İSTANBUL – 28 yıl önce katledilen Metin Göktepe’yi anlatan abla Meryem Göktepe, kardeşinin ardında bıraktığı mirasla bugün hala birçok kişinin gazeteciliğe yönelme isteğinin kaynağı olmaya devam ettiğini ifade etti. Göktepe, “Metin, haber barikatın arkasında da olsa onu alıp kitlelere ulaştırma sorumluluğunu öğütlüyor hala” dedi.
Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, 28 yıl önce bugün 8 Ocak 1996 tarihinde polisler tarafından katledildi. Ümraniye Cezaevi’nde katledilen siyasi tutsaklar Orhan Özen ve Rıza Boybaş’ın cenaze törenlerini “Mutlaka ben izlemeliyim” diyerek gittiği Alibeyköy’de, sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alınıp götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda işkence ile öldürüldüğünde henüz 27 yaşındaydı.
İşlenen cinayeti dair dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, katıldığı bir televizyon programında ellerinde “duvardan düşerek öldüğü” bilgileri olduğunu açıkladı. Ancak kamuoyu baskısı sonucu Göktepe’nin gözaltında dövülerek öldürüldüğü kabul edilmek zorunda kalındı ve 11 polis hakkında dava açıldı.
Gözlerden uzak olsun diye önce Aydın'a, sonrasında Afyon'a taşınan dava yargılaması 4 yıl sürdü. Şubat 1999’da karara bağlanan davada 11 polisten 6’sına “kastı aşan fiil neticesinde ölüme neden olmak” suçundan 7 yıl 6’şar ay hapis cezası verildi. Yargıtay, 5 polisin cezasını onarken, sanıklar arasındaki emniyet amirine verilen cezayı ise esastan bozdu. Bu kararla birlikte cezaevine giren polisler, kamuoyunda “Rahşan Affı” diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlanarak toplam 1 yıl 8 ay cezaevinde kaldı.
Metin’in katledilişinin 28’inci yılında MA’ya konuşan ablası Meryem Göktepe, kardeşinin gazetecilikteki mücadelesi, katlediliş süreci ve gazeteciliğin bugününü anlattı.
‘GERÇEĞİN PEŞİNDEN GİTMEK İÇİN GAZETECİLİĞİ SEÇTİ'
Kardeşinin henüz çocuk yaşlarından itibaren sorgulayan ve haksızlıklara karşı duran bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyen Meryem Göktepe, gazeteciliğe olan ilgisinin de bu yönleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ifade etti. Göktepe, “Metin sevecen, yardımsever, paylaşımcı, çok ama çok güzel gülen, çakmak çakmak gözleriyle derin bakan bir çocuktu, gençti. Büyüyünce bu merakıyla beraber gerçeğin peşinden gitmek, zulmün karşısında, emeğin yanında olmak için gazeteciliği seçti” dedi.
'BEN KORTEJİN İÇİNDE, O HABERİN PEŞİNDE OLURDU'
Kardeşinin gazeteciliğe ilk olarak 1992’de “Haberde ve Yorumda Gerçek” dergisiyle başladığını belirten Göktepe, 1995 yılında ise Evrensel Gazetesinde çalışmaya başladığını belirtti. Metin’in gazeteciliği boyunca haberlerinde toplumsal sorunları işlediğini ve bu yüzden de sürekli olarak hedefte olduğunu söyleyen Göktepe, “Örneğin Metin, Gazi Mahallesi'nde katliam sırasında ‘öldü’ diye tekmelenerek çöp konteynerinin yanına bırakılan Özlem Tunç'un yaşadığı haberini yapmıştı. 6 Ocak 1996’da, Ümraniye Cezaevinde öldürülen siyasi tutuklular için bir haber yapmıştı. O haberde de ‘Taşanlar emretti, polis öldürdü’ şeklinde bir başlık atmıştı. Bunların yanında emek örgütlerini, işçileri, sokak eylemlerini takip ederdi ve biz Metin’le aynı zamanda yan yana yürürdük. Çünkü ben 1990’ların başındaki kamu çalışanlarının eylemlerinde kortejin içinde, Metin de haberin peşinde olurdu. Birbirimizi adeta koruyup, kollayarak yürürdük. İşte o sokak eylemlerinde de polisin hedefinde olurdu” dedi.
Meryem Göktepe, yakın yaşlarda olmalarından dolayı kardeşiyle aralarında çok sıkı bir ilişki ve birçok ortak anıları olduğunu da paylaştı. En unutulmaz anılarının ise beraber gittikleri Zonguldak’daki Büyük Maden Grevi ve Yürüyüşü olduğunu anlatan Göktepe, şöyle devam etti: “Büyük madenci grevine birlikte gittiğimizde binlerce insan vardı, adeta insan seliydi Zonguldak. Aramızda konuşuyorduk, yukardan kalabalığı izlemek ne müthiş olur diye. Bir ara Metin kayboldu, geldi ve ‘hadi yukarı çıkıyoruz’ dedi. Nasıl şaşkınız, inanamadım. Bir yolunu bulmuştu ve biz o muhteşem insan selini sendikanın balkonundan izleyebilmiştik. Buna benzer pek çok anımız var.”
FAİLLER ÖDÜLLENDİRİLDİ
Kardeşinin iki siyasi tutuklunun cenaze törenini haberleştirmek isterken polis tarafından işkence yapılarak katledilmesinin de bununla bağlantılı olduğunu ifade eden Göktepe, katledilişinin ardından işleyen hukuki sürecin de bu durumu doğruladığını kaydetti.
Meryem Göktepe, “Gözaltına alınmadan önce belirttiği gibi ‘mutlaka izlemeliyim’ diyecek kadar mesleğine sahip çıkardı. Metin’in katledilmesine yukarıdaki saydığım haberlerin verdiği rahatsızlık, gerçeklerden korkan, rahatsız olanların sebep olduğunu düşünüyorum. Zaten kasten öldürmekten yargılanması gereken, göz önünde işlenmiş katliamın sanıkları kastı aşan müessir fiille ceza aldılar. Yani ellerinin dozu kaçmışmış gibi... Yıllarca süren mücadelenin ardından toplam 7 buçuk yıl olan hapis cezası ile ödüllendirildiler. İkinci ödül de Rahşan Ecevit affı ile oldu” diye belirtti.
'SUSMAYAN YÜREKLERİ SELAMLIYORUM'
1990’lar Türkiye’sinden bugüne gazeteciliğe olan bakışın hala değişmediğini ve gazetecilere dönük baskı ve sindirme politikalarının artarak devam ettiğine dikkat çeken Göktepe, “Ülkede değişmeyen tek şey cezasızlık politikası ve düşünceyi açıklamak hep suçtu bu ülkede. Bugün bu adaletsizlik öyle büyüdü ki insanların düşünme ihtimali bile suç oldu. Gazetecilik de bundan en fazla nasibini alan meslek grubu oldu. Ancak bugün ki tüm bu korku ortamına rağmen gazetecilerin bizim haber alma hakkımıza olan mücadelesi ve susmayan yüreklerini selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
Kardeşinin ardında bıraktığı mirasla bugün hala birçok kişinin gazeteciliğe yönelme isteğinin kaynağı olmaya devam ettiğini söyleyen Göktepe, sözlerini şöyle noktaladı: “Metin, haber barikatın arkasında da olsa onu alıp kitlelere ulaştırma sorumluluğunu öğütlüyor hala. Tam da sanki şöyle sesleniyor; ‘Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile’ ”
MA / İbrahim Irmak