AMED - MA'nın tutsak editörü Sedat Yılmaz, iddianamedeki iddiaları tek tek yanıtlayarak, "Kürt gazeteci olduğum için, Kürt basınında çalıştığım için bugün buradayım ve 8 aydır tutukluyum. Hem de kanıtsız bir şekilde” dedi.
Ankara merkezli bir soruşturma kapsamında 29 Nisan’da Amed’te gözaltına alınan ve 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Sedat Yılmaz’ın “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt kurmak ve yönetmek” iddialarıyla yargılandığı davanın ilk duruşması başladı. Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), DİSK Basın-İş, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Medya ve Hukuk Araştırmaları Derneği’nden (MLSA) çok sayıda gazetecinin yanı sıra ailesi ve meslektaşları katıldı. Yine kentte bulunan sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri de duruşmaya katıldı. Sincan 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutsak olan Yılmaz, duruşma salonunda hazır edildi.
Duruşma, tanıkların dinleneceği Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi'nin (SEGBİS) bozuk olması nedeniyle gecikmeli başladı. Kimlik tespitinin ardından Yılmaz savunmasına başladı. Yılmaz, savunmasında Kürt gazeteci olmasından kaynaklı yargılandığına işaret ederek, iddianamedeki iddiaları tek tek yanıtladı.
İDDİALARI YANITLADI
Tutuklanması üzerinden yaklaşık 8 ay geçtiğine dikkati çeken Yılmaz, 23 yıldır gazeteci olduğunu, Soma ve Zonguldak'taki maden işcilerinden Tekel ve Şişecam direnişlerine kadar birçok haberi takip ettiğini söyledi. Yılmaz, en son deprem bölgesindeki gelişmeleri kamuoyuna duyurduğunu söyledi.
Yılmaz, iddianamenin "Ulaş" adlı gizli tanığa ait olduğu ileri sürülen ifadelere dayandırıldığına dikkati çeken Yılmaz, "Ulaş" 2020'de ifade verdiğini ve kendisi hakkında ise 2021'de soruşturma başlatıldığını kaydetti. Yılmaz, aradan bir yıl geçtikten sonra 2022'de başka gizli tanık olan “K8C4B3LIT5”un birçok kişi ve kendisi hakkında ifade verdiğini söyledi. Yılmaz, söz konusu ifadeler sonrası da gözaltına alınmadığına işaret ederek, "Her ne oluyorsa tam bir yıl geçtikten sonra, yani 2023 yılında, bir gece yarısı ikamet adresime yapılan polis baskınıyla, 13 yaşındaki bir kız çocuğunu yalnız bırakacak şekilde, eşimle birlikte gözaltına alınıp, tutuklanıyorum" dedi.
AMERİKAN BİLDİRGESİ'Nİ HATIRLATTI
1776'da yayımlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde yer alan "Bütün insanlar özgür doğar ve özgür yaşarlar; devlet ancak bu özgürlükleri korumak ve bunlardan herkesin eşit derecede yararlanmasını sağlamak için vardır. Bu özgürlüklere ilişen devlet, kendi varlık nedenini yitirir" ifadelerini hatırlatan Yılmaz, söz konusu değerin demokratik yönetimlerin pusulası olduğunu kaydetti. Yılmaz, bu bildirge sayesinde demokratik devletlerin yurttaşların seyahat, iletişim, konaklama, eğitim, sağlık, barınma, düşünce, düşünceyi yayma ile basın ve ifade özgürlüğünü yasal güvenceler altına aldığını dile getirdi.
‘İNSAN BOZULDU MU?'
Yargıtay'ın eski başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk'un 8 Kasım 2023'te yayımlanan makalesine (Dünden Cumhuriyete aktarılan) değinen Yılmaz, makalede yalan söyleyen insanlara dair önemli bir hukuki tartışma yürütüldüğünü kaydetti. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Mahur beste" romanından bir alıntı yaptığını dile getiren Yılmaz, "Ben de hakkımdaki iddianamenin dayanağı olan gizli tanıklara ilişkin bu alıntıyı aktarmayı elzem buluyorum; '‘(...) oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? İnsan bozulursa, insan kalmaz (zira) bir medeniyet, insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun şimdi derdin büyüklügünü? Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.’ Maalesef bu satırlarda atıf yapılmış karaktere uygun birinin iftiralarına karşı kendimi savunmak zorunda bırakılıyorum” diye belirtti.
İDDİANAMEYE TEPKİ: UTANÇ VERİCİ
"Keşke iddianameyi hazırlayan savcı bey bir gıdım hukuki süzgeç uygulasaydı” diyen Yılmaz, “Ancak başa gelen çekilir" dedi. Türkiye gibi ülkelerde gazeteciliğin riskli bir meslek olduğunu belirten Yılmaz, "Bir gizli tanığın ifadelerinin hiçbir süzgeçten geçirilmediğini söylüyorum. Bu ülke demokrasisi için utanç vericidir. Biliyorum, salonda hazır bulunan savcının hazırladığı bir dosya değil, ancak dikkatle okunduğunda kendi kendisiyle çelişen ve kendini boşa düşüren bir iddianameden bahsediyorum. Dolayısıyla gizli tanık 'Ulaş’ ne diyor, iddia makamının topladığı deliller ne diyor, bunları tek tek karşılaştırmalı bir şekilde cevaplayacağım” şeklinde konuştu.
İDDİALARI YANITLADI
Yılmaz, gizli tanığın "2000'li yıllardan bugüne kadar KCK Türkiye yapılanması, ideolojik alan merkezine bağlı olarak örgütsel faaliyetler yürütüyor" iddiasına değinerek, 2000'li yıllarda mesleğe başladığının kendi ifadesi olduğunu söyledi. Yılmaz, "Lakin o zamanlar üniversiteyi yeni bitirmiş, henüz stajyer bir muhabirken örgütün basın komitesine sorumlu düzeyde biri yapılmam trajikomik. Bahsettiği sorumluluk düzeyi neymiş bari ona da açıklık getirseydi, neden açıklık getirmemiş?" diye sordu.
İddianamede kendisine dair "ANF'de sorumlu düzeyde faaliyet yürütüyor ve bunun SGK kayıtlarıyla örtüşüyor" şeklinde iddialar bulunduğunu aktaran Yılmaz, SGK kayıtlarında böyle bir bilginin olmadığını söyledi. ANF'nin Türkiye'de yayın yapmadığını savcının dahi söylediğini belirten Yılmaz, gazeteci Hüseyin Aykol'un tutuklanması ile ilgili ANF'de geçen "Hüseyin Aykol u'n tutuklanmasına tepki yağdı" başlık haberde yer alan demecinin, ANF'de çalışılıyormuş gibi sunulduğunu söyledi.
'PROPAGANDA AMAÇLI HABERLERİ SUNUN'
Gizli tanık Ulaş'ın "Uzun yıllar örgüt adına propaganda amaçlı haber yaptı" iddiasını yanıtlayan Yılmaz, "Peki ama hangi haberimden bahsediyor? Ben dosyada göremedim. İddia makamı propaganda amaçlı bazı haberleri sunabilir mi? Ona göre savunma yapacağım. Böyle bir haber olmadığı içindir ki dosyaya delil olarak sunulamamıştır" dedi.
'GİTMEDİM, GÖRMEDİM, BİLMİYORUM'
Tanık "Ulaş"ın "Irak'ın kuzeyinde yer alan Xakurke'ye giderek Mustafa Karasu ile toplantılar aldığı" iddiasını yalanlayan Yılmaz, "Duyanda sanır ki İstanbul'a gidip, geliyorum" dedi. Hangi tarihte gittiğinin söylenmesi halinde o gün nerede olduğunu saati saatine kanıtlayabileceğini vurgulayan Yılmaz, "Açık ve samimi bir şekilde belirteyim bahsi geçen yere hayatımda hiç gitmedim, görmedim, bilmiyorum" dedi.
'HAK VE HAKKANİYETE ODAKLANDIM'
Tanık'ın "Örgütsel talimat aldığı" ve "basın komitesinde başarılı işler yaptığı için herhangi bir PKK kadrosundan daha kıymetli olarak görülüyor" iddialarına cevap veren Yılmaz, nasıl bir örgütsel başarı olduğunun da iddianamede yer almadığını belirtti. İyi bir gazeteci olduğunu ve 23 yıldır da gazetecilik için sendikal mücadele verdiğini, yaptığı haberlerin ödüle layık görüldüğünü anlatan Yılmaz, "Meslektaşlarım ve kamuoyu tarafından sevilen bir gazeteciyim. Çünkü bugüne kadar çeşitli meslek örgütlerinin eğitim çalışmalarında yüzlerce genç gazeteciye deneyimlerimi aktardım. Ve yaptığım haberlerde ‘çamur at izi kalsın’ diye hareket etmedim, hak ve hakkaniyete odaklandım" diye konuştu.
“K8Ç4B3L1T5” adlı gizli tanığın iddialarına da değinen Yılmaz, MA'da gazetecilik yaptığını, çocuk ve emek alanında haberler yaptığını söyledi. GSM kayıtlarında yapılan aramalara dair iddialara dikkat çeken Yılmaz, 2014 yılında DAİŞ'in Kobanê sınırındaki saldırıları döneminde Suruç'ta bulunmasının "örgüt adına" şeklinde yorumlandığına işaret etti. Yılmaz, SGK kayıtlarına bakıldığında dahi orada gazetecilik faaliyeti yürüttüğünün anlaşılacağını vurguladı.
Otel konaklamaları üzerinden "gizemli hale" getirilen "örgütle iltisaklı" kişinin Yeni Yaşam Gazetesi'nde çalışma arkadaşı olduğunu aktaran Yılmaz, iddia edