HABER MERKEZİ - İHD ve kayıp yakınları, 1988-1996 yılları arasında gözaltında kaybettirilen ve katledilen Mahmut Önerarı, İsmail Bahçeci, İsa Soysal, İbrahim Demir ve Agit Akipa'nın akıbetini sordu.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Amed, Êlih, Şirnex ve İzmir şubeleri ve kayıp yakınları, her hafta “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle düzenledikleri eylemlerini sürdürdü. İHD ve kayıp yakınları, kaybedilenlerin akıbetini sormaya ve katledilenlerin faillerinin cezalandırılması için mücadele etmeye devam edecekleri mesajını verdi.
AMED
Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları 775’inci hafta bir kez daha kaybettirilenlerin akıbetini sordu. İHD Amed Şube yöneticileri, Amed Tabip Odası, Amed Emek ve Demokrasi Platformu ile kayıp yakınlarının katıldığı eylemde faili meçhul cinayetle katledilenler ile gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.
Eylemde ilk olarak konuşan İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Yakup Güven, geçtiğimiz hafta çeşitli gazeteci ve siyasetçilerin Şêx Saîd ve diğer Kürt aydınlara yönelik hakaretlerini hatırlattı. Güven, “Şêx Saîd bu toplumun önemli bir aydını, bu halkın, bu bölgenin önemli bir entelektüeli. Dolayısıyla Şêx Saîd’in katledilmesi, idam edilmesi kendi başına bir olay gibi değerlendirilemez. Şêx Saîd bu toplumun yüz akı. Şêx Saîd, Seyit Rıza gibi insanlar bu toplumda sadece ailelerini ilgilendiren kişiler değiller. O nedenle onlara hakaret eden şahsiyetler bu gücü nereden aldıklarının farkındalar” diyerek, hakaret dilini kabul etmediklerini vurguladı.
Bu hafta 8 Aralık 1996’da Licê’de yanına gelen sivil polisler tarafından zorla araca bindirilerek, gözaltına alınan Mahmut Önerarı’nın durumuna dikkat çekildi.
EMNİYET GÖZALTINA ALINMASINI KABUL ETTİ
İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş, Önerarı’n hikâyesini okudu. Demirtaş, “8 Aralık 1996’da çalıştığı yazıhaneye gittiğinde sivil polisler yanına gelerek, ‘Mahmut Önerarı sen misin?’ diye sordu. Lice yolu üzerinde bulunan Angule Karakolu’ndan kendisi hakkında şikâyet olduğu söylendi. Sonra da darp edilerek, 21 AV 305 plakalı beyaz renkli bir araca zorla bindirilerek, gözaltına alındı. Orada bulunan ve onunla birlikte ailesini de tanıyan yolcular sivil polisler tarafından gözaltına alındığına tanıklık etti. Olaya tanıklık edenler Mahmut’un ailesini arayarak, yaşananları anlattı. Mahmut Önerarı’nın babası savcılığa giderek, oğlunun nerede tutulduğunu öğrenmek istedi ancak dilekçesi savcılık tarafından teslim alınmadı. Emniyet Müdürlüğü’ne oğlunu sormak için giden baba orada oğlunun fotoğrafını gördü. Emniyet Müdürlüğü’nün Mahmut’un gözaltına alındığını doğrulaması üzerine aile onun savcılığa çıkarılacağı zamanı beklemeye başladı. Ancak tüm ısrarlara rağmen ailesi Mahmut Önerarı ile görüştürülmedi. Olay tarihinde Rıdvan Güler, Diyarbakır Emniyet Müdürü’ydü.”
TÜM HUKUKİ GİRİŞİMLER SONUÇSUZ KALDI
Olaydan 2 hafta sonra 23 Aralık 1996’da, Amed Gêl’i (Eğil) ilçesinde bir ailenin kendi yakınlarını ararken, Önerarı’nın cansız bedenine ulaştığını ve ailesini haberdar ettiğini aktaran Demirtaş, Önerarı’nın, Atilla Korkmaz isimli başka bir kişiyle birlikte başlarına silahla ateş edilerek, öldürüldüğünü söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün 8 Ocak 1997’de yayınladığı bir raporda yer alan bilgilere dair de Demirtaş, “Rapora göre Mahmut ve Atilla’nın elleri ve ağızları bantlanmıştı. Mahmut’u teşhis eden babası, bedeninde morluklar ve boynunda iple boğulduğunu gösteren izler olduğunu gördü. Aile Mahmut Önerarı’nın cansız bedenini Diyarbakır’a getirerek, burada defnetti. Mahmut kaybedildiğinde yirmi beş günlük olan bebeği olaydan bir süre sonra vefat etti. Olayın hemen ardından Önerarı ailesi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ve Diyarbakır DGM’deki Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaptı. Akabinde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Lütfü Esengün’e başvuruda bulundu. Ancak ailenin tüm hukuki girişimleri sonuçsuz kaldı” diye belirtti.
