ANKARA -DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iktidarın savaştan beslendiğini belirterek, "Şerefli olmak yoksul halkın gencecik evlatlarının ölümünü seyretmek midir? Yoksa bu gençlerin ölümünü engelleyecek siyaseti ortak bir akılla üretmek midir?" diye sordu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partilerine dönük saldırılar ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Hatimoğulları, Cumhuriyetin ikinci yüz yılının ilk bütçe yapım sürecinin tamamlandığını, bütçenin iktidar ile küçük ortağının adaletsiz gelir dağılımını derinleştiren kararlarıyla sonuçlandığını belirtti. Hatimoğulları, bütçe görüşmelerinden sonra gündemlerinin artık yerel seçimler olduğunu ifade ederek, “Yerel seçimlerde bütün vekillerimiz artık kendi sahalarında olacaklar. 7/24 tam takım artık çalışmalarımızı yürüteceğiz” dedi.
'ÖLÜMLERDEN SİYASET DEVŞİRMEK İSTEYEN İKTİDARI KINIYORUZ'
Hatimoğulları, iktidar ve küçük ortağının kin ve nefreti diri tutarak ülkede yaşanan ekonomik krizi, açlığı ve yoksulluğu konuşmalarını engellemek istediğini kaydederek, “Çatışmalarda yaşamını yitiren her gencin acısını yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Bu çatışmalarda yaşamını yitiren bütün gençlerin ailelerine ve Türkiye halklarına başsağlığı dileklerimizi bir kez daha buradan iletiyoruz. Savaştan, çatışmadan, kandan, ölümden, acıdan, gözyaşından, adaletsizlikten beslenen ve bundan siyaset devşirmek isteyen iktidar ve ortağının bu tutumunu ayrıca şiddetle kınadığımızı belirtiyorum” diye belirtti.
'HERKESİ BARIŞ İÇİN ÇALIŞMAYA DAVET EDİYORUZ'
Hatimoğulları konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye siyasi ve toplumsal tarihinin çok önemli dönemeçlerinden birini yaşıyoruz. Kürt sorununun çatışmayla, ölümle çözülemeyeceğinin, çatışmaların ve savaşın derinleştirildiği bir evreden geçiyoruz. 40 yıldır bu ülkenin dört bir tarafına cenazeler gidiyor. Birileri iktidarını korumak için bu savaşı ne yazık ki körüklüyor. Bizse bütün bu ölümlere rağmen her zaman döndük ve şunu söyledik; lütfen barış olsun bu ülkede. Bizler, gelin hep birlikte barış için çalışalım dedik ve buradan da sözümüzü yineliyoruz, biz barış için çalışıyoruz ve herkesi barış için çalışmaya davet ediyoruz.
PARTİMİZ AĞIR BEDEL ÖDEYEREK BUGÜNE GELDİ
Son asker ölümlerinden sonra Bahçeli efendi başta olmak üzere, iktidarın diğer temsilcileri partimizi, seçmenimizi ve halkımızı tehdit etti ve hedef haline getirmek istedi. Karanlık odakların hedefi haline getiren konuşmalar sıraladı. Bahçeli efendi ve MHP’nin yönlendirilmesiyle konuşan AKP’li beyefendilere sesleniyorum; hele kulağınızı bize verin, sizin karşınızda foncular, dolandırıcılar, halkını, davasını üç kuruşa satacak sizin gibi insanlar yok. Sizin karşınızda bu lafları duyacak, korkacak, ürkecek bilinç yoksunu bir parti yok. Cesaret yoksunu bir parti hiç yok. Yaptığı her konuşmada barış çağrısı yapan Eş Genel Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan ve milletvekillerimizi pespaye bir dille ağza alınmayacak kelimelerle tehdit eden ve kullandıkları bütün lafları kendilerine iade ediyoruz. Şunu iyi bilin ki şeref ve onurdan payesini almamış olanlara pabuç bırakmayız. Cürmünüz kadar yer yakarsınız, Haddinizi bileceksiniz. Konuşurken karşınızda kimin olduğunu çok iyi bileceksiniz. Bahçeli’nin konuşmalarından kin nefret ve küfür kelimelerini çıkarın, geriye bir şey kalır mı? Sayfanız bomboş kalır. Yazacak iki kelime bulamazsınız. Çünkü sadece küfür ve tehditlerle konuşmasını bilen bir insan. Partimiz tarih boyunca ağır bedellerle bugüne kadar tarih yazarak gelmiştir. Bizler çok katledildik, çok faili meçhullere kurban edildik, çok işkence gördük, çok tehdit edildik, çok yargılandık çok hapsedildik.
