İSTANBUL - “Bakur” (Kuzey) belgeseli nedeniyle Çayan Demirel ile birlikte 2 yıl 1 ay hapis cezası verilen gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, verilen ceza için “Biz de bilirdik çiçek, böcek çekmeyi ama bu ülkede yıllardan beri sadece ölü ele geçirilen ve benzeri ifadelerle ‘terör’ yaftası adı altında sunulan, çarpıtılmış tarihsel bir gerçeklik ile karşı karşıyız” dedi.
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel, çekim ve yönetmenliğini yaptıkları "Bir Gerilla Belgeseli: Bakur (Kuzey)” belgeseli ile “örgüt propagandası” yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları davada ayrı ayrı 2 yıl 1 ay hapisle cezalandırıldı.
21 Mart 2013 Amed Newrozu’nda, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kökü cumhuriyetin kuruluşuna uzanan Kürt meselesinin çözümünü kolaylaştıracak ortamı sağlamak amacıyla PKK'ye geri çekilme çağrısı yapmasıyla başlayan süreçte çekilen belgesel, Türkiye sınırları içindeki örgüt kamplarını görüntüleyerek, gerillaların sınır dışına çekilme sürecini konu aldı. Kurgusu 2015 yılında tamamlanarak seyircilerle buluşan 92 dakikalık belgesel, yurt içi ve yurtdışındaki gösterimlerde on binlerce izleyiciyle buluştu.
Başlatılan sürecin AKP iktidarı eliyle sonlandırılması akabinde, Mayıs 2015’te Êlih’teki (Batman) Yılmaz Güney Sineması’nda gerçekleştirilen gösterimden iki yıl sonra, 2017 yılında Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu hakkında “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla dava açıldı. Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, 2019 yılında kararını açıklayan mahkeme, son savunmaları dahi alınmadan Demirel ve Mavioğlu’na gıyaplarında 4 yıl 6’şar ay hapis cezası verdi. Kararın itiraz üzerine İstinaf’ta bozulması üzerine yeniden yapılan yargılamada 14 Aralık günü kararını açıklayan mahkeme, her iki ismi bu kez 2 yıl 1’er ay hapse mahkûm etti.
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, mahkemenin haklarında verdiği hapis cezasına dair MA’ya konuştu.
Belgeselin gösterimi için ilk kez 2015 yılında 34. İstanbul Film Festivali’ne başvurduklarını hatırlatan Mavioğlu, o zamanki hükümetin baskısı nedeniyle belgeselin gösterime girmesinin engellediğini belirtti. Festival komitesinin, kimi gerekçelerle hükümetin baskısına boyun eğdiğini ifade eden Mavioğlu, daha sonra esas hedefin “Bakur” filmi olduğunu dile getirdi.
Mavioğlu, “İktidar, daha seyretmediği filmin ‘terör’ propagandası olduğu kanaatine varmış ve filmi yasaklamıştır. O dönemde çok sayıda sinema sanatçı sansüre karşı topluca hareket ederek festivali boykot etti. O sene, ne yarışma yapılabildi ne de kapanış toplantısı yapıldı. Sonuç olarak 34. İstanbul Film festivali hala bu büyük skandallarla anılıyor” diye konuştu.
‘HAFIZAYI YOK ETME ÇABASI’
Belgeselin 2015 yılında Yılmaz Güney Sineması’nda gösterime girdiğinde büyük ilgi ile karşılaşması nedeniyle iki kez gösterime girdiğini anlatan Mavioğlu, sonrasında belgeselin hedef alınması süreci ve nedenine dair şunları söyledi:
“Bu işin garabeti iki bakımdan önemli. Yönetmen Çayan Demirel, film tamamlanmadan önce bir kalp krizi geçirdi ve uzun süre yoğun bakımda kaldı. Bu gösterimlerin olduğu zamanda Çayan Demirel, hastaydı ve gösterimden haberi yoktu. Biz başından beri bu davanın neden açıldığına dair mahkeme heyetine şunu soruyoruz. Dava filmden ötürü mü açıldı? Eğer filmden ötürü açıldıysa neden Batman’da açılıyor. Çünkü bu filmin yapım yeri İstanbul ve Çayan Demirel o gösterimde yoktu.
İkincisi de Batman Belediyesi Kültür Komitesi bu gösterimi düzenledi, biz yapmadık. Filmin gösterime girdiği Yılmaz Güney Sineması, belediyeler kayyuma geçtikten sonra yakıldı. Bir gece ansızın koca sinema salonu yandı. Sinemanın yakılması, hafızayı yok etme çabasıdır. Ama aynı zamanda bu belgesel filmine dava açılmasının sebebi yine hafızayı silmektir.”
BARIŞIN PROPAGANDASI
Ertuğrul Mavioğlu, “örgüt propagandası” ile suçlansalar da “Bakur” belgeselinin “barışın propagandası” olduğunun altını çizdi. Bunu ise, “Bütün toplum barış isterken masayı devirenler, savaş gerçeğiyle dağı, taşı her yeri bombalamayı rutin bir hale getirdi. Bu durumda elinde kamerasından, bilgisayarındaki kurgu setinden başka hiçbir silahı olmayan kişiler hakkında dava açıp ceza vermek akıllara; ‘Kim terörist?’ sorusunu getiriyor. Bu sorunun yanıtı tarih içinde çok net bir şekilde görülecektir. İki yılımızı verdiğimiz bir emek var ortada. Belgeseli beğenmezsiniz, o ayrı. Ama buna ‘terör’ derseniz, ben de dönüp sizin yıllardan beri Kürt halkı üzerindeki katliamlarınız terör değilse nedir, derim. Ben yılların gazeteciyim, Çayan Demirel yılların yönetmeni ve bizim yaptığımız işlerin hepsinde hakikat vardır. Bu hakikati savunmaktan geri durmayacağız” cümleleri ile açıkladı.
'OSMANLI’DAN KALAN İBRET-İ ALEM MESELESİ'
Verilen cezaların hiçbir sonuç getirmeyeceğinin altını çizen Mavioğlu, yıllardır yapmış olduğu haberler ve katıldığı sosyal, siyasal etkinliklerden dolayı yargılandığını kaydetti.
“16 yaşımdan beri yargılanıyorum. 60 yaşıma geldim hala yargılama devam ediyor” diyen Mavioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani bu anlamda bize ceza verseler ne olur, vermeseler ne olur. Esas itibariyle bu ceza bir çeşit Osmanlı’dan kalan ibret-i alem meselesidir. Yani Bakur filmini ibret olarak gösterip, böyle işler yaptığınızda başınıza neler geleceğinin mesajını veriyorlar. Tüm baskı ve sindirme politikalarına rağmen toplumda hakikati savunanlar var. Biz de bilirdik çiçek, böcek çekmeyi ama bu ülkede yıllardan beri sadece ölü ele geçirilen ve benzeri ifadelerle ‘terör’ yaftası adı altında sunulan, çarpıtılmış tarihsel bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.”
‘HAKİKATİ TOPLUMA TAŞIYARAK…’
Kürt Özgürlük Hareketini uzun süredir takip ettiğini dile getiren Mavioğlu, “Bakur” ile “Bugüne kadar şeytanlaştırılmış olan bir siyasal örgütü toplumla yüzleştirmek istediklerini” ifade etti.
Mavioğlu, “Biz bir hakikati topluma taşıyarak, toplumun kendi kararını vermesini istedik. Gerçekten bu kişiler devletin yansıttığı gibi ne yaptığını bilmeyen, insanları öldürmekten başka gayeleri olmayan bir takım ‘teröristler’ mi? Yoksa yeni bir yaşamın organize edilmesi için çaba sarf eden, ülkedeki baskı ve zorbalıklara karşı direnme hareketi olan bir yapımı? Biz esas olarak bunu anlatmak istedik. Yani ‘Bakur’ çalışması aynı zamanda bizim de anlama çalışmamızdır. Şu ana kadar tek devlet ağzından göstermek istedikleri olgusal gerçeklikleri, biz içerden bakarak gösterdik. Bu, devlet içinde ciddi bir rahatsızlık yarattı” diye belirtti.
‘ISRARLA SÖZÜMÜZÜ ESİRGEMEMELİYİZ’
Türkiye'de çok uzun zamandır bağımsız yargının olmadığını vurgulayan Mavioğlu, adalet mekanizmasının iktidarın eline geçirdiği bir sopa haline geldiğini kaydetti. Mavioğlu, “Bizim aldığımız cezadan çıkardığımız tek sonuç, bundan ibret alınmamasıdır. Eğer devlet bundan ibret alınmasını istiyorsa, biz de ısrarla bunu reddetmeli ve sözümüzü esirgememeliyiz” dedi.
Türkiye'de ifade özgürlüğünün de olmadığına ekleyen Mavioğlu, baskı ve sansürün yoğun olduğu bu süreçte herkesin sözünü söyleyerek, toplumsal bir direniş zemini yaratması gerektiğini ifade etti.
‘SUSARSAK ÇÖLLEŞİRİZ’
21 yıldır iktidarda bulunan AKP'yi, "daha önceki bütün zorbalıkların damıtılmış hali” olarak tanımlayın Mavioğlu, bütün iktidarların kendinden öncekilerin açıklarını kapatarak yürüdüğünü vurguladı.
Medyanın yüzde 95’ini ele geçiren iktidarın, geriye kalan yüzde 5’in de susmasını istediğini söyleyen Mavioğlu, son olarak “Bunu gazeteci tutuklamaları, gözaltı operasyonları, sansür yasası ile yapıyor. 90’lı yıllarda gazetecileri, gazete dağıtıcılarını öldürüyorlardı, hakikati aradıkları için. Şimdi daha sofistike yapıyorlar. Eğer susarsak çölleşiriz; ne edebiyat kalır ne müzik kalır ne sinema-belgesel kalır ne de doğru dürüst bir tarih anlatımı kalır. O yüzden bir sözümüz varsa eksiltmeyelim. Susarsak eğer çölleşiriz. Bu yüzden bu tür yargılamalar ve cezalar sanat camiası başta olmak üzere bütün herkese bir mesaj iletiyor. Eğer herkese biat ettiren bir iktidar varsa, başımızı dik tutmanın zamanıdır” dedi.
MA / Esra Solin Dal