MERSİN - Geçmişte ölüm orucuna girip Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanan İHD Mersin Şubesi Sekreteri Bekir Sıtkı Keçeci, cezaevlerinde bugün 27’nci gününe giren açlık grevine dair, “Tutsaklarla dayanışma içerisinde olmalıyız. Bu işin başka yolu yok” dedi.
Türkiye ve Kurdistan cezaevlerindeki siyasi tutsakların, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü ve Kürt sorununa çözüm talebiyle başlattıkları dönüşümlü açlık grevi eylemi 27’nci güne ulaştı. Uluslararası düzeyde yürütülen ve üçüncü ayına giren "Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm" kampanyasına destek olmak üzere açlık grevine giren tutsakların talepleri konusunda henüz bir adım atılmış değil.
Tutsak aileleri ise, öncülük ettikleri "Adalet Nöbeti" eylemleriyle cezaevlerinin sesini duyurma çabasında.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube Sekreteri Bekir Sıtkı Keçeci, cezaevlerinde süren açlık grevlerine dair konuştu.
Bugün insan hakları mücadelesi veren Keçeci, 90'lı yıllarda cezaevinde kalmış ve girdiği ölüm orucu eylemi sonrasında Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanmış bir isim.
‘ÖNCE TECRİT KALKMALI’
Tecrit politikalarının yürütüldüğü cezaevlerinin adeta bir “işkence mekanı”na dönüştüğünü, siyasi tutsaklara ise “düşman hukuku” uygulandığını dile getiren Keçeci, cezaevlerindeki tecridin bugün toplumsal bir tecride dönüştüğünü ifade etti.
Bu durumun devletin Kürt sorununa dair çözümsüzlük politikasıyla yakından bağlantılı olduğunu vurgulayan Keçeci, “Devlet, eğer Kürt sorununu barışçıl bağlamla çözmeye yanaşırsa bunlar tamamen ortadan kalkacak. Tecrit son bulursa cezaevlerindeki tutsakların yaşam koşulları düzelir, kayyım atamaları son bulur, tutuklanan siyasi yöneticiler serbest bırakılır ve Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükler daha fazla gelişir. Savaşa ayrılan bütçe diğer kaynaklara, eğitime, kültüre vd. alanlara yatırılır. İnsanların yaşam kalitesi bir nebze yükselir. Onun için ilk önce tecridin ortadan kaldırılması gerekir” dedi.
‘TALEPLER KARŞILANIRSA ÇÖZÜM İÇİN DE BİR ADIM OLUR’
Keçeci, tecridin bir nebze ortadan kalktığı 2013 ila 2015 yılları arasındaki devlet ile Abdullah Öcalan arasında görüşmelerin yapıldığı diyalog sürecini de hatırlattı.
Keçeci, “O süreçte insanlar biraz daha rahat birbirleriyle konuşuyordu, öfke ve ırkçılık politikası yoktu. Ne zamanki çözüm ortadan kalktı, o günden sonra her yerde öfke ve ırkçılık gelişti. Onun için Kürt meselesi barışçıl bir biçimde çözülmezse ne hapishanelerde ne Kürt illerinde ne de Türkiye cephesinde insanların yaşam hakkı ihlali son bulmaz. Baskı ve zulüm son bulmaz. Eğer tutsakların bu talebi karşılanırsa barış ve çözüm için de bir adım olur” ifadelerini kullandı.
‘TUTUKLULARIN HAYATİ TEHLİKESİ VAR’
Cezaevlerindeki uygulamaları işaret ederek, “12 Eylül'ü aratmayan bir dönemden geçiyoruz” diyen Keçeci, açlık grevindeki tutsaklara dair kamuoyuna şu uyarılarda bulundu: “Açlık grevinde olanlar illa 100, 200 ya da 300’üncü gün de ölecek diye bir şey yok. Daha önceki yıllarda hatırlarsanız açlık grevinde bulunan insanlar iki veya üçüncü günde de yaşamını yitirdi. Bedensel rahatsızlığı olan insanlar, mide kanamaları, kalp krizleri geçirerek öldü. Açlık grevindeki tutsakların her daim hayati tehlikesi var. Onun için sıvı, şeker, tuz ve B1 vitamini alımları kesinlikle engellenmemeli. Bunların verilmediği koşullarda insanlarda hem bedensel hem de zihinsel kalıcı hasarlar oluşur.”
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Hem tutsakların durumu hem de onların talepleri hakkında toplumda güçlü bir duyarlılık yaratılması gerektiğini sözlerine ekleyen Keçeci, son olarak “Tutsaklar bugün bedenlerini açlığa yatırmışlarsa başka çareleri kalmamış demektir. Tutsaklarla dayanışma içerisinde olmalıyız. Bu işin başka yolu yok” dedi.