Fırtınada büyüyen fidanlar rüzgarla sarsılmaz. Bizler onların estirdiği bu sahte rüzgarla hiç sarsılmayız. Bir adım bile geri durmadık. Adalet eşitlik özgürlük için Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir milim sapmadan mücadelemizde dimdik ayakta durduk ve bugüne geldik. Bunun en büyük kanıtlarından biri, şuan hali hazırda devam eden Kobanê kumpas davasıdır. Bakın Kobanê kumpas davasında bizleri hukuksuzca siyasi intikam amacıyla yargılamaya çalışanları, arkadaşlarımız tek tek yargılıyor. Bugün hali hazırda savunmasını sevgili Selahattin Demirtaş yapıyor ve her gün bu iktidarı, bu tekçi ırkçı devlet anlayışını sorguluyor. Sebahat’lar, Figen’ler, Ayla’lar, Gültan’lar… hepsi tek tek bu adaletsiz yargı sistemini ve bu ceberut egemen sistemi yargılıyor.
BİZİ MECLİS'E HALK TAŞIDI
Sizden korkan sizin gibi olsun. Haddinizi bileceksiniz ve Türkiye’nin milyonlarca yurttaşının oyunu almış bir partiye dil uzatmak aynı zamanda bize oy verenlere ve topluma dil uzatmak demektir. Bizi Meclis’e leylekler getirmedi, bizi Meclis’e halk taşıdı. Sizin aldığınız oyların benzeri bir şekilde bizler de oy alarak seçildik. Bu zehirli ayrıştırıcı kutuplaştırıcı ve suç işleyen hatta halkı kin ve nefrete teşvik eden Bahçeli’nin dilinin, tarihin çöp sepetinde yer aldığından hiç şüphemiz yoktur.
Irak’ın kuzeyinde karın, buzun ortasında naylon çadırlarda savaşa gönderilen yoksul halkın çocuklarıdır. Savaş kararını verenler, ağzından çıkan her kelimesi kanla karışık olanlar çocuklarını askere göndermiyor. Yakınlarını askere göndermiyor. Onlar sırça köşklerinde, sıcacık evlerinde zevk ü sefa içinde yaşarken, o kerpiç evlerde oturan yoksul ailelerin çocukları sınırın ötesinde neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri yerlere gönderiliyor.
SINIR ÖTESİ OPERASYONLARI DERHAL DURDURUN
Bizler DEM Parti olarak dedik ki; sınır ötesi operasyonları derhal durdurun. Libya'da, Irak’ta. Suriye’de ne işiniz var dedik. İktidar bundan acayip rahatsız oldu. Her seferinde ‘sınırı, sınırın ötesini de koruyacağız’ diyerek Türkiye’yi daha güvenliksiz hale getirdiler. Biz bir kez daha soruyoruz, hakikaten ne işiniz var? Güvenlik dedikçe, sınırlarımız dünyanın en güvenliksiz sınırları haline gelmiş durumdadır. IŞİD’i, El Nusra’yı Kürtlerin yerine ikame ederek, Kürtlerin yerine onları komşu olmaya addederek, sınırlarımız dünyanın en güvensiz sınırları haline geldi. Bun kim yaptı? Şu anki iktidar ve karar vericiler yaptı.
AND OLSUN Kİ EN GÜZEL BARIŞI TESİS EDECEĞİZ
Dünyanın en garantili, en güvenli olan şeyi barıştır. Ancak ne yazık bu iktidar barış siyasetinden uzaklaşalı çok oldu. Bu ülkenin kanayan yarası; Kürt sorununa her daim dedik ki gelin çözüm bulalım. Bu ülkeye en büyük zararı veren, bölen, çatıştıran; ‘Kürt yoktur, Alevi yoktur, bu halk tektir tek ırktır’ diyen ve ‘tek dille konuşmak zorundasınız’ diyen anlayışın kendisidir. Bu ülkede yaklaşık 40 yıldır çatışmalar devam ediyor. Bugüne kadar ne çözüldü? Her gelen asker cenazesinde, her gelen Kürt cenazesinde anaların gözyaşları aynı renk akmadı mı? Fosilleşmiş, yüreği nasırlaşmış, organize kötülük şeflerinin umurunda değil. Onlar birer rakam değil, birer hayat. Onların her birinin bir sevdiği, bir ailesi var. Onlar yitip gidiyor ama AKP ve MHP bundan siyaset devşirmeye çalışıyor. Ant olsun ki kan kusan siyasetinize rağmen bizler bu ülkede en güzel barışı tesis edeceğiz.
KÜRT SORUNU HAMASETTEN DAHA BÜYÜK BİR MESELEDİR
Kürt sorununun çözümü için devlet 93’te Özal üzerinden temaslarda bulundu, 96’da Erbakan temasta bulundu. O dönemin başbakanıydı. 97’de Genelkurmay doğrudan ilişki kurdu. 99’da Genelkurmay devlet adına yüz yüze temaslarda bulundu. 2000 ve 2005 yılları arasında askeri kanat sürekli görüşmeler yaptı. 2005’ten sonra 2010 ağırlıklı olmak üzere MİT bu görüşmelerde aktif rol adlı. MİT’in yanında çeşitli bakanlıklar ve bürokratlar görev aldı. Geçmiş dönemde başbakan ve ulaştırma bakanı olarak görev yapan Binali Yıldırım, 2010 yılında Van ziyareti sırasında yaptığı konuşmasında ‘Bu savaşın bütçesi 1 trilyon dolar. 40 bin insanımızı kaybettik’ demiş. ‘Sona ersin, bu çıkmaz yoldur’ demiş. Şimdiki Meclis Başkanı’nın 14 Eylül 2013 tarihinde Bursa’da yaptığı konuşmasında ‘28 yıllık süreçte Türkiye’de yaklaşık 50 bin insan yaşamını yitirdi. Yaşananların ülke ekonomisine tahmini maliyetinin en azını söylüyorum, 1 trilyon 144 milyon. Dolar olarak da baktığımızda; 620 milyar dolar. Bu parayla Türkiye’nin bugün var olan tüm ailelerinin hepsine araba ve ev alabilirdik’ demiş. Peki bütün bu görüşmeler, bütün bu konuşmalar yanlış mıydı? Hayır yanlış değildir, bilakis hepsi dosdoğruydu. Ve olması gereken de bu zaten. Kürt sorunu hamasetten daha büyük bir meseledir. Bahçeli zihniyetine kalsa 10 milyonlarca Kürt’ü bu ülkeden sürecek. Fakat bunun hayal olduğunu devlet biliyor.
