ANKARA - Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine söz alan DEM Parti milletvekili Cengiz Çiçek, “Halkların sosyal, kültürel, tarihsel, ekonomik ve coğrafi özellikleriyle bir arada yaşamını sağlayan tek gerçekçi çözüm, demokratik konfederalizmdir” dedi.
Meclis Genel Kurulu’nda devam eden Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçesine dair görüşmelerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekillerinin sözleri damga vurdu.
Görüşmeler sırasında söz alan DEM Parti Muş Milletvekili Sezai Temelli, hazırlanan 2024 yılı bütçesini “kriz bütçesi” olarak tanımladı. Temelli, neden olarak ise Türkiye’deki demokrasi krizini gösterdi.
Temelli konuşmasına devam ettiği sırada AKP ile MHP’li vekiller, Genel Kurul’da bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yanına gitti. Bu duruma tepki gösteren Temelli, “Biz ne zaman konuşmaya başlasak, muhakkak bakanların bir ziyaret serüveni başlıyor. Gerçekten biz samimiyetle dinleniyor muyuz, dinlenmiyor muyuz açıkçası bilmiyoruz. Dolayısıyla aslında bu bütçe ciddiyetsizliğinin de bir yansımasıdır” sözlerini sarf etti.
‘BÜTÇE 2,6 TRİLYON AÇIK VERECEK’
Konuşmasına devam eden Temelli, demokrasi krizinin olduğu ülkelerde halkı ve toplumsal tercihleri önceleyen bir bütçe hazırlanamayacağını söyledi. Geçen yıl ki bütçenin 2, 6 trilyon açık vereceğini hatırlatan Temelli, “Hazine ve Maliye Bakanı’na sorduk, cevaplamadı; Plan ve Bütçe Komisyonunda da sorduk ama yine yanıtlanmadı. Şimdi size de soruyoruz; Ne kadar borç var? Mesela, kısa vadeli dış borçta 2024 yılı için projeksiyonunuz ne kadar? Ben size söyleyeyim, minimum 220 milyar dolar. Peki cari işlem açığını ne kadar bekliyorsunuz? Minimum 45 milyar dolar. Toplam 265 milyar dolar çevireceksiniz. 265 milyar doları çevirmek zorunda olan bir ülke nasıl ‘paraya ihtiyacımız yok’ der? Artı, bütçe açığı 2,6 trilyon lira dedik. Bu rakam 80 milyar dolara karşılık geliyor. Bir de bu daha başlangıç ödeneği. Sene sonunda ne olacak bilmiyoruz” dedi.
'BÜTÇE DEMOKRATİK ULUS ANLAYIŞI İLE HAZIRLANMALI'
Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütçeyi emekçiler yapmalı, yoksullar yapmalı. Yani bu sistemden ve bu düzenden mağdur olanlar yapmalı. O yüzden de bu köhne sistemin ve onun uydurma sisteminin dayattığı bir bütçe anlayışıyla değil, özellikle yerellerden başlayan, halkın katıldığı, radikal demokrasi anlayışıyla, demokratik ulus anlayışıyla hayata geçmiş olan bütçeler ancak ve ancak Türkiye'yi demokratikleştirebilir. Tam tersinden ‘doğrudan katılım’ dediğimiz ‘doğrudan demokrasi’ dediğimiz anlayışla biz Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözebiliriz. Bu ikisi arasındaki güçlü illiyet bağını yitirdiğimiz ölçüde ne bütçe yapabiliriz ne de Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözebiliriz.”
‘YENİ OLARAK ORTAYA ÇIKANLAR ESKİ OLANLA DEVLETÇİ NİKAH KIYDI’
Daha sonra söz alan DEM Partili İstanbul milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek de, mevcut yönetimin çürüdüğünü dile getirdi.
Devletin 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablodan korktuğunu söyleyen Çiçek, “Korku, sömürüye, talana, yolsuzluğa dayalı sistemin avuçlarınızın içinden kayıp gitmesiydi ve bu korkunun bir sonucu olarak iktidar, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde yuvalanmış ruhları yardıma çağırdı ve yeni olarak ortaya çıkanlar eski olanla devletçi bir nikâh kıydı” dedi.
ÇÖKTÜRME PLANI VE SONRASINA DİKKAT ÇEKTİ
Çiçek, ilerleyen süreçlerde devletin “çöktürme planı” hazırlayıp Kürt halkına karşı darbe mekanizmalarının devreye konulduğunu da ifade etti. Çiçek, “Öyle ki, bu uygulamalarınız karşısında Kenan Evren bile mezarında ters dönmüş olabilir. Ülke genelinde yüzde 80'lere varan çözüm sürecine destek oranı sizleri öylesine ürküttü ki elindeki tek araç çekiç olan her şeyi çivi sanır misali kim hak talep ettiyse onu tehdit olarak algıladınız” şeklinde ifadeler kullandı.
‘ÇÜRÜMENİN TARİHİDİR’
Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu öyle bir çürüme ki ülke nüfusunun dörtte 1'i sosyal yardımlarla geçinebilirken, gençler her gün sokaklarda çeteler tarafından katledilirken, güvencesizlik sonucu intiharlar artarken, istifa etmeniz gereken yerde halkın gözüne batırırcasına mangal partileri yapmaya, löp löp götürmeye ve zenginleşmeye devam ettiniz. Bu yönüyle, cumhuriyetin yüz yıllık tarihi yoksullaşmanın, yozlaşmanın ve çürümenin de tarihidir.
‘HERKESE UYGULANAN BİR REJİM’
Bakınız, son çözüm sürecinde, iktidarından resmî muhalefetine hepiniz, çözülen Kürt sorunu ‘bizi de çözer’ korkusuyla resmî sularınıza geri çekildiniz. Elbette kaygınızda haklısınız, Kürt sorunu çözülürse; bu ülkede kandan, savaştan beslenenlerin rant imparatorluğu da çözülecektir. Kürt’ün toprağına da ölüm makinalarını yolla, sonra bayrağı üstüne ört. Ülkenin iç denizinde yer alan İmralı Adası’nda hukuku askıya al, sonra ‘Hukuk devletiyim’ de. Şu andaki iktidarın hukukla tek ilişkisi, hukuku askıya almasıdır. Kabul edin, Kürt meselesi çözümsüz kaldıkça spordan sanata, siyasetten yargıya her yerde bir çözülme ve yozlaşma alıp başını gidiyor. Kaybeden ülke insanı, kazanan ise sermaye grupları ve sömürüden beslenenler oluyor. O nedenle diyoruz ki: kaynağını Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden alan İmralı’daki mutlak iletişimsizlik politikası, topluma dayatılan bir yönetim sistemi hâline dönüşmüştür; itiraz eden, hakkını arayan herkese uygulanan bir rejim hâlini almıştır.
TEK GERÇEKÇİ ÇÖZÜM DEMOKRATİK KONFEDERALİZM
Bu karanlık tablodan, bu korkunç zamanlardan kurtulmanın yolu nedir? İvedilikle Kürt sorununun demokratik çözümü gündeme alınmalıdır. Ulus devleti, tabu hâline getiren yapay sınırlarla hayatlarımızı bölen anlayış yerine, halkların sosyal, kültürel, tarihsel, ekonomik ve coğrafi özellikleriyle bir arada yaşamını sağlayan tek gerçekçi çözüm demokratik konfederalizmdir.
GEREKİRSE UÇURUM ÇİÇEKLERİ OLACAĞIZ
Orta Doğu’nun emperyalist güçlerin oyun sahası hâline gelmesinin temel sebebi ulus devlet anlayışıdır. Bu kördüğümden kurtulmak için tek yol halkların demokratik konfederal ilişkilerini geliştirmek ve savunmaktır. Özetle, yüz yılın sonunda çürüyen, kokuşan ve katıksız halk düşmanlığında ısrar eden bir sistemle ve salt kendi iktidarını ayakta tutmak için toplumu uçurumun eşiğine getiren bir rejimle karşı karşıyayız. Bize mi soruyorsunuz? Asla ve asla uçurumdan aşağı düşmeye razı olmayacağız ve gerekirse Cemal Süreyya’nın dizelerinde kaleme aldığı gibi ‘Yurdumsun ey uçurum!’ diyerek uçurum çiçekleri olacağız.”