HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, gözaltında kaybedilen ve 18 yıl sonra cenazesine ulaşılan Mehmet Emin Abak ile Şimuni ve Hürmüz Diril’in akıbeti ve faillerini sordu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları her hafta “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemlerini Amed, Êlih ve İzmir’de sürdürdü.
Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde 779'uncu haftasında bir araya gelen kayıp yakınları, kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankartı açtı. Aileler, yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Bu haftaki eylemde 14 Ocak 1995 tarihinde Mêrdîn'in Qoser (Kızıltepe) ilçesine bağlı Xanîka Herzem (Eroğlu) köyünden kaçırılarak kaybedilen ve 18 yıl sonra cenazesine ulaşılan Mehmet Emin Abak'ın failleri soruldu.
Açıklama öncesi konuşan İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Temsilcisi Tahir Saçaklı, "Gerçekler ortaya çıkana kadar, suçlular yargılanana kadar, bu coğrafya ve topluma gerçekten barış ve huzur gelmeyeceğini hepimiz iyi biliyoruz" dedi.
CENAZEYE 18 YIL SONRA ULAŞILDI
Katledilen Abak'ın hikayesini okuyan İHD Amed Şube Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş, şunları aktardı: "Mehmet Emin Abak, Mêrdîn'in Qoser ilçesinin Xanîka Herzem köyünde yaşar. Mêrdîn-Qoser arası toplu taşıma şoförlüğü yaparak geçimini sağlar. Olay günü evin ihtiyaçlarını götürmek üzere köye gider. Jandarma tarafından gerçekleştirilen köy baskınında gözaltına alınır. Gözaltına alındıktan 18 yıl sonra cenazesine ulaşılır.
Mehmet Emin Abak’ın babası Halil Abak’ın anlatımlarına göre; 'Oğlum Mehmet Emin Abak ile yeğenim Mahmut Abak, işlerinden izinli oldukları bir günde Qoser'de iken onlara telefon açtık. Evin ihtiyaçları için un ve yağ istedik.
'KÖYDE İŞKENCE YAPTILAR'
Aynı gün öğleden sonra saat 14.30 gibi eşyalarla beraber köye geldiler. Saat 15.40 sularında ise dönemin Kızıltepe Jandarma İlçe Komutanı Hasan Atilla Uğur ile Mêrdîn merkezde görevli Üsteğmen Eşref Çakmak ile beraberindeki askerler köye operasyon yaptı. Oğlum Mehmet Emin Abak ile yeğenim Mahmut Abak'ı gözaltına alıp, köydeki bir eve götürerek işkence yapmaya başladılar. Bizler işkence çığlıklarını duyduğumuz halde korkudan ses çıkaramadık. Askerler tüm köylüyü çamura yatırarak başımızı ayaklarıyla çamurun içinde eziyordu. Yaşadığımız bu duruma dahi itiraz edemiyorduk. Askerler, yeğenim Mahmut’a çok ağır işkence yaptı. Köye yapılan operasyonun nedenini askerlere sorduk ve bize verdikleri cevap 'Siz teröristlere ilaç yardımında bulunmuşsunuz' oldu. Rütbelilere tüm köyü arayabileceklerini, herhangi bir ilaç yardımı yapılmadığını söylememize rağmen, askerler işkenceye devam etti. Askerlerin yaptığı işkencelerde yeğenim Mahmut Abak'ın yaşamını yitirdiğini sonradan öğrendik. Askerler odadan çıktığında Mahmut'un cenazesini battaniye içinde taşıdılar. Oğlum Mehmet Emin ise iki özel harekâtçının kolunda hâlsiz bir şekilde götürüldü.
KORUCULUK DAYATILIR
Bir hafta sonra yeğenimin Mahmut'un cenazesini Tilzêrîn (Aysun) köyündeki bir su kuyusunun yüzüne çıktığını gören jandarma, cenazeyi Kızıltepe Devlet Hastanesi'ne getiriyor. Görgü tanıkları, yeğenim ile oğlum Mehmet Emin’in aynı kuyuya atıldığını söylüyorlar. Oğlum ile yeğenimin kullandığı aracı, Tilzêrîn köyüne yakın boş bir arazide yakılmış halde bulduk. Yaşanan vahşetten sonra askerler bu sefer malımızdan vazgeçmemizi ve korucu olmamızı istedi. Koruculuk sistemini kabul etmediğimiz için askerler sürekli köye gelip bizleri tehdit etmeye başladılar. Malımızı mülkümüzü köyde bırakarak göç etmek zorunda kaldık. Göç ettikten sonra askerlerin köyü yaktıklarını öğrendik.’
Abak Ailesi, söz konusu zorla kaybedilme vakası ile ilgili resmi makamlara dilekçelerle başvuruda bulunur. Ancak soruşturma makamları tarafından Mehmet Emin Abak’ın bulunması ve faillerin yargılanması için uzun bir süre etkili bir soruşturma yürütülmez. Mahmut Abak'ın bulunduğu kuyuya yakın yerde, 2013 yılında köydeki kuyularda yapılan kazıda Mehmet Emin Abak, Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun’un cenazesine ulaşılır.
FAİLLERE BERAAT KARARI VERİLDİ
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 Temmuz 2014 tarihinde aralarında Mehmet Emin Abak ve Mahmut Abak'ın öldürülmesi dahil toplam 22 sivil insanın infaz edilmesinden dolayı 9 sanık hakkında iddianame hazırlanır. Dava, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılır. Davanın duruşmasına daha başlamadan Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından dava, güvenlik gerekçesi ile Ankara’ya nakledilir. Dava, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye devam eder. 9 Eylül 2019 tarihinde görülen son duruşmada, 1992-1996 yılları arasında 22 kişinin infaz edilmesi veya zorla kaybedilmesinden dolayı yargılanan tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilir ve dosya kapatılır."
Açıklama ardından oturma eylemi gerçekleştirildi.
ÊLIH’TE DİRİL ÇİFTİNİN AKIBETİ VE FAİLLERİ SORULDU
Êlih’te ise açıklama Gülistan Caddesi’nde yapıldı. İHD ve Kayıp yakınları 615’inci haftada “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın’’ pankartı arkasında 8 Ocak 2020’de Şirnex’in Elkê (Beytüşşebap) ilçesine bağlı Mehri (Kovankaya) köyünde kaybettirilen Şimuni ve Hürmüz Diril’in akıbeti ve failleri soruldu.
Diril çiftinin hikayesini İHD Êlih Şube Sekreteri Rezan Baytar okudu. Şimuni ve Hürmüz Diril’in hikayesi şöyle: “Diril ailesi 1989 ve 1994 yıllarında köy boşaltmaları, baskılar nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldı. Köylerini terkeden aile İstanbul’a yerleşti. Daha sonra 2011 yılında köye dönüş politikası ile Şimuni ve Hürmüz Diril köye geri döndüler. Köyde 3 aile ile beraber yaşamaya başladı. 8 Ocak 2020 günü köyün de içinde olduğu bölgede Pençe-3 ve Kartal Harekatı Operasyonları yapılmaktaydı. Diril ailesinin çocukları anne ve babalarına ulaşamayınca 10 Ocak’ta köye gelip anne ve babalarını aramaya başladı. Olayın duyulması üzerine çevre köylerden bir grup arama çalışmalarına başladı. Ancak şüpheli bir şekilde kayıp Diril ailesinin bulunduğu haberi verildi ve aramaların durdurulması sağlandı. Kaybedilme olayından 70 gün sonra anne Şimuni Diril’in cesedi çocukları tarafından işkence edilmiş ve öldürülmüş bir halde dere yatağında bulundu. Bir ailenin operasyonların yaşandığı bir ortamda kaybolması anlaşılır ve kabul edilir bir durum değildir. Cezasızlık politikasının sonucu olarak da failler hala aramızda dolaşmaya devam ediyor."
Açıklama yapılan oturma eylemi ardından sona erdi.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi, Konak’taki eski Sümerbank önünde "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" şiarıyla açıklama yaptı. “Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartlarının açıldığı eylemde bu hafta 1996 Ocak ayında gerçekleşen Güçlükonak Katliamı’nın failleri soruldu. Açıklamanın Kürtçesini İHD Şube Eşbaşkanı Zilan Gümüş, Türkçesini ise Şube Yöneticisi Caner Canlı okudu.
10 Ocak 1996 Şirnax’in Géré (Çevrimli) ve Yatağan köylerine yapılan baskında gözaltına alınan Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’un Taşkonak Jandarma Taburunda katledildiği belirtilen açıklamada, "15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner’i arayan Jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı. Başlarına da çuval geçirildi. Yolu kesen Özel Tim önce minibüsü silahla taradı, atılan roketler sonucunda minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Cenazeler üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü" denildi.
'ADİL YARGILAMA İSTİYORUZ'
Olayı soruşturmak için gelen savcının soruşturmayı bıraktığının aktarıldığı açıklamada, "Bu arada katliamın derin devlet ya da kontragerilla tarafından yapıldığını öne sürenler yargılandı. Münir Ceylan, Ercan Kanar ve Şanar Yurdatapan, 'Ordunun Manevi Şahsiyetini Tahkir ve Tezyif'ten hapis cezasına çarptırıldı, fakat cezaları Yargıtay’dan döndü ve dava beraatle sonuçlandı. 12 Temmuz 1996'da katliam kurbanlarının yakınları; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu. Mahkeme Türkiye'yi mahkûm etti. 28 yıl önce işlenmiş olan bu insanlığa karşı suç ile ilgili inkâra son verilerek, gerçeğin hem aileler hem de toplum düzeyinde resmi olarak açıklanmasını ve bu suçun faillerinin tespit edilerek adil bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmalarını istiyoruz" ifadeleri yer aldı.