WAN – Ülkede otoriterleşme arttıkça "cezaevlerinin birer İmralı’ya dönüştürüleceği” uyarısında bulunan ÖHD’li avukat Erhan Çiftçiler, cezaevlerinde süren açlık grevine işaret etti. Çiftçiler, "İmralı’daki tecride ses çıkarılmadıkça elimizdeki özgürlükleri kaybedeceğimizi çok iyi biliyoruz" dedi.
İmralı Ada Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında. İmralı’da başlayan tecrit, zaman içerisinde otoriterizme kayış hızı doğrultusunda sosyal, siyasal ve ekonomik olarak önce cezaevlerine, ardından da tüm topluma yayıldı. Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer tutsaklara dönük başvurulan hukuksuzluk, adeta ülke rejimi haline geldi.
“Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” şiarıyla başlatılan uluslararası kampanya devam ederken, kampanyaya destek amacıyla Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki siyasi tutsaklarca başlatılan açlık grevi 20’nci gününde. Tutsak aileleri ve yurttaşlar ise birçok kentte Adalet Nöbeti’ne başlamış durumdu.
15 Şubat’a kadar dönüşümlü olarak devam edeceği duyurulan açlık grevi eyleminin talepler karşısında adım atılmaması halinde bir üst boyuta taşınması muhtemel.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi avukatlarından Erhan Çiftçiler, İmralı’daki tecridin kırılmaması durumunda her cezaevinin İmralı’ya dönüştürüleceği değerlendirmelerinde bulundu.
‘HUKUKSUZLUKLAR İMRALI’DA BAŞLADI’
Tecridin, Türkiye’de iktidar eliyle ilmek ilmek örüldüğünü ve bu aşamaya getirildiğini ifade eden Çiftçiler, “AİHM’in, Öcalan kararında ‘bir kişi eğer 25 yıl cezaevinde kaldıysa, bu kişinin koşullu salıverilmesinin tartışılması gerekiyor’ denildi. Sadece bu değil, AİHM’in bu konuda birden fazla karar var. Normalde 15 Şubat 2024 tarihinde Sayın Öcalan’ın koşullu salıverilme süresi doluyor. Anayasa’ya göre, AİHM’in kararları Türkiye’yi bağlar. Bu keyfiyete ya da kişinin insafından bir durum değil. Türkiye buna sessiz kaldı ve Öcalan kararını uygulamadı. Yine AİHM, Demirtaş ile ilgili bir karar verdi, onu da takmadılar. En son Can Atalay kararı çıktı ve neler olduğunu gördük. Yargıda, eğer siz bir hiyerarşiye uymazsanız, günü gelir Yargıtay da kalkar ve AYM kararının uygulanmayacağı söylenir. Bunu diyen Yargıtay, şunu bilmeli ki günü gelecek yerel mahkeme de ‘sen gayri millisin’ deyip, onun kararına uymayacağını söyleyecek. Yine iş daha ileriye gidecek ve bu kez de savcılık mahkemeye ‘ben sana inanmıyorum, sen yanlış düşünüyorsun’ diyecek ve kararına uymayacak. Bu mesele de ülkeyi maalesef polis devletine götürecek. Tüm bu hukuksuzlukların başladığı yer, Sayın Öcalan kararının uygulanmamasıydı” dedi.
İmralı’nın kurulması ve faaliyete geçmesinin tecrit sisteminin başlangıcı olduğunu belirten Çiftçiler, şunları ekledi: “İmralı 1999 yılından beri tecrit sistemi ile yönetiliyor. Bir kişinin ailesi, avukatlarıyla görüşmesinin önüne geçmek ve oradan hiçbir sesin çıkmaması için ortaya konulan politika, İmralı’da inşa edildi. O dönem insanlar bu duruma sessiz kalıp ‘tamam’ dediler. Avukatla görüş, aile ile görüş kısıtlılığı getirildi. Buna ilişkin de toplum siyasi nedenlerden dolayı ciddi bir refleks geliştirmedi. Buna sessiz kalındığı için şimdi de S tipleri ve yüksek güvenlikli cezaevleri ortaya çıktı. Bakanlık, bir kişiye ‘seni tehlikeli olarak görüyorum’ diyor ve S Tipine götürüyorlar.
KAÇIRDIĞIMIZ TEMEL NOKTA…
Tecridin artık kanunlaştırıldığı bir meseleye geldik. Biz, ‘tecride ses çıkarılmalı’ derken, bir kişinin fiziki özgürlüğünden söz etmiyoruz. Sayın Öcalan ile birlikte oradaki tutsaklar da aileleriyle görüştürülmüyor ve hiçbir iletişimleri yok. Bunun hukuksal boyutu tartışılacak bir durum değildir. İnfaz Kanunu’nu okuyan herkes, bu durumun hukuksuzluk olduğunu zaten biliyor. Hepimizin kaçırdığı temel nokta, bir gün bu tecridin bizzat evimize, çocuğumuza ve bize uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgilidir.”
‘TECRİT İMRALI’DA BAŞLADI ORADA BİTMELİ'
Çiftçiler, “cadı avı” denilen sistem nasıl topluma yayıldıysa, İmralı sistemi ve tecridin de bugün aynı şekilde topluma yayıldığına dikkat çekti. Çiftçiler, insanların bugün en basit talebini dile getirememesinin tecridin bir sonucu olduğunu ifade etti. İmralı’nın tecridin başladığı yer olduğunu ve tecridin son bulacağı yerin de orası olduğunun vurgulayan Çiftçiler, “İmralı tecridi kırılır ve kalkar ise toplumdaki tecrit koşullarının tamamı da ortadan kalkar. İmralı’daki tecrit kendisini koruduğu sürece toplumun diğer kesimlerinin üzerinde bu tecridin devam edeceğine herkesin inanması gerekiyor. Çünkü tecrit artık her alanda bir uygulamaya dönüştü. Biz, eğer tecridin kırılmasını istiyorsak o kötüyü çıktığı yerde kaybettirmemiz gerekiyor. Buna karşı çıkmazsak tecrit toplumun iliklerine kadar işlenir” dedi.
‘S TİPLERİ BİRER İMRALI’YA DÖNÜŞTÜRÜLECEKTİR’
Tecridin en ağır halinin cezaevlerinde yaşandığına işaret eden Çiftçiler, “Mesela eskiden bir kişi tutuklandığında normal cezaevlerine gönderiliyordu. Sonra F tipleri inşa edildi ve insanları 3 kişilik koğuşlara koyup, ‘haftanın belirli günleri başka arkadaşlarınızla görüşebilirsiniz’ denildi. Daha sonra bundan vazgeçip bu kez de S tipi inşa ettiler. Burada da insanları tekli odalara aldılar ve kimse ile görüşmelerine izin vermediler. Bunun sonraki adımı ‘bu insanların söylemlerinin dışarıya çıkması tehlikelidir. Bu nedenle S tipinde kalanlar aileleriyle, avukatlarıyla görüştürülmeyecek’ denilecek. Bu bir aşamadır. Yani İmralı’dan F tipine gelirken, bu kez S tipine geçilecek. İmralı tecridin en sert uygulandığı yerdir ve S tiplerinin İmralı’ya benzetileceği konusunda kimsenin şüphesi olmasın. Otoriterleşme arttıkça S tipleri birer İmralı’ya dönüştürülecektir” uyarısında bulundu.
HUKUKÇULARIN SORUMLULUĞU
Tecritten sadece cezaevleri ve toplumun değil, hukukçuların da ağır bir şekilde etkilendiğini söyleyen Çiftçiler, “Başkasının özgürlüklerini koruduğunuzda aslında kendi özgürlüğünüzü korursunuz. Tecrit tüm hukukçuların önemli bir ödevidir. Çünkü tecrit yaygınlaştırıldıkça yarın hukukçuların tecride maruz kalanlarla aynı tecridi yaşamaları olağandır. Tecridi bir kişinin şahsında görmemek gerekiyor. Sayın Öcalan tecride dikkat çektiğinde ve dikkatli olunması gerektiğini ifade ettiğinde kendisi de tecridin İmralı ile sınırlı kalmayacağını çok iyi biliyordu. Sayın Öcalan’ın ısrarla ‘Ben avukatlarımla görüşmek istiyorum’ demesi, tecridi kırmanın önemli bir yoluydu. İmralı’daki tecride ses çıkarılmadıkça elimizdeki özgürlükleri kaybedeceğimizi çok iyi biliyoruz. Bu açıdan tüm barolar, eğer tecridin kanuni bir zemine yerleştirme politikasına karşı çıkmazlar ise yarın öbür gün aynı şeyi yaşamayacaklarının garantisi yok. Toplumun tüm kesimlerinin tecrit sistemine karşı ses çıkarması ve çaba göstermesi gerekiyor. Yani, 2 bin avukat ‘Biz bu tecridi kabul etmiyoruz’ diyerek toplanırsa farklı bir durum olur. Bu tecrit aynı zamanda avukatın mesleğini yapmasına da engel bir durumdur” diye konuştu.
‘İMRALI YÖNTEMİ ŞİMDİ DİĞER CEZAEVLERİNE UYGULANIYOR’
Avukatların bir sonraki aşamada müvekkilleriyle görüştürülmeme gibi bir durumun da ortaya çıkmasının olası olduğunu ifade eden Çiftçiler, şöyle devam etti: “Yarın öbür gün beni müvekkilimle ‘toplum için tehlikeli’ denilip görüştürmeyebilirler. İmralı’da da aynı yöntem denendi ve diğer cezaevlerinde de bunun yapılması çok şaşılacak bir durum olmaz. İmralı’da seni müvekkilinle görüştürmeyen sistem yarın sana da aynı şeyi yapar. Bunu da sadece Kürtlere değil tüm muhaliflere diyecekler. Bu nedenle özgürlükler savunulduğu zaman bir mahalle değil tümden savunulması gerekiyor. Türkiye’de Öcalan denildiği zaman ‘acabalar’ oluşuyor ama buradaki mesele sadece Öcalan değil ki. Tecridin ve fiili özgürlüğünün kısıtlanmasının sadece Öcalan’la sınırlı kalmayacağını onlar da çok iyi biliyor. İnsanlar tecride karşı çıkarken kendi özgürlüklerine sahip çıkıyor. Tecridin yanında duran herkes bilsin ki günü gelecek onlar da geçmiş zamanın pişmanlığını yaşayacaktır.”
‘YAŞANAN BUNCA SIKINTININ NEDENİ TECRİT’
Tecrit kalkmadığı sürece, ülkedeki güvenlikçi politikaların ağırlaşarak devam edeceği uyarısında bulunan Çiftçiler, son olarak “Toplumun bu savaş konseptinde yorgun düştüğünü biliyoruz ama toplumun da bunu unutmaması gerekiyor ki; yaşadıkları bunca sıkıntının nedeni tecrittir. Tecrit kalkmadıkça ülke daha da güvenlikçi politikalara teslim olacaktır. Toplumun sadece Sayın Öcalan için tecridin kırılmasını değil kendileri için bunu istemeliler. Halk yaşadığı tüm bu ağır sürecin çaresinin tecridin kırılması olduğunu iyi okumalıdır” dedi.