WAN - İHD Wan Şube Yöneticisi Avukat Heval Sinan Aras, ülkenin demokratikleşmesini sağlayacak öncelikle adımın İmralı'daki tecrit sisteminin son bulması ve cezaevlerindeki hak ihlallerin bitirilmesi olduğunu söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ile Veysi Aktaş'tan haber alamama hali 34'üncü ayında. İmralı’daki sistematik tecride karşı küresel düzeyde yürütülen “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında dünyanın dört bir yanından eylem ve etkinlikler devam ediyor. Kurdistan ve Türkiye’deki cezaevlerinde kalan siyasi tutsakların kampanyaya destek olmak üzere başlattıkları açlık grevi eylemi ise 48’inci gününe ulaşmış durumda.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi avukat Heval Sinan Aras, Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit sistemi ve cezaevlerindeki açlık grevlerini değerlendirdi.
Tecrit ile devletin ve iktidarın tüm hukuku ayaklar altına aldığını dile getiren Av. Heval Sinan Aras, tecridi “yargılamaların politik olduğu, hükümlü veya tutukluların politik olduğu bir dönemde devletin, özellikle yasalardan da bağımsız olarak uyguladığı farklı bir uygulama. Kişiyi yalnızlaştırma, izole etme şeklinde yaptığı bir yaptırımdır” sözleriyle tanımladı.
Av. Heval Sinan Aras
‘YASAL MEVZUATLA ELE ALINAMAZ’
Dünyada birçok siyasi hareket liderine benzer şekilde İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’a da tecrit uygulandığını ifade eden Aras, “Öcalan özelinde Türkiye kendi infaz hukukunu, ceza hukukunu dahi uygulamayan bir noktaya gelmiştir. Öcalan’ın 34 aydır avukatlarıyla, yakınlarıyla görüştürülmemesi söz konusudur. Bu durum sadece yasal bir mevzuat açısından ele alınacak bir konu değil. Aslında tecrit sistemiyle bize anlatılmak istenen, Kürt sorununun demokratik, adil ve barışçıl yöntemlerle çözümünün önünde bir engel kurmaktır” dedi.
‘SAYIN ÖCALAN SEMBOLİK BİR İSİM’
Tecrit sistemiyle Abdullah Öcalan'ın Kürt halkı ve demokratik talepler üzerindeki etkisinin azaltılmak istenildiğini ifade eden Aras, dünyanın dört bir yanında İmralı’daki tecrit sistemine karşı yapılan eylem ve etkinliklere işaret etti. Aras, şunları ifade etti: “Dünyanın 74 merkezinde eş zamanlı olarak ‘Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm’ kampanyası başlatıldı. Bu kampanya kapsamında Kurdistan ve Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklar 27 Kasım günü süreli-dönüşümlü açlık grevi eylemi başlattı. Sayın Öcalan sembolik bir isim, sadece sıradan bir hükümlüye uygulanan tecrit olarak değerlendirmek doğru değildir. Öcalan'a yönelik bu tecrit sistemi çok kapsamlı bir politika. Bu noktada başlatılan açlık grevi eylemlerinin temel talebi Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır.”
YALNIZLAŞTIRMA POLİTİKASI UYGULANIYOR
Cezaevlerinde genel anlamda hak ihlallerinin yaşandığını belirten Aras, ancak siyasi dosyadan yargılanan tutsakların daha farklı hak ihlallerine maruz kaldığını belirtti. Aras, “Tecrit sistemi, sadece Sayın Öcalan'a uygulanan bir politika değildir. Mevcut cezaevlerinin geneline tecrit sistemi sirayet etmiş durumda. Özellikle son yapılan cezaevleri tecrit sistemine uygun bir mimari ile yapılmıştır. Tek kişilik koğuşlarda tutulan tutsaklar, yalnızlaştırma politikasıyla karşı karşıya bırakılmıştır” diye konuştu.
Av. Aras, siyasi tutsaklara yönelik tecridin açlık grevi eylemine başlamaları ile birlikte derinleştirildiğini de kaydetti. Aras, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tutsaklar koğuş arkadaşlarından ayrı tutuluyor ve diğer koğuşlarla iletişimleri kesiliyor. Keyfi bir şekilde uygulanan birçok uygulama var. Bizler bunları rapor haline getiriyoruz. Açlık grevleriyle ilgili olarak bize gelen başvurularda, tutsakların yeterince sağlık kontrolleri yapılmıyor, gerekli ilaçlar verilmiyor, beslenme konusunda talepler yeterince karşılanmıyor. Açlık grevinden sağlıklı sonuç almamak için tutsaklara vitaminler verilmiyor. Açlık grevlerine giren tutsakları tekli hücrede tutularak tecrit ediliyor veya disiplin cezaları verilebiliyor.”
'TECRİT HERKESİN GÜNDEMİNDE OLMALI'
Tecrit sistemi ve buna karşı cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eyleminin herkesin gündeminde olması gerektiğini vurgulayan Aras, “Cezaevleri bir ülkenin rengini, dokusunu yansıtır. Özellikle siyasi dosyadan yargılanan hükümlü veya tutuklulara yaklaşım, o ülkedeki ceza sisteminin niteliğini belirler. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratikleşmesi daha demokratik bir yönetime kavuşması ve çağdaş ceza hukuku ilkelerinin uygulanması açısından özellikle İmralı’da uygulanan tecrit ile birlikte normal cezaevlerine uygulanan tecridin de kaldırılması gerekir. Bu sadece cezai, hukuki bir sorun değil, bu ülkenin en temel sorunlarından biri olan Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü açısından da öncelik arz eder. Bu ülkenin demokratik devrimi veya evrimi konusunda eğer gerçekten sağlıklı bir adım atılacaksa, öncelikle İmralı'da tecrit sisteminin sonlanması ve cezaevlerinden başlatılması gerekiyor” şeklinde konuştu.