Açıklama yapılan oturma eylemi ardından sona erdi.
ÊLIH
İHD ve kayıp yakınları, 611’inci haftada Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Eyleme kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER), Êlih Barosu, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticileri katıldı.
Bu haftaki eylemde 24 Aralık 1994 tarihinde İstanbul Aksaray’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan İsmail Bahçeci’nin akıbeti soruldu. Kayıp Bahçeci’nin hikâyesini İHD Şube Yöneticisi Rezan Baytar okudu.
AKSARAY'DA GÖZALTINA ALINIR
Bahçeci’nin hikâyesi şöyle: “Bahçeci, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğrenci olup aynı zamanda Türkiye Öğrenci Dernekleri Federasyonu Başkanı’ydı. 24 Aralık 1994 yılında İsmail’in Aksaray’da gözaltına alındığını arkadaşları aileyi arayarak, bilgilendirir. İsmail, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülmüş. Kardeşleri Şehmus ile Uğur birkaç parça eşya ile biraz para alıp Emniyet Müdürlüğü’ne gider. Görevliler; ‘böyle birisi bizde yok, biz bu isimde birini gözaltına almadık’ derler.
ÇİLLER VE DEMİREL RANDEVU VERMEDİ
Fatma ve Şehmus Bahçeci, oğullarını her yerde aradı, devletin her kademesine başvurdu. Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel randevu taleplerini kabul etmedi. Görüştükleri İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, onlara İsmail’in işkence ile öldürülüp bir çukura atılmış olabileceğini söyledi. Aile daha sonra Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na gitti. Dönemin İçişleri Bakanı, Fatma Anneye ‘sen dua et, oğlun polislerin elinde olsun. Ben araştırma yapar sana haber veririm’ der. Fatma Anne, telefonunu ve adresini bıraktı. Ama onlardan da hiçbir yanıt gelmedi. İsmail’in gözaltına alındığı inkâr edilince arkadaşları, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütünün, düzenlediği kampanyalarla konuyu ülke ve dünya kamuoyuna taşısa da 29 yıldır etkin soruşturma yapılmadı. İsmail Bahçeci dosyası adliyenin tozlu raflarına terk edildi.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
ŞIRNEX
İHD ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla Silopiya (Silopi) ilçesindeki Engelsiz Yaşam Parkı’nda açıklama yaptı. Açıklamaya, DEM Parti Şirnex Milletvekili Zeki İrmez, Silopiya İlçe Örgütü, Barış Anneleri, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri ile çok sayıda kişi katıldı.
“Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartının açıldığı açıklamada, İHD Şirnex Şube Eşbaşkanı Esin Yılmaz basın metnini okudu. Yılmaz, 1988 yılında Silopiya ilçesine bağlı Bozalan köyünün Karox mezrasında gözaltına alındıktan sonra kaybedilen İsa Soysal’ın akıbetini sordu.
Yılmaz, Soysal’ın hikayesini okudu: “Evli ve üç çocuk babası İsa Soysal, evine gelen sivil giyimli kişiler tarafından zorla götürüldü ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Eve gelen kimliği bilinmeyen sivil iki kişi, ‘Seninle işimiz var, Diyarbakır’a gideceğiz’ dedi. O günden sonra Soysal’dan bir daha haber alamayan ailesi, 10 gün kadar bekledikten sonra, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı’na giderek İsa’nın kayıp olduğunu, orada olup olmadığını sorar, ancak olumsuz cevap alır.
Soysal’ın yakınları döneme hâkim olan korku atmosferi nedeniyle 2009 yılına kadar resmi bir şikâyette bulunamadı. 2008 yılında gazeteci Faruk Arslan’ın kaleme aldığı ‘Karakutu: Ergenekon’un Karanlık İsmi Tuncay Güney’ isimli bir kitapta JİTEM tarafından öldürülen birçok kişinin Silopi Botaş Askeri Tesislerine gömülmüş olduğu beyanı yer alıyordu. Bunun üzerine Silopi Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu ve bahsi geçen yerlerde kazı yapılmasını talep edildi. Yapılan kazıda kemik ve giysi parçalarına ulaşıldı ancak İsa Soysal’a ait herhangi bir bilgiye ulaşamadı. İsa Soysal o tarihten beri hala kayıp.”
Yapılan açıklamadan sonra kayıp yakınları Soysal ile diğer tüm kayıp ve faili meçhuller için oturma eylemi gerçekleştirdi.
