işlediği bir cinayet asla değildir. Ogün Samast bu cinayete azmettirilmiştir. Nitekim bunu daha sonra, ‘Ben onu tanımıyordum ki, çoluğu çocuğu varmış, evliymiş, bunları hiç bilmiyordum ben’ diyerek itiraf ediyor. Doğru onu yönlendirip şartlandırdılar ve ona dediler ki; ‘sen milli bir görev yapacaksın, millet için bunu yapacaksın. Bu adam milletimizin düşmanıdır. Bunu ortadan kaldırmak da şanlı şerefli bir iştir.’ Nitekim o şanlı şerefli yaklaşımı Samsun Otogarındaki polislerin eline bayrak tutuşturup sırtını sıvazladığı, ‘hadi koçum gül bakalım’ dedikleri enstantanelerde de görüyoruz. Hakikaten bu organize ve tertiplenmiş bir cinayetti. Ve bu organize olan ‘cinayetin arkasında yok Fetö’cüler vardı, yok Ergenekon’cular vardı, yok şunlar bunlar vardı’ demek de bu cinayeti esas ekseninden saptırmaktır. Bu bir devlet cinayetiydi. Aynen daha önce işlenen birçok cinayet gibi Sabahattin Ali’yi Fetö’cüler mi öldürdü. Tahir Elçi ve daha 15’ler, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını öldürenler Fetöcü müydü? Bunların hepsinin tek ortak özelliği var. Hepsi devlete hizmet eden adamlardı. Ve devlet bütün katillerine sahip çıktı” şeklinde konuştu.
'HRANT'LA BÜTÜN EZBERLER ALT ÜST OLDU'
Dink’in katledilmesi üzerinden Ermeni toplumu başta olmak üzere tüm topluma bir mesaj verilmeye çalışıldığına işaret eden Estukyan, “ ‘Kurucu kodlarımızla oynamayın, bizim anlattığımız hikayede biz bir ulus devlet inşa ettik. Bu inşada Ermeniler kötüdür, Rumlar da kötüdür. Türkün Türk’ten başka da dostu yoktur. Siz bu hikayeyi sürdüreceksiniz’ denildi. Hrant’ı bu hikayeye karşı bir tehdit olarak görüldü. ‘Ya acaba doğru mu söylüyor adam, bak kendi ailesinden falan örnek veriyor’ diye düşündürmeye başladığı anda Hrant tehlike oldu bu ezberi yazanlar için. Bu ezber bugünün ezberi değil. Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan bir ezber. Cumhuriyetin kuruluşundan beri Ermeniler bu memlekete yabancılaştırılıyorlar. Ermeniler sanki Avrupa’dan gelmiş yabancı bir şeylermiş gibi sunuluyor” dedi.
'ÖLDÜR' DİYENLER YARGILANMADI
Cinayetin tetikçisi Samast’ın “iyi halli olduğu” gerekçesiyle yakın zamanda tahliye edilmesine de değinen Estukyan, bunun beklenilen bir şey olduğuna işaret ederek şöyle konuştu: “Ogün Samast’ın tahliye edilmesi bizim için beklenmedik bir şey değildi. Esas mesele ‘öldür’ diyenler yargılanmadı. Ogün Samast, burada kullanılan bir araç, bir aletti. Esas bunları kullanan kimdi. Örneğin Veli Küçük’ün bu cinayetlerdeki rolü yargı sürecinde hiç gündeme gelmedi. Hrant’ın avukatları bunu talep ettikleri halde. O adamın Karadeniz bölgesindeki faaliyetlerinden, Rahip Santoro cinayetindeki rolünden örnekler vererek bunu talep ettikleri halde. Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) gençlik teşkilatlanması, Alperen Ocakları hiç bu tartışmanın içerisine sokulmadı. Bu insanlar mahalle kahvesinde yan yana gelmemiştir. Belli bir örgütlenme içinde yan yan gelmişlerdi. Bunlar hiç gündeme getirilmedi. Bizim hazmedemediğimiz şey, Hrant’ın ölümünün 17’nci yılında hala isyan dolu olduğumuz husus bu. Türkiye’de devlet adına cinayet işleyenleri koruyan bir cezasızlık müessesesi var.”
Estukyan, sözlerini şöyle noktaladı: “Şu anda konuştuğumuz mesele Hrant için adalet istemenin ötesinde memleket için adalet istemek. Memleketin düze çıkması için mücadele etmek. O mücadele sürecinin önemli taşlarından biri de bizatihi Hrant Dink ve onun mücadelesidir. Biz o mücadelenin anısına da sahip çıkacağız.”