ANKARA - Sağlık harcamalarının gayri safi yurt içi gelir içindeki payının 2021 yılına göre yüzde 18 oranında azaldığını kaydeden TTB İkinci Başkanı Ali İhsan Ökten, Sağlık Bakanlığı bütçesinin, genel bütçenin en az yüzde 15’i olması gerektiğini söyledi.
Türk Tabipler Birliği (TTB) ile sağlık meslek örgütleri, Meclis Genel Kurulu’nda yarın görüşülmesi beklenen Sağlık Bakanlığı 2024 Bütçe Teklifine dair TTB Genel Merkezinde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, TTB Merkez Konseyi İkinci Başkanı Ali İhsan Ökten, Merkez Konseyi üyesi Dr. Kazım Doğan Eroğulları, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Nazan Karacabey, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Heval Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Kayıhan Pala ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık katıldı.
Toplantıda konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Fincancı, Sağlık Bakanlığı bütçesinin keyifli ve neşeli grafiklerle sunulduğunu ancak söz konusu grafiklerin ve renkli tabloların bilimsel ölçeklere uygun tablolar olmadığını belirtti.
BÜTÇENİN YANLIZCA YÜZDE 6’SI SAĞLIĞA AYRILDI
Fincancı’nın ardından açıklama yapan TTB Merkez Konseyi İkinci Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten, bütçenin toplumun sağlığını direkt olarak ilgilendirdiğini, özellikle son 20 yılda kaynağın toplanması ve paylaşımında adil davranılmamasından kaynaklı toplumsal eşitsizliklerin arttığı ve toplum sağlığının olumsuz etkilendiğini kaydetti. Ökten, merkezi yönetim bütçe toplamının 2024 yılı için 11 trilyon 89 milyar 37 milyon 425 bin TL olarak teklif edildiğini, teklif edilen miktarın yalnızca yüzde 6,6’sının Sağlık Bakanlığı bütçesi için ayrıldığını söyledi.
‘SAĞLIK BÜTÇESİNDE BİR ARTIŞ YOK’
Ökten, Sağlık Bakanlığı bütçesinin Türk lirası üzerinden yüzde 56 oranında artmış gibi göründüğünü, ancak bütçeye döviz kurları açısından bakıldığında aslında bir artışın söz konusu olmadığını kaydederek, “Bütçenin 91 milyar 824 milyon 805 bin TL’si Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılan pay, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden 2,4 kat, Göç İdaresi Başkanlığı bütçesinden de 4,2 kat, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin yarısı ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin ise sekizde birinden daha fazladır. Bütçe kaynakları öncelikle devletin laik ve sosyal nitelikleri için ayrılmalı ve kullanılmalıdır” dedi.
Ökten, Sağlık Bakanlığı’nın 2024 yılı bütçesinin yüzde 71,5’inin “tedavi edici sağlık” hizmetleri için, yüzde 28,5’inin “koruyucu sağlık hizmetleri” için ayrıldığının görüldüğü ifade ederek, “Bilimsel bilgiler ışığında yapılacak planlamada önceliğin ‘koruyucu sağlık’ hizmetlerine verilmesi ve hem toplumun sağlığının geliştirilmesi hem de korunmasının öncelikli olması gerekmektedir. Tedavi edici ve koruyucu sağlık hizmet oranlarına ayrılan bütçe tersine çevrilmediği sürece sağlıklı bir toplum yaratmak mümkün olmayacaktır” diye konuştu.
SAĞLIK HİZMETİ HARCAMALARI ÖNEMLİ ORANDA DÜŞTÜ
Ülke genelindeki toplam harcamalar içinde sağlık hizmetleri için gerçekleşen harcamaların payının da önemli oranda azaldığını kaydeden Ökten, şunları söyledi: “Nitekim, TÜİK tarafından 7 Aralık 2023 tarihinde yayımlanan ‘Sağlık Harcamaları İstatistikleri 2022’ verilerine göre, toplam sağlık harcamalarının gayri safi yurtiçi gelir (GSYG) içindeki payı yüzde 4,0’e düşmüştür. Oysa, bu orantı 2019 yılında bile yüzde 4,7 idi. Pandeminin ilk yılında (2020) yüzde 5,0 olarak gerçekleşirken, 2021 yılında da yüzde 4,9 olarak gerçekleşmişti. Özetle, 2022 yılında sağlık harcamalarının GSYG içindeki payı 2019 yılına göre yüzde15, 2020 yılına göre yüzde 20 ve 2021 yılına göre de yüzde 18 oranında azalmıştır. Tek başına bu veriler bile iktidarın sağlık hizmetlerini ne kadar önemsediğini, öncelediğini ortaya koyması açısından yeterlidir. Bununla birlikte, toplam sağlık harcamalarının yüzde 73’ü hane halkları tarafından gerçekleştirilirken, devletin payı yüzde 27’nin bile altındadır.”
BÜTÇEYE İLİŞKİN UYARILAR
Ökten, bu durumun kabul edilemez olduğunu aktararak, 2024 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’ne ilişkin daha önce yaptıkları uyarıları şöyle sıraladı:
*Oluşumundan her harcamasına kadar tüm aşamalarda toplumun denetleyebildiği bir bütçe hazırlanmalıdır.
*Sağlık Bakanlığı Bütçesi, genel bütçenin en az yüzde 15’i olmalıdır. Bütçe kaynakları, devletin laik ve sosyal nitelikleri öncelikli olarak kullanılmalıdır.
*Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hane halkları harcamalarının payı azaltılmalıdır. Katkı-katılım, ilave ücret gibi hiçbir ad altında halktan sağlık hizmetleri için ücret alınmamalıdır.
*Bütçe oluşturulurken çalışanlar ciddi miktarda vergilerle ezilmemeli, vergiler asıl olarak özel sermayeden karşılanmalıdır.
*Hem sağlık sisteminde hem de sağlık sisteminin yürütüleceği bütçede koruyucu sağlık hizmetleri öncelenmelidir. HPV ve grip gibi aşılar da dahil tüm aşılar parasız olmalıdır.
*Kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, birbirinden kopartılmadan Sağlık Bakanlığı tarafından kamusal olarak sunulmalıdır.
*Toplum sağlığının öncelendiği, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetinin yaşam ve üretim alanlarında bir arada sunulduğu bir sağlık sisteminde tedavi edici hizmetler de etkin, kamusal sağlık kurumları tarafından verilmelidir. Şehir hastaneleri modeli tedavi edici sağlığa ayrılan bütçenin önemli bölümünün özel sermayeye kaynak aktarımıdır ve vazgeçilmelidir.
*Tüm emekçiler, insanca yaşayabilecekleri çalışma koşullarında hak ettikleri güvenceli ücreti almalıdır. Sağlık emekçilerine ek ödeme, teşvik vb. adlarla yapılan, ekip anlayışını bozan, rekabet oluşturan ve çalışma barışını bozan ödeme yöntemi yerine yoksulluk sınırının üzerinde, tek kalemde, tamamı emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret ödenmesine başlanmalıdır.
*COVID-19 pandemisinde ve en son Şubat Maraş ve Hatay merkezli depremlerde gördüğümüz gibi sağlık sistemleri çökme aşamasına gelmiştir. Yaşanması muhtemel yeni salgınlara ve beklenen afetlere karşı da bütçe kalemi oluşturulmalıdır.
*Sağlık hizmetlerinin üretilmesi planlanması ve sunulmasının tüm aşamalarında sağlık emekçileri ve tüm sağlık örgütleri karar alma süreçlerine dahil edilmelidir.”