ANKARA – Kobanê Davası’ndaki savunmasına devam eden Selahattin Demirtaş, 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa değişikliği referandumunun ardından Türkiye’de “yıkım süreci”nin başladığını söyledi. Demirtaş, “Bizi yargının önüne atıp 2017 referandumunu hileyle hurdayla geçirdiler” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası, Selahattin Demirtaş’ın esasa ilişkin savunmasıyla sürdü.
Demirtaş, hakkında başlatılan soruşturmadan itibaren gözaltına alınıp tutuklanmasına ve sonrasına dair tüm ayrıntıları bu zamana kadar bilinmeyen yönleriyle anlattı.
‘DERTLERİ YASİN BÖRÜ DEĞİL, OY İSTİYOR’
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisini ve HDP’yi hedef alan açıklamaları üzerinden savunmasına devam eden Demirtaş, Erdoğan’ın bütün seçim süreçlerini kendileri üzerinden yürüttüğünü ve bunu oya dönüştürmeye çalıştığını söyledi. Erdoğan’ın konuşmalarında Kobanê eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısını “30 kişi, 40 kişi, 50 kişi, 51 kişi, 53 kişi” diye verdiğini, ancak sadece Yasin Börü ismini kullandığını belirten Demirtaş, “Dertleri ne, Yasin Börü mü? Hayır! Oy istiyor. Başka isim bilmiyor, onun için önemli değil. Zaten verdiği bilgiler yalan yanlış, o da umurunda değil” şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun “Ben gelince Demirtaş’ı bırakacağım” sözlerine karşı, Erdoğan’ın “hukuk devletine uygun olmadığı” yönündeki sözlerine tepki gösteren Demirtaş, “Serbest bırakacağım sözü hukuk devletine uygun değilmiş ama kendisinin ‘Selo’yu asla bırakmayacağım’ demesi hukuka uygunmuş” dedi. Erdoğan’ın, “Selo Kürt değil, Zaza” sözlerini de anımsatan Demirtaş, “Kurmanc olsaydım herhalde beni bırakacaktı. Ama burada Kurmanc arkadaşlarımı da tutuyorlar. Bari Kurmancları bırakın, biz Zazalar kalırız. Suçum Zaza olmakmış! Tarihler, rakamlar değişiyor ama yalanlar değişmiyor. Bir başka iftar programında orucunu açmış, namazını kılmış, iftar sonrasında konuşuyor. ‘Gezi’de bunlar katliam yaptı’ diyor. ‘Selo’yu çıkaracağız diyorlar. Bu teröristi nasıl çıkarırsınız?’ Bakın hemen bağladığı yer seçim kampanyası” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın bir başka konuşmasında sarf ettiği “AKP ve Erdoğan yönettiği müddetçe siz Selo’yu meloyu çıkaramazsınız” sözlerine de hatırlatan Demirtaş, mahkeme heyetine dönerek, “Bu talimat size, Selo’yu çıkaramazsınız. Bu konuşmaların tamamında Erdoğan elini kolunu bağladığı birine meydanlarda hakaret ediyor. Sadece yalan söylemiyor aynı zamanda hakaret ediyor. Kem sözlerinin tamamını sahibine iade ediyorum” diye konuştu.
'AYM ÜZERİNDEKİ BASKI BENİMLE İLGİLİ ALINACAK BİR KARARA YÖNELİKTİR'
Demirtaş, savunmasına şöyle devam etti: “Erdoğan’ın sadece benim adımı anarak konuşmalarının sadece bir kısmı. Sadece seçim meydanlarında, televizyonda yaptığı konuşmalar. Bu bir kısmı okumam bile bir günden uzun sürdü. Bunları kamuoyunun beynine çivi gibi çaktılar. Bir algı mekanizması var. Adalet Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, medya ayağı bunların hepsi bu algı operasyonunu büyütmek, yargının her aşamasını etki altına almak, doğrudan yargıçları talimatlandırarak diğerlerini de etkileyerek 8 yıldır böyle çalışıyorlar. Bütün bunlar bu yargılamanın siyasi bir yargılama olduğunu gösteriyor. Bunu sadece biz iddia etmiyoruz. Bunu AİHM Büyük Daire kararı da söylüyor. Bütün bu konuşmalara dayanarak söylüyor bunu. Sanırım Büyük Dairenin kararı açıklanacak. AİHM’deki görüşmeler bitti, AYM’deki yargılama da bitti, kararın yazıldığını da biliyoruz. Bahçeli’nin AYM’yi baskı altına almasının nedeni budur. Can Atalay elbette serbest bırakılmalıdır ama AYM üzerindeki baskı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası bir kararla ilgilidir. AYM üyelerinin önlerine bir dosya gelmiş. İyi ya da kötü verdiği kararı değiştirmeye ya da ertelemeye çalışıyorlar. Siz de bu yüzden kararı bir an önce vermeye çalışıyorsunuz. Çok da önemli değil, esas olan benim vicdanımdır. Ben vicdanlarda çoktan aklandım. Bunu toplum da biliyor, AKP seçmenleri bile biliyor. Yüzlerce, binlerce AKP’li selam göndererek ‘suçsuzluğunuzu biliyoruz’ diye mesaj gönderiyor. Benimle ilgili bu suçlamaları Süleyman Soylu, İletişim Bakanı Fahrettin, bakanlar, sosyal medyadaki troller televizyonlarda binlerce defa bunları tekrarladılar. Bu algıyı diri tutmaları lazımdı, öyle ki ota böceğe ilişkin twit atan kimi AKP’li vekiller söze ‘terörist Demirtaş’ demeden başlamıyor. Bunları burada tekrarlamaya kalksak aylarca sürer. Bunlar yeniden benim ağzımdan kayıtlara geçsin. Yarın öbür gün bu dosya açıldığında kumpas nasıl kurulmuş bunu herkes görsün.”
‘DOKUNULMAZLIKLARIMIZI KALDIRMAK İÇİN’
Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecine ilişkin AİHM tarafından alınan “ihlal” kararının da ilgili mahkeme tarafından tanınmadığını dile getiren Demirtaş, “Bu kararları görmezden geldiniz çünkü Erdoğan tarafından talimatlandırıldınız” dedi.
Demirtaş, dokunulmazlıklarının yasal olarak nasıl kaldırılacağına ilişkin teknik bilgileri de paylaşarak, “30 ayrı fezlekem varsa bunların her biri için ayrı ayrı savunma yapma hakkım var. Zaman sınırı olmadan. Bizim dokunulmazlıklarımız kaldırıldığında benim 142 konuşmamdan dolayı fezlekem vardı. Arkadaşlarımın da fezlekeleri vardı. O zaman tartıştılar her bir fezleke için bu usul üzerine tartışmalar yürüttüler. Çağın büyük hukukçusu mucit Prof. Dr. Mustafa Şentop bunu ortaya attı, onlar da ikna oldular. ‘Anayasa’ya aykırı ama deneyelim’ dediler. Formül neydi? ‘Bir defaya mahsus anayasaya geçici bir madde koyarız ve bütün vekillerin dokunulmazlıklarını geçici olarak kaldırırız’ dediler. Bir defaya mahsus. AİHM’in de tespit ettiği gibi bir tek kişiye ve bir tek olaya ilişkin anayasayı değiştiremezsiniz. Bir kanun değişikliği ile anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa’ya ek 20'nci maddesi böyle değiştirildi” dedi.
‘BİZİ HUKUKSUZCA GÖZALTINA ALDILAR’
Dokunulmazlıkların da Erdoğan’ın talimatıyla kaldırıldığını belirten ve Erdoğan’ın bu konudaki pek çok açıklamasını hatırlatan Demirtaş, “Yine bir algı operasyonu ile mikrofon bulduğu her yerde açıklamalar yapmış; ‘Fezlekeler tozlu raflarda kalmamalı’ diye. Sonra ne oldu. CHP’nin ‘anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ demesiyle birlikte meclis bunları hızla işlemeye başlamış. Fezlekeler işleme alınmış. Bizim her bir fezleke ile ilgili kendimizi savunma hakkımız varken, bunların hiçbiri tanınmadan dokunulmazlıklarımız düşürülmüş” diye konuştu.
“Bu karardan sonra algı operasyonları hemen başladı, zırh düştü manşetleri atıldı” diyen Demirtaş, Anayasa'ya aykırı yapılan bu işleme rağmen, o dönem dokunulmazlıklarının sürdüğünü söyledi.
‘DOSYAMI HANGİ GÜÇ TAKİPSİZLİK VEREREK DİYARBAKIR’A GÖNDERDİ?’
