WAN - TİHV Wan Temsilcisi Sevim Çiçek, hukukun rafa kaldırıldığı cezaevlerinde devletin hasta tutsaklara “öç alma pratiği” ile yaklaştığını söyledi.
Türkiye’nin kanayan yaralarından biri hasta tutsaklar. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre; cezaevlerinde 651'i ağır olmak üzere Bin 517 hasta tutuklu var. Cezaevlerinde her gün bir adım daha ileriye taşınan olumsuz fiziki ve psikolojik koşulların hasta ettiği tutsakların karşılaştıkları hak ihlallerinin başında sağlığa erişim hakları önündeki engeller geliyor. İşkenceyi aratmayan uygulamalarla yüz yüze kalan tutsaklar, “ölüm üçgeni” olarak tanımlanan cezaevi, hastane ve Adli Tıp Kurumu (ATK) arasında sıkışmış durumda.
Verdiği siyasi kararlarla eleştirilerin odağında olan ATK’nin raporlarıyla "cezaevinde kalabilir" dediği yüzlerce hasta tutsak duvarların arkasında, ölüm döşeğinde tahliye edilen bazıları ise çok kısa bir süre sonra dışarıda hayatını kaybetti. Sadece geçen yıl içerisinde en az 34 hasta tutsak yaşamını yitirdi. Tutsakların yaşam haklarına saygı gösterilerek bu sorunun çözülmesi için insan hakları, hukuk ve sağlık örgütlerinin yaptığı çağrılar ise devlet duvarına çarpıp geri dönüyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Wan Temsilcisi Sevim Çiçek, hasta tutsaklar sorunu ve iktidarın hasta tutsaklara yaklaşımını değerlendirdi.
‘CEZAEVLERİNDEN TAM ANLAMIYLA HABERDAR DEĞİLİZ’
Cezaevlerinde uygulanan hukukun, özellikle diyalog sürecinin 2015 yılında AKP iktidarı eliyle sonlandırılmasıyla rafa kaldırıldığını belirten Çiçek, bağımsız heyetlerin cezaevlerine gidip burada yaşananları kayıt altına alınması söz konusu olmadığı için bugün cezaevlerinde yaşananlardan tam anlamıyla haberdar olmadıklarını dile getirdi.
Vakıf olarak yapılan sınırlı başvurular ile edindikleri bilgiler doğrultusunda raporlar hazırladıklarını söyleyen Çiçek, “Tahliye olduktan sonra kurumlarımıza gelip başvuran kişilerin beyanlarından cezaevlerinde gerçekten hukukun rafa kaldırıldığını görüyoruz. Tutsaklar birçok konuda hukuksuzluklara uğradığı gibi tedaviye erişim konusunda ciddi hak ihlalleri yaşıyor. Hasta tutsakların sorunları gerçekten endişe verici bir boyutta ulaşmış durumda. Burada devletin sorumluluğu ve uyguladığı politikalara bakma gerekir. Tutsaklar sadece cezaevinde değil, cezaevinden çıktıktan kısa bir süre sonra yaşamını yitiriyor. Devlet ve yetkili kurumlar da bu konu hakkında olumlu bir adım atmış değil” diye konuştu.
Adalet Bakanlığı’nın başta hasta tutsaklar olmak üzere cezaevlerine dair şeffaf veriler paylaşmadığına dikkat çeken Çiçek, şunları ifade etti: “Maalesef yetkili kurumlar cezaevlerinde yaşananları topluma net, tarafsız ve doğru aktarmıyor. Tutsakların aileleri ve avukatları üzerinden elde edilen verilerle değerlendirmeler yapıyoruz. Ağır hasta tutsakların cezaevlerinde yaşadığı en önemli sorunlarından birisi sağlığa erişim noktasında yaşadıkları sıkıntılar. Kurum olarak biliyoruz ki bazı cezaevlerinde yeterli doktor yok, tutsaklar zamanında revire çıkarılmıyor, hastane sevkleri geciktiriliyor, götürülseler bile insanlık onuruna aykırı muamele görüyor. Tutsakları tecrit, izolasyon ve insani temaslardan yoksun bırakmaya çalışıyorlar. Örneğin, tek kişilik hücreler inşa edildi ve tutsaklar mahkumiyet cezalarını bu hücrelerde bitiriyorlar. Oysaki çoğu hasta tutsak yaşamını tek başına idame edecek durumda değil.”
SORUMLULUK DEVLETTE
TİHV Temsilcisi Sevim Çiçek, cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta tutsaklardan cezaevleri yönetimlerinin doğrudan, devletin ise dolaylı olarak sorumlu olduğunun altını özellikle çiziyor.
ATK’nin siyasi kararlar verdiğini belirten Çiçek, ne iç hukukta ne de uluslararası hukukta böyle bir yaklaşımın olmadığını kaydetti. Çiçek, “Tutsakların yaşamı hakkı ve sağlık hakkı devletin sorumluluğundadır. Dolayısıyla işleyişin bu şekilde olması gerekiyor. Adli Tip Kurumu (ATK) hasta tutsaklara ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu verse bile cumhuriyet başsavcılarının en son kanaat bildirmesi gibi kabul edilemez gibi uygulamalar var. Polis, asker, jandarma, cezaevi yönetimi ve savcılar, hasta tutsakların cezaevinde kalıp kalmayacağına karar veremez. Bu süreç uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş ve Türkiye de taraf olarak altına imza atmıştır. ATK en üst karar merci olan kurumdur. Ancak ATK’nin verdiği kararlara baktığımızda kendi içerisinde çok çelişki var. Ayrıca bilimsellikten uzak, siyasi birtakım değerlendirmeler ve mevcut iktidarın cezaevi politikasına göre raporlar veriyor. Bu raporlar öyle bir noktaya getirildi ki, hasta tutsağını bütün tetkiklerini yapmadan ya da doktor imzası olmadan karar veriliyor” diye konuştu.
'TOPLUM DAHA FAZLA DUYARLI OLMALI’
Bu duruma dair “Tutsaklardan öç alma pratiği sergileniyor” diyen Çiçek, cezaevlerinde hasta tutsaklara dayatılan ve kabul edilir olmayan uygulamalar karşısında toplumun daha fazla duyarlı olması gerektiğini vurguladı.
Kurum olarak hasta tutsakların durumuna ilişkin çalışmalarına devam edeceklerini söyleyen Çiçek, “Yılın belli aralıklarında cezaevleriyle ilgili raporlarımızı paylaşıyoruz. Ne yapılması gerektiği konusunda da kamuoyuna aktarımlar yapıyoruz. Salgın sonrası hasta tutsakların durumuna ilişkin birçok faaliyet ve rapor hazırladık. Bu konuda elimizden geleni yapacağız. Tutsakların cezaevlerinde yaşamını yitirmesin diye sık sık yetkili kurumlara uyarılarımızı gerçekleştireceğiz” dedi.