İSTANBUL - “Barışa Ses Olalım” deklarasyonu çağrıcılarından yönetmen Nejla Demirci, tüm kesimlerin “barış için çağrı yapıyorum” cesaretini göstermesi ve bu noktada Kürtlerin taleplerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etti.
İstanbul'da aralarında müzisyen, sanat eleştirmeni, yazar, yönetmen, oyuncu, ressam ve dengbêjlerin de olduğu 564 isim, "Barışa Ses Olalım" başlıklı bir deklarasyon açıkladı. Deklarasyonda, hükümetin savaş, tecrit ve baskı politikasından vazgeçerek; Kürt sorununun demokratik çözümü için PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi çağrısı yapıldı. Çağrıcılar arasında yer alan belgesel ve sinema yönetmeni Nejla Demirci, deklarasyonu değerlendirdi.
‘BARIŞA HERKESİN İHTİYACI VAR’
Demirci, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün barışın önündeki en büyük engel olduğunu ifade etti. Türkiye'nin içinde bulunduğu karanlıktan çıkması için toplumsal bir barışa ihtiyacını vurgulayan Demirci, “İçinde bulunduğumuz bu karanlık süreci aşmak için ihtiyacımız olan tek şey barıştır. Barış sadece Kürtlerin, talep edeceği ve ihtiyaç duyduğu bir şey değil. Barış meselesi bütün Türkiye halklarının talep etmesi gereken bir meseledir. Herkesin ‘ben barış istiyorum, barış için çağrı yapıyorum’ deme cesaretini göstermesi lazım. Çünkü barış, Lazlar için, Çerkezler, Ermeniler, diğer bütün halklar için gerekli. Bunun yanı sıra şu anda Türkiye’de bütün sanat camiasının üstünde bir değnek var. Bu değnekle mücadele etmek için barışa çok çok ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
‘2013 SÜRECİ UMUT OLDU’
Türkiye'de Kürt sorunu ile bağlantılı olarak kırk yıldır devam eden bir savaş olduğuna dikkat çeken Demirci, “Kürt sorunu artık kangrenleşmiş durumda. Daha önce 2013 yılında buna dair bir diyalog ve müzakere süreci oldu. Bu sadece Türkiye halkları için değil, bütün dünya halkları için umut dolu bir süreç oldu. Ama herkesin bildiği gibi bazı siyasetçilerden kaynaklı masa devrildi. Daha sonra savaş, kan ve gözyaşı oldu. Bugün geldiğimiz durum bu. Yani toplumun tüm kesimlerine yansıyan bir çürümenin yanı sıra, toplum bir şiddet sarmalının içine girmiş durumda. Her gün kadınlar katlediliyor. Sinemanın ya da sanatın anayasal hakkı elinden alınıyor. Yani şu anda hangi yoldan gideceğiz, nasıl ilerleyeceğiz? Bunu karıştırır hale geldik. Neredeyse her şeyin suç sayıldığı bir ortamda yaşıyoruz. Herkesin korku içinde yaşadığı bir ülke olabilir mi?” diye sordu.
‘GERÇEKLERLE YÜZLEŞME’ VURGUSU
“Hiçbir yerde güvende değiliz, güvende olmanın ön koşulu kesinlikle barıştır” diyen Demirci, sözlerine şöyle devam etti: “Şu anda yaptığımız işin güvende olmasının ön koşulu da barıştır. Biz bunu istemekten vazgeçmeyeceğiz. Bunun için de önce toplumsal diyalog yolunun açılması gerekiyor ve hepimizin bunda sorumluluğu var. Belli ki savaş ve gerginlik politikaları siyasetin ve egemenlerin işine geliyor. Eğer iktidarlar ve egemenler kendilerini buradan var ediyorsa, o zaman hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Bunun önemlisi de kendi içimizde diyalog kurmaktır. Komşumuzla, esnafla yani toplumun tüm katmanlarıyla konuşmak gerekiyor. Barışı sağlamak için kim gerekiyorsa onunla görüşülmeli. Bu ülkenin gerçekleriyle yeniden yüzleşmek ve hesaplaşmak gerekiyor.”
KÜRT HALKININ TALEBİ
Yeniden bir barış dilinin oluşturulması gerektiğine vurgu yapan Demirci, bu noktada kimse nasıl sorumluluklar düştüğüne dikkat çekti. Demirci, “Eğer en tepede, Meclis’te şiddet dili üretiliyorsa, aydınlar olarak bunun tam tersini oluşturmamız gerekiyor. Sanatımızla, siyasetimizle ve insan ilişkilerimizle bu dili oluşturabiliriz. Ben bir sinema sanatçısı olarak bunun bir bileşeni olduğunu düşünüyorum. Kadın mücadelesinin de bunun bir bileşeni olduğunu düşünüyorum. Siyaset bunun en başat bileşeni, dolayısıyla bu sorunun çözümündeki aktörler kimse onlarla görüşülebilir. Eğer Kürt halkı, Abdullah Öcalan’ı bu sürecin bir aktörü olarak görüyorsa, görüşülebilir. Bu Kürt halkının bir gerçekliğidir” diye belirtti.
‘BARIŞ TALEP EDİYORUM’
2013 yılında yaşanan diyalog sürecinde, meslektaşı Çayan Demirel’in Bakur belgeselini yaptığı için aldığı cezayı hatırlatan Demirel, “Bakur belgeseli o dönem aslında birbirimiz anlamak ve kavramak için yapılmış bir belgesel filmdi. Ne yazık ki bu belgesel film suç sayıldı. Biz kameramızı istediğimiz her yere kurabiliriz, istediğimiz her meselenin hikayesini kaydetme hakkına sahibiz. Bu anayasal bir haktır ve suç olamaz. Meslektaşım Demirel, yargılandı ve cezalandırılmak isteniyor. Şimdi bu toplumsal atmosfere baktığımız zaman, her şey birbirinin parçası. Yani bir kötülük varsa o kötülük her yere bulaşıyor, bir sorun varsa her şeyi etkiliyor. Barışacak o kadar çok şeyimiz var ki, sadece Kürt meselesinde değil, bu ülkede barışacak çok şeyimiz var. Barış istemekten vazgeçmediğim için buradayım ve barış talep ediyorum” dedi.
MA / Esra Solin Dal