KUZEY VE DOĞU SURİYE'YE SALDIRILAR
Değerli yurttaşlarımız, bu iktidar ve ortağı çözüm değil, intikam peşinde. En son DEM Parti Gençlik Meclisi Kongresi’nin çıkışında çok sayıda genç gözaltına alındı. Gözaltılar bitmedi, ertesi günler de devam etti ve yine aynı günlerde yine intikam amaçlı Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye hunharca saldırılar düzenlendi. Dışişleri Bakanı, bu saldırılarda tek bir sivilin dahi katledilmediğini söylemişti. Eski MİT müsteşarı, kaç sivilin katledildiğini bizden daha çok iyi biliyor. Rakamlar onda mevcuttur. Sadece son birkaç günde Rojava’da buğday siloları, tekstil atölyeleri ve fabrikaları, matbaalar, sivil alanlar vuruldu. Buradan eski MİT müsteşarı ve şimdiki Dış İşleri Bakanı’na soruyoruz; burada asker mi yaşıyordu? Burada silahlı unsurları mı matbaa işletiyor ve tekstil atölyesini çalıştırıyor? Burada yaşayan Kürt sivil halkın öldüğünün, öldürdüğünü bilmeyecek kim vardır bu ülkede ve bu dünyada? Bunu bir kere daha kendilerine hatırlatıyoruz.
Filistin halkı için döktüğümüz gözyaşını Kürt halkı için de dökmemiz gerekiyor. Bir ümmet olmanın da ötesinde insanlık adına ve savaş karşıtlığı adına da Filistin için döktüğümüz gözyaşını mazlum Kürt halkı için de, Rojava’da katledilen Kürt halkı için de dökmeliyiz. Buradan Türkiye’de bütün siyasi partilere, demokrasi güçleri ve siz değerli halkımıza sesleniyorum; Türkiye halklarının vicdanı eminim bu sese kulak verecektir. Savaş sevicilerine lütfen kulaklarımızı kapatalım, onlar gerçekleri gizliyorlar. Kendilerine safahat ve yoksulu emekçi halka ölümü ve cefayı reva görüyorlar. Kendileri para pul içinde, zenginlikler içinde offshore hesapları ile gemicikleriyle yurtdışında yedi cetlerine kadar sermaye biriktirdiler ama yoksul halk çocuklarının ve Türkiye halklarının çocuklarını ölüme terk etmeyi uygun buluyorlar.
BAHÇELİ'YE TEPKİ
Şerefli olmak yoksul halkın gencecik evlatlarının ölümünü seyretmek midir? Yoksa bu gençlerin ölümünü engelleyecek siyaseti ortak bir akılla üretmek midir? Şerefli olmak gençlerin yaşamasını istemek midir, onurlu olmak Türk’ün, Kürt’ün Alevi’nin, Sünni’nin, özgürce barış ortamında yaşamasını eşit yurttaşlık temelinde yaşamasını talep etmekte midir?
İşte Bahçeli oturacak, kendini şeref temsilinden geçirecek. Bizim ismimiz sürekli değişiyorsa dönüp o parlamento kendine bakacak. O zaman ismimizin değişmesinin nedenini görecek. İsmimiz hukuksuzluklardan dolayı değişti. İsmimizi sürekli değişime mahkum edenler 12 kez partimiz kapatmaya yeltenenlerdir. İsmimizin değişiminde aynı zamanda ‘ben muhalefetim’ diyen ama partimize dönük açılan kapatma davası dahil olmak üzere bizler üzerindeki baskılara seyirci kalanlardır. Onlar sırtlarını 90’lı yılların karanlık tarihine dayamış. Biz, desteğimizi gücümüzü halkımızdan aldık. Sırtımızı da halkımıza dayıyoruz. Bu böyle biline. Muhalefet, ne yazık ki önemli bir bölümü, söz konusu biz olunca eşitleniyor. Umarız ki bu eşitlik bozulur, umarız ki muhalefetin diğer kesimlerinin aklı başına gelir. Umarız 90’ların zihniyetini taşıyan bu anlayışların zihniyeti de derhal değişir.”