Açıklama, oturma eyleminin ardından sona erdi.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi, 2 hafta bir düzenlediği "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemini Konak Eski Sümerbank önünde gerçekleştirdi. Eylemde, “Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartları açıldı. Bu hafta yapılan açıklamada, Şirnex'in Hezex (İdil) ilçesine bağlı Çukurlu köyünde gözaltına alındıktan sonra katledilen İbrahim Demir (36) ve Agit Akipa'nın (39) hikayesi okundu. Açıklamanın Kürtçe’sini İHD İzmir Şube Eşbaşkanı Zilan Gümüş, Türkçesini İHD İzmir Şube Yöneticisi Bahadır Altan okudu.
MAĞARADA BULUNDULAR
Altan, 12 Aralık 1991 yılında İbrahim Demir ve Agit Akipa'nın Dargeçit Anıtlı Tabur Komutanlığı’na bağlı Ağaçlı mezrasında bulunan Piyade Bölük Komutanı ve askerleri tarafından gözaltına alındığını anımsatarak, “Jandarma karakoluna giden ailelere, Karakol Komutanı 'Onları hiç görmedik' dedi. Bir asker gizlice aileleri 'mağaralara gidin' diye yönlendirdi. Aileler köylülerle birlikte askerin işaret ettiği bölgeyi karış karış araması üzerine 13 Aralık 1991'de girişi taşla örülerek kapatılmış bir mağarada, kayıpların işkence görmüş, gözleri ve elleri bağlanmış haldeki cansız bedenlerine ulaşıldı” dedi.
DOSYA KAPATILDI
Olay hakkında başlatılan soruşturmada İdil Cumhuriyet Başsavcılığı Ağaçlı mezrasında bulunan Piyade Bölük Komutanı Üsteğmen ve ilgili er ve erbaşların “öldürme” suçundan şüpheli olduğuna kanaat getirildiğini hatırlatan Altan, bunun üzerine 18 Aralık 1991 tarihinde soruşturma açma izni almak için dosyayı Dargeçit Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu’na gönderildiğini ifade etti. Altan, “Dargeçit Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu 20 Mayıs 1992 tarihinde 'men’i muhakeme' kararı verdi. 2011 yılında aileler, avukatları Tahir Elçi aracılığıyla İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’na tekrar başvuruda bulundu. Yeni bir soruşturma başlatan Savcılık dosyaya ulaşmak için ilgili kurumlara başvurdu. Ancak bütün kurumlar arşivlerinde herhangi bir dosya, bilgi veya belgeye rastlamadıklarını bildirdi. Bunun üzerine İdil Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı kaybeden Dargeçit Kaymakamlığı görevlileri hakkında 'görevi kötüye kullanmak'tan soruşturma başlattı fakat yürütülen soruşturmalardan bir sonuç alınmadı. Sonuçta dosya zamanaşımı gerekçe gösterilerek kapatıldı" diye konuştu.
COLEMÊRG
İHD Gever Temsilciliği ve kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla düzenledikleri eylemi 101’inci haftasında temsilcilik önünde basın açıklaması düzenleyerek sürdürdü. Açıklamaya, ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter ve ÖHD’li avukatları da katıldı. Açıklamada 27 Ekim 1995’te Gever'e (Yüksekova) bağlı Keha Kilîlan köyünde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın akıbetleri soruldu.
ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, 1990'lı yıllardaki süreçlerin; Kürt sorunu, Kurdistan’daki sömürge ve cezasızlık politikalarının en başat hali olduğunu belirterek, “Yaşam haklarına en ağır saldırıların gerçekleştirdiği koşulların hesabını sormak için bu eylemler gerçekleştiriliyor. Bizler de hak savunucuları olarak, hukukçular ve demokratik kurumlar olarak öncelikle, Kürt sorununu demokratik bir şekilde çözümünü savunduğumuz için bu sorunun içinde temel sorun olan failleri belli faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını istiyoruz" dedi.
WAN
İHD Wan Şubesi, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında bir resepsiyon düzenledi. Kent merkezinde bulunan bir restoranda düzenlenen resepsiyonda Wan İHD Şube Eşbaşkanı Fırat Durmaz konuştu. Durmaz, 2023 yılının yoğun hak ihlalleriyle geçtiğini belirterek, PKK Lider Abdullah Öcalan’dan haber alınamama durumuna dikkat çekti. Durmaz, “Sayın Abdullah Öcalan ve diğer mahkumlar şahsında derinleştirilen tecrit artık tüm cezaevlerini kapsar bir boyuta ulaşmış ve izole edilerek hayatın gereksinimlerinden koparma noktasına varmıştır. Buna karşılık cezaevlerinden süresiz dönüşümlü açlık grevleri ederken, tutsak ailelerinin adalet nöbetleri başlamıştır. Adalet arayan annelerin, babaların ve dostlarımızın yanında yürümeye devam edeceğiz” dedi.