İSTANBUL – 980’inci kez Galatasaray Meydanı’na çıkan Cumartesi Anneleri, 28 yıl önce gözaltına alınan 11 kişinin minibüs içerisinde kurşunlanıp yakıldığı Güçlükonak Katliamı’nın akıbetini sordu. Yapılan açıklamada, “Kaç yıl geçerse geçsin Güçlükonak Katliamı’nda katledilen 11 insanımız için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 980’inci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi.
İnsan hakları savunucularının da destek verdiği eylemde, ellerinde karanfiller ve kayıpların fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri/İnsanları, bu hafta 28 yıl önce gözaltına alınan 11 kişinin bir minibüs içerisinde kurşunlandıktan sonra yakıldığı Güçlükonak Katliamı’nın faillerini soruldu.
Açıklamayı 21 Mart 1995’te gözaltında işkence ile katledildikten sonra bedeni Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak yaptı.
Maside Ocak, sözlerine “980’inci haftamızda bizimle özdeşleşen Galatasaray Meydanı’na girişimizi engelleyen polis bariyerlerinin önündeyiz. 980 haftadır haykırıyoruz, yüzlerce insanın gözaltında kaybedildiği bu topraklarda hiçbir fail ve sorumlu cezalandırılmadı. İnkar ve cezasızlık siyaseti, kayıplarımıza ve adalete ulaşmamızı imkansız kıldı. Her Cumartesi, Galatasaray’dan bu söylediklerimizi doğrulayan kayıp dosyalarını kamuoyu ile paylaşıyor ve gerçeklerin toplumsal hafızada yer alması için mücadele ediyoruz” diyerek başladı.
GÜÇLÜKONAK KATLİAMI’NDA NELER OLDU?
Eylemlerinin 980’inci haftasında Güçlükonak Katliamı için adalet istediklerini söyleyen Ocak, yaşananları şu sözlerle hatırlattı: “Devletin resmi kayıtlarına da geçen Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun raporuna göre, 1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın düzenledi. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldü. Köylüler burada ağır işkence sonucunda öldürüldü. 15 Ocak 1996 tarihinde de Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltında tutulanları serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi.
‘TOPLU HALDE GÖMÜLDÜLER’
Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Tabura gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı. Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.”
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ
Katliamı araştırmak üzere Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun bir heyetle olay yerine gittiğini belirten Ocak, “Heyetin ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna, ‘Bu katliamı devlet güçleri yapmıştır’ açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan davada ise Türkiye, etkin soruşturma yükümlülüğünü ve ailelerin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma haklarını ihlal ettiği için mahkum oldu” dedi.
KAYIPLARI İÇİN VAZGEÇMİYORLAR
980’inci haftalarında adli ve siyasi makamlara seslenen Ocak, “Dönemin Devlet Bakanı Adnan Ekmen ve dönemin Şırnak İl Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Özcan Tozlu’nun devlet bağlantısına işaret ettiği Güçlükonak Katliamı’nda yaşananlar konusunda sorumluluk almanızı talep ediyoruz. Bu katliamın detaylarını açığa çıkartarak, faillerin üzerindeki cezasızlığı sona erdirerek, adaletin sağlanması görevinizi yerine getirin. Kayıp yakınlarının adalet ve dürüstlük beklentilerine cevap vermek için gerekli adımları atın. Kaç yıl geçerse geçsin Güçlükonak Katliamında katledilen 11 insanımız için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” çağrısında bulundu.
Açıklamanın ardından Güçlükonak Katliamı’nda hayatını kaybedenler arasında bulunan Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya konuştu,
BU AYIBINIZI NASIL ÖRTECEKSİNİZ?"
Yıllarca Galatasaray Meydanı’na gelip katliamın aydınlatılmasını istediklerini ama herhangi bir ses duymadıkları dile getirin Kaya, “Biz bugün de bu duruma karşı ses çıkarılması ve barışın gelmesini istiyoruz. Çünkü kimsenin bizim gibi mağdur olmasını istemiyoruz. Babamızı katledip yaktılar. Katlettikten sonra neden yaktınız? Bu ayıbınızı nasıl örteceksiniz? Biz bu ayıplarının örtbas edilmemesi ve adaletin sağlanması için buradayız. Ne yazık ki bu ülkede adalet yok. Bu olay yaşandığında küçücük bir çocuktum. Bugün ise yaşlandım ve hala adalet ve barış istiyorum. Kimse ölmesin ve katliamlar yaşanmasın artık. Nereye kadar bu katliamlar devam edecek ve daha ne kadar küçücük çocuklar ağlayacak? Yetkililere sesleniyorum, artık bu ölümler dursun ve barış sağlansın” sözleriyle seslendi.
‘UNUTMUYORUZ’
Ahmet Kaya’nın diğer kızı Leyla Kaya da, babasının askerler tarafından gözaltına alınmasına henüz küçük yaşta iken tanıklık ettiğini belirterek, “Biz asla unutmuyoruz ve adaletin yerine gelmesini istiyoruz. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız. Neden ezildik, neden yetim kaldık? Ben 8 yaşında babasız kaldım ve okul okuyamadım. Yazık değil mi bize? Bizlere cevap versinler” ifadelerini kullandı.
Yapılan konuşmalar sonrası eylem, polis bariyeri ile çevrili Galatasaray Heykeli'ne karanfiller atılmasıyla sona erdi.