Demirtaş, devamında şunları söyledi: “Anayasa değişikliği hatalıydı. Geriye doğru kaldırıldı, dokunulmazlıkları kaldırıldı. O tarihten sonra bütün vekillerin dokunulmazlığı devam etti. Biz o yüzden ifade vermeye gitmeyiz dedim. Dokunulmazlığımız devam etmesine rağmen bakın ne oldu. Türkiye’de bir koordinatör savcılık, bölge savcılığı yoktur. Fakat 4 Kasım 2016 gecesi saat 01.00’de Türkiye’nin 4 ilinde 10 milletvekiline yönelik bulundukları yer, evlerinin kapıları çalınarak gözaltına alındılar. Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Savcısı. Diyarbakır Savcılığı bu soruşturmayı niye yürütüyor bilen yok. Diyarbakır Savcısı hangi yetkiyle İstanbul’dan, Ankara’dan milletvekili gözaltına aldırıp Diyarbakır’a getiriyor? Usulde zerre kadar yeri olmayan bir şey yaptılar. Bütün savcılar tutuklanmamıza bir iki gün kala yetkisizlik kararı verip dosyayı Diyarbakır’a göndermişler. Örneğin Bingöl’deki soruşturmam tutuklanmaya 4 gün kala yetkisizlik kararı verip Diyarbakır’a gönderilmiş. Gerekçe yok, konuşma senin ilinde yapılmış niye yetkisizsin? Batman’daki bir dosyam, mitingde yaptığım bir konuşma. Bakın Batman ne yapmış? Sadece bu bile kumpasın boyutunu gösterecek dehşet bir şeydir. Batman Savcılığı soruşturmayı bitirmiş, dava açmışlar. Ama Demirtaş’ın bütün dosyaları Diyarbakır’a gönderilecek talimatı gelince Ağır Ceza Mahkemesi kendisine gelen iddianameyi gerekçesiz iade etmiş. Savcı iade gelen dosyayı ne yapar, ya tamamlar ya da soruşturmayı düşürür. Ama Batman Savcısı bu dosyayı Diyarbakır’a göndermiş. Batman Savcısı ‘sanığın Diyarbakır milletvekili olması nedeniyle’ diyerek dosyayı Diyarbakır’a göndermiş. Ama ben İstanbul milletvekiliyim, Batman Savcısı bunu bilmiyor. Kim yaptı bu organizasyonu? Savcılar birbirini arayıp ‘kardeş bu dosyaları Diyarbakır’a gönderelim’ demediğine göre, bir koordinatör savcı, Türkiye savcısı olmadığına göre kim yaptı bu organizasyonu? Biraz önce Erdoğan’ın açıklamalarını okuduk. Niye bu dosyaları Diyarbakır’a gönderiyorlar? Tek bir fezleke ile tutuklama yapamaz, o yüzden bütün dosyaları bir araya getirmişler.
‘GÖZALTINA ALINDIĞIM GÜN DİYARBAKIR EMNİYETİ ÖNÜNDE ARAÇ PATLATTILAR’
Gece 01.00’de kapımızı çaldılar, bekliyorduk zaten. Kızlarımız uyanmasın diye rica ettim, kapıyı kıracaklar dediler. Küçük kızım büyüdü şimdi hukuk fakültesinde okuyor. Bütün siteyi, binayı kar maskeli polisler doldurmuş gözaltına almaya gelmişler. Kar maskeli polisleri binadan boşalttırdım, insanları korkutmaya hakkınız yok dedim. Valizim hazırdı, okuyacağım kitaplar hazırdı. Bir an önce geri dönmek üzere söz verdim. Döneceğim kızım, sözümden dönmüş değilim. Emniyet’te işlemlerim sürerken televizyonda izledim yayınlar başlamıştı programcılar hazır. Ardından manşetler altı. Manşetler de hazırdı. AKP’li vekiller söylüyordu, şu şu isimler alınacak diye. 6 Ekim’de yapacaklardı operasyonu, biraz sarkıtmak zorunda kaldılar. Diyarbakır Savcılığı’nda 3 genç savcı vardı karşımda. Arkalarında Osmanlı Ocakları armalı takvim vardı. O sırada şiddetli bir bomba patladı. Diyarbakır Emniyeti önünde araç patlatmışlar. Savcılara döndüm dedim ki inşallah kimseye bir şey olmamıştır ama bu ‘isterseniz Demirtaş’ı tutuklamayın’ bombasıdır. Gözdağıdır. Benim oradan geçeceğimi mi düşünüyorlardı bilmiyorum ama bu patlamanın failleri hala ortada yok. Önce PKK dediler sonra IŞİD dediler, sonra bilmem kim dediler ama failler yok. Bir katliamı o gece yaptılar. Kurtca Eker’e hazırlattılar iddianameyi. Tanımam etmem Kurtca Eker’i ama Şamil Tayyar yazdı. Demirtaş’ın iddianamesini bir Fetullahçıya hazırlattılar diye. O gece savcılara söyledim. Kimsiniz beni nasıl aldırırsınız, milletvekilinin evini bastırıp tutuklanmak sizin haddinize mi dedim. 3 tane tıfıl savcı önüme koymuşlar size ifade vermiyorum dedim. Ondan dolayı hakkımda soruşturmalar açıldı.
‘HER ŞEY AHLAKSIZ VE NAMERTÇE YÜRÜTÜLDÜ'
Beni alıp havaalanına götürdüler. Bir küçük özel jet, bir tane de THY'ye ait uçak apronda bekliyordu. Figen başkan ‘üzerinde para var mı’ dedi, hayır dedim. ‘Sana lazım olur’ dedi. Cebinden çıkardı 200 TL’yi 100 TL’yi bana verdi. O zaman 100 TL iyi paraydı, şimdiki gibi 5 kuruş değildi. Sonra anladım Figen başkanın bana nasıl bir iyilik yaptığını. Benle Figen başkanı özel jetle diğer arkadaşlarımızı da THY uçağıyla götürdüler. Her şey hazırlanmıştı. Bizi Kandıra’ya götüreceklerdi, sonra sivil giyimli biri geldi, dosyamın üzerine Edirne yazdılar. Buradaki (Edirne) cezaevindekiler şaşırdılar. Yalnız kalmayayım diye Abdullah Zeydan’ı da buraya getirmişler. Her şey o kadar hukuksuz, ahlaksız ve namertçe yürüdü ki. Edirne Cezaevi evime, aileme 1700 km uzakta. Her hafta gelmeyin dememe rağmen ailem her hafta geliyor 3400 km. Avukat arkadaşlar minnet duyuyorum her gün geliyorlar. Bu sıkıntıları yaşatabilmek için Yunanistan sınırındaki cezaevine koydular beni.”
‘TÜRKİYE’NİN YIKIMI 2017 REFERANDUMU İLE BAŞLADI’
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumunun ardından Türkiye’de “yıkım süreci” başladığını dile getiren Demirtaş, “Bunu kimseye anlatamadık. Kritik seçmen bizdik. Biz içeride olmasaydık, bu yıkımın önünü alabilirdik. Ekonomi çöktü, yanlış yapıyorsunuz dedik. Bir sistem getiriyorsunuz ama bu Türkiye gerçeğine uygun değil dedik. Devlet yapısı tek kişi tarafından yönetilecek bir devlet değil. Yapısı buna uygun değil. Devletini tanımıyor bu Türkler. Depremde enkaza gidemediler. Sosyolojik olarak mümkün değil, istediğiniz kadar inkar edin. Türkiye çok kültürlü bir ülke. Böyle bir ülkeyi tek kişi temsil edemez. Bunları uyardık, bizi yargının önüne atıp 2017 referandumunu hileyle hurdayla geçirdiler. O zaman partimizin eşbaşkanıydık uyardık. O dönem partimizin yapması gereken tek şey ‘yapılamaz kampanyası’ yürütmekti. Arkadaşlarımız ‘hayır kampanyası’ yürüttüler. Yanlış yaptılar. Bu da her şeyi tutuklanmamızı normalleştirdi” sözlerine yer verdi.
‘BEN MERTÇE ÇAĞRI YAPIYORUM, O ARKAMDAN DÜMEN ÇEVİRİYOR’
Kobanê soruşturmasında ilk olarak “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet” suçlamalarıyla karşı karşıya kaldıklarını, buna karşın Erdoğan’ın “cinayet” suçlamasını öne sürdüğünü belirten Demirtaş, “Asliye cezalık suçlar. O dönem ‘cinayetten yargılanmıyoruz bunu ispatla senin lehine adaylıktan çekilirim’ dedim. Bu tweeti attığım gün Savcı Ahmet Altun tarafından hakkımızda ikinci Kobanê Davası başlatıldı. Erdoğan’ın talimatıyla açıldı. Ben mertçe çağrı yapıyorum, o arkamdan dümen çeviriyor. Ahmet Altun kim? O dönem yargılandığımız davanın duruşma savcısı. Duruşmada beni dinliyor arkadan gidip gizli soruşturma yürütüyor. AİHM, o esnada kararını açıklayacak. Uygulanmamış bir tahliye kararı var, avukat arkadaşlarımız Brüksel’e gitmişler. Avukatlar olmadığı için duruşmaya mazeret sundum. 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi avukatlarımın olmamasına rağmen ısrarla beni duruşmaya çağırıyor. Gide gide akraba olmuştuk, Allah korusun heyetin başına bir şey mi geldi gidip bakayım dedim, gittim. Murat Bey ‘hakkında tahliye kararı verdik’ dedi. ‘Bu karar AİHM Büyük Daire kararı öncesinde oradaki avukatlara bir koz olsun diye verdiğiniz bir karardır’ dedim. Çünkü bu karara rağmen bırakılmazdım. Akın Gürlek davasında hüküm giymiştim. Günlerce bu hukuksuzlukları anlatabilirim anlatacağım da. Çünkü dava budur zaten başka bir şey yok ki” dedi.
‘2023 SEÇİMLERİ İÇİN BENİ SİYASİ YASAKLI HALE GETİRDİLER’
Akın Gürlek davasında hakkında verilen 4 yıl 8 ay hapis cezasını ve bunun hızlandırılmasına dair yapılan hesaplamaları da anlatan Demirtaş, “Bu konuşma, Kazlıçeşme’de yaptığım bir barış konuşmasıydı. Yandaş medya bile ‘Demirtaş’tan barış çağrısı’ diye verirken bu konuşma hakkında propaganda soruşturması açıldı. Diğer propaganda dosyaları ile birleştirilmedi. Bu dosyadan Türkiye tarihinde propagandadan verilen en yüksek ceza verildi. Peki, niye 5 yıl vermediler, 4 yıl 6 ay vermediler de 4 yıl 8 ay ceza verdiler? 5 yıl ceza verseler o dönemki düzenlemelere göre Yargıtay’a gidecek. 4 yıl 8 ay ceza ile beni 2023 seçimlerine kadar siyasi yasaklı hale getirdiler. Bu kararı siparişle verdiler” şeklinde konuştu.
Demirtaş ikinci Kobanê Davası’na ilişkin Ahmet Altun ile olan diyaloğunu ise şöyle paylaştı: “Kardeşim Avukat Aygül ile görüşüyorduk cezaevinde. Görevliler geldi dediler ki ‘Ankara’da savcı seni SEGBİS’e istiyor’. Hakkımda bir dava yok, bir dosya yok. Sonra bağlandık SEGBİS’e. Savcı Ahmet Altun bugün suçlandığımız suçlamaları sıralayarak şüpheli sıfatıyla ifade almak istediğini söyledi. Ben de ‘tamam ifademizi verelim ama avukatlarımla görüşelim gerekli dosyaları alsınlar, biz de bir hazırlık yapalım ifade verelim’ dedik. Savcı, ‘tamam avukatlarınız bizimle iletişime geçsin sonra ifadenizi alalım’ dedi. Ama SEGBİS’i kapatır kapatmaz savcı beni tutuklamaya sevk etmiş. Kumpasa bakar mısınız?”
'2018 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ GAYRİMEŞRUDUR'
AYM’nin, kendisi hakkında “uzun tutukluluk, seçme ve seçilme hakkının ihlali”ne ilişkin yapılan başvuruda ihlal kararı verdiğini hatırlatan Demirtaş, “AYM kararı pratikte bir işe yaramadı ama şunu teyit etti. Benim Cumhurbaşkanı adayı olarak içeride olmamın hak ihlali olduğuna hükmetti. Dolayısıyla 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi gayrimeşrudur” dedi.
AYM’nin ikinci tutukluluk başvurusuna ilişkin ise 4,5 yıldır karar vermediğini ifade eden Demirtaş, “AYM, kumpasın bir parçasıdır. 4,5 yıldır başvuruma ilişkin karar vermedi. İki kez gündeme aldılar ama karar vermediler ya da kararı açıklamadılar. Ne zaman karar verecek onu da bilmiyoruz” diye belirtti.
Mahkeme heyeti, duruşmaya yarına kadar ara verdi.