ANKARA - Kobanê Davası’nda savunma yapan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kürtlere 1915’te Ermenilere yapılanı yapmaya düşünüyorsanız aklınızdan bile geçirmeyin. Kürdün vatanına, diline hakaret ediliyor. Yazık değil mi, sırf Kürt anasını görmesin diye Türkiye felakete sürükleniyor” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası devam ediyor.
Duruşma verilen öğle arasının ardından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla sürdü.
‘PARTİ YÖNETİCİLERİMİZLE YAPTIĞIMIZ GÖRÜŞMELER SUÇLAMA KONUSU’
Demirtaş, hakkında çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili hazırlanan ve 31’i dava dosyasında toplanan 122 adet fezleke hakkında değerlendirmelerde bulundu. Parti yöneticilerinin birbiriyle yaptıkları telefon görüşmelerinin illegalize edildiğine dikkat çeken Demirtaş, kimi suçlamalara dikkat çekti: “Hasta bir yurttaş için bir belediyemizin ambulansını Hakkari’ye göndermemize dair yaptığımız görüşme örgütsel iletişim sayılmış. Yine Kamuran Yüksek ve Nadir Yıldırım kendi aralarında konuşmuşlar. Erzurum Cezaevi’nde açlık grevleri varmış. ‘Milletvekilleri oraya ziyaret etse iyi olur gibi şeyler söylemiş’ yanlış hatırlamıyorsam. Ben de Grup Başkanvekili olduğum için kendi aralarında konuşurken ‘onu arayıp söyleyelim’ demişler. Kamuran Yüksek genel başkan yardımcımız. Nadir Yıldırım da Parti Meclis üyemiz.
DTK’NİN ÖNÜNDEN GEÇMEK ÖRGÜT ÜYELİĞİNİN DELİLİ
Osman Baydemir beni aramış. Murat Karayılan çözüm sürecine dair bir açıklama yapmış Osman Bey de bunu önemsediğini belirtmiş ve beni arayarak ‘sen okuyabildim mi önemli bir açıklama’ diye bana söylemiş. Osman Baydemir Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı. Onu da KCK üst düzey yöneticisi olarak yaptığım görüşmeler arasında saymışlar.”
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kuruluş ve örgütlenme sürecine dair 2 nolu fezlekedeki iddialara cevap veren Demirtaş, “DTK’nin önünden geçmiş olmak örgüt üyeliği olarak kabul ediliyor” dedi.
‘KÜRTLERE VATANLARINDA KENDİNİ YÖNETME HAKKI TANINMADI’
Osmanlı yönetiminin merkezi olarak Kürdistan eyaletinin özerk statüsüne müdahale etmeye başladığından beri bu coğrafyada Kürt sorununun devam ettiğini ifade eden Demirtaş, “Bana sorarsanız Kürt sorunu 1071’den sonra başladı. Bin yıldır sadece kazık yiyoruz. Kürtlere, kendi anavatanında bir türlü kendini yönetme hakkı tanınmadı. Herkes Zagros halkını sınır bölgesinin jandarması olarak düşünmüş. Zaman zaman o taraftan, zaman zaman bu taraftan vurmuş bu halkı” dedi.
‘YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİNİ SAVUNUYORUZ’
Demirtaş, şöyle devam etti: “2010’lu yıllardan itibaren ise Kürtler, bir arada yaşamanın bir tecellisi olarak sivil örgütlenmeye gittiler. Benim partimin çizgisi Türkiye’de birlikte yaşamanın ve Kürtlerin bu coğrafyasında kendisini ifade etmesinin mücadelesini yürüttü. Bütün Türkiye genelinde yönetim modelinin değişmesi gerektiğini savunduk. Kürtlere has toprağa veya bölgeye bağlı bir eyalet sistemindense bütün Türkiye’de yerelden yönetimin güçlendirilmesini savundu. Türkiye’nin genelinde yerelden yönetim güçlendirirse Kürtlerin de kendi kaderini tayin hakkın bölünmeden kazanmış olur. Neden her yerde yerel yönetim diyoruz? Türkiye’nin her yerinde farklı kimlikte insanlar yaşıyor. Bir bölgeye has federatif yapı, Türkiye’nin geri kalanıyla bu bölge arasındaki farklılıklar gerilimlere yol açabilir. Bir ülkede bütünlüklü demokrasi oluşmuyorsa bir bölgenin federatif yapısı o halkın sorunsuz yaşamasına yol açmıyor. Bizim savunduğumuz demokratikleşme programındaki idari model işin resmi tarafındadır. Yerel yönetimlere verilen yetki arttıkça devlet demokratikleşir. Türkiye yerinden yönetimi uygulamayan istisnai bir ülkedir. Uzaktan yönetmek artık çok zor.
ŞİDDET VE BÖLÜNME OLMAYACAKTI, KÜRTLER İNKAR EDİLMEYECEKTİ…
DTK bunun neresinde yer alıyor peki? Resmi olarak idarenin demokratikleşmesi dışında toplumun demokrasiyle buluşması ayağı var. Devlet demokratikleşince otomatik olarak toplumdaki demokrasi anlayışı benimsenmiyor. 1071’den itibaren Kürt sorununu yaşayan Kürtler bin yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti ile parlamentosunda, Oslo’da, İmralı’da bunu açıktan konuştu. ‘Bin yıldır hem kardeşiz hem sorun yaşıyoruz’ denildi. Bölünme olmayacak, şiddet olmayacak, devlet operasyonu olmayacak. Tamam nasıl çözeceğiz o zaman? Türkiye Cumhuriyeti’nin de 600 yıllık Osmanlı geleneği var. Elmalı şeker verip kandıramazsınız. Bu görüşmelerden biri de İmralı’da oldu. Aynı zamanda Oslo’da devam ediyor. Bu bahsettiğim konular görüşülüyor işte. Ortaklaştıkları nokta ne? Şiddet, terör olmayacak. Bölünme olmayacak. Kürtler inkar edilmeyecek. Kürtlerin yönetime katılma hakkı tanınacak. Devlet gitmiş konuşmuş bizzat. Savcı diyor ki: DTK Öcalan’ın emir ve talimatlarıyla kurulmuş, hayır. Halkın talepleriyle kuruldu. Orada yürüyen tartışmalarla sivil hayattaki tartışmalar birbirini beslemezse barışın hayata geçme şansı yok. DTK işte toplumun demokratikleşeceği sivil bir yapı olarak hayata geçti. DTK’nin içerisinde bazı AKP ve CHP temsilcileri de vardı. Bütün inanç temsilcileri de vardı. Hayatı boyunca birbirine selam vermemiş insanlar DTK’de kaynaştı. Hayvan hakları savunucuları da orda, kasaplar da orada. Herkes kendi sorunlarını, beklentilerini açıkça konuşurken herkes duysun amacıyla toplandı. Bu kültürün gelişmesi lazım. İnsanlar kararların inşa süreçlerinin içerisinde oldukça demokrasiyi anlarlar. DTK toplumun demokrasi kültürüne kavuşması, toplumun sorunlarını resmi kurumlara taşıması için kurulmuştur.
KÜRTLER ÇÖZÜMDEN YANA: DEVLETİN DE KARAR VERMESİ GEREK
DTK hakkındaki tüm iddiaların tamamı konferanslar, toplantılar. Nerede bombalı saldırı düzenledi DTK? Şimdi TC’nin bir karar vermesi gerekiyor artık. Kürtler kararını verdi. ‘Çözüm yöntemimiz budur’ dedi. Bütün Türkiye için lazım. TC de buna karşı beklentilerinde haklıdır. Şiddet olmayacak, savaş olmayacak diyor. Olmaması lazım tabii. Bunun yolu müzakere. Film nerede koptuysa oradan tekrar başlamak gerek. Türkiye’nin 81 kentinde de demokrasinin konuşulduğu bir yöntemin konuşulması gerek. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
‘ASIL BİZİM VATANIMIZA, DİLİMİZE HAKARET EDİLİYOR’
Kürtlere 1915’te Ermenilere yapılanı yapmaya düşünüyorsanız aklınızdan bile geçirmeyin. Yapılacak tek şey barıştır. Türkiye Suriye Kürdistan’ını bombalasın, içeride soykırımı dayatan anlayışlara yol versin, siyasetçilerini tutuklasın. Kürtler ne yapacak? Suriye’deki, Irak’taki Kürtler ne yapacak? Buldukları ilk fırsatta devletlerini kuracak. Kim onlara hain diyebilir? Yazık değil mi, sırf Kürt anasını görmesin diye Türkiye felakete sürükleniyor. DTK’yi terör örgütü olarak görüyorsun ama aynı zamanda Filistin’de HAMAS ile görüşülsün diyorsun, güzel. Yahudi halkının da Filistin halkının da devlet hakkı var. Doğru. Peki kendi ülkene dönüp bakınca neden bunları söyleyemiyorsun? Biz düşman ya da vatan haini değiliz ya. Biz kendi vatanımızdayız. Kürdün vatanına ihanet ediliyor. Bizim dilimize hakaret ediyor. Küçük bir sivil toplum platformu denemesi bile yıllar sonra Kürtlerin yıllarca cezaevine girmesine yol açıyor.”
DTK’nin sadece sivil toplum örgütleri tarafından değil, Meclis tarafından da muhatap olarak kabul edildiğini aktaran Demirtaş, Meclis Anayasa Uzlaşı Komisyonu’nun DTK’nin gerçekleşen kongresi öncesi yazdığı resmi yazıyı okudu. Demirtaş, “Eğer Cemil Çiçek’i DTK’den tutuklayıp yanımıza getirirseniz, o zaman kabul ederim. Meclis Başkanı kendisi muhatap almış. Çağırmış, dinlemiş. DTK de gitmiş Meclis’te komisyona sunum yapmış. Ki devlet muhatap almasa da DTK meşrudur” dedi. Demirtaş, “Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında, ‘Ben bu DTK’de herhangi bir suç görmedim’ diyebilmelidir. Ben DTK çalışmalarına katılmış, destek vermişim. Heyetiniz hiç değilse bu konuda özgürlükçü yaklaşmalıdır” sözlerini kullandı.
Türkiye ve Kürdistan halklarının geleceği için diyalog kanallarının açılması gerektiğini dile getiren Demirtaş, “Bizimle, İmralı’daki Abdullah Öcalan ile, partilerle görüşülmesi gerekiyor. Bunlar sağlanırsa gelen fırtınadan Türkiye kendini korumayı başarır. Her açıdan bu coğrafya dünyanın merkezidir. Dünyanın merkezini yöneten insanların aklının başında olması lazım. Her gün yalanlarla, kumpaslarla, küfürlerle yönetilecek bir ülke değil burası. Çok kıymetli bir coğrafya burası ama bu kadar rezil bir hale getiren yönetim daha ne kadar ülkeyi yönetecek bilmiyoruz. Biz elimizden geleni yapıyoruz. 2007’den beri DTK konusunda aynı şeyleri söylüyoruz ama iktidarda istikrarsızlık var. Bir gün Öcalan ile görüşülebilir, diğer gün yasak. Bir gün öyleler, bir gün böyleler. Kumpası yapanlar da algıları yaratanlar da bunlardır” dedi.
‘BİZ TÜRKİYE’Yİ YÖNETECEĞİZ, BİTTİ O İŞ!’
İddianamede yer alan suçlamaların tamamını reddettiğini belirten Demirtaş, “Biz de bilirdik Erdoğan’a bir özür mektubuyla serbest kalmayı. Yapanlar olmadı mı? İşte Nazlı Ilıcak’ları görüyoruz. Bu duruşma salonunda dahi oldu. Ama bunun barışa bir faydası olmaz. Biz barış için bu bedelleri ödüyoruz. İki halka da çok yazık. Biz savunduğumuz barışçıl, insani, ahlaki, hukuki fikirlerimizden vazgeçmeyeceğiz. Hangi dinden olursanız olun ona uygundur. Hiç kimseyi dışlamadan, birleştiren bir anlayışı savunuyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneteceğiz. Bitti o iş. Türkiye’yi bu zihniyet yönetmelidir. Bizim zihniyetimizde kimse zulüm görmez. Herkesin dili, inancı özgürdür. Doğaya, cinsiyetlere saygılıdır. Biz bundan geri adım atarsak insanlığımızdan, onurumuzdan taviz vermiş oluruz. Biz cesaretimizi haklılığımızdan alıyoruz. Başka bir gücümüz yok” diye konuştu.
Demirtaş'ın beyanlarının ardından mahkeme başkanı, 27 Aralık tarihinde Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk müdafilerinin, Tuğluk'un savunma yapabilme yeteneği ve cezai ehliyeti olmadığı bahisle yargılamanın durmasına ve ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesine dair sundukları dilekçe için iddia makamına görüşünü sordu.
AYSEL TUĞLUK İÇİN YARGILAMANIN DURDURULMASI TALEBİNE RED
İddia makamı, talebin reddine karar verilmesini talep ederken heyet, durma kararı yönünden "CMK'nın 223/8 maddesine göre soruşturma veya kovuşturmanın şarta bağlanmış olması halinde ve şartın henüz gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması halinde, beklenmesi üzere durma kararı verilebileceğinden, dosyamızda ise kovuşturmanın bağlı bulunduğu bir şart olmadığı anlaşıldığından yasal olanak bulunmadığı" gerekçesiyle durma kararı verilmesinin reddine kararı verdi.
Heyet, ceza verilmesine yer olmadığına dair talep yönünden ise "söz konusu kararın CMK 223/3 maddesinde düzenlendiği ve fail hakkında sıralanan bentlerde yer alan hallerin bulunması duurmuunda kusurunun bulunmadığının kabulü ile bu kararın verilebileceği anlaşıldığından, kararın kovuşturmayı sonlandıran bir karar olduğu" gerekçesiyle bu aşamada herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına karar verdi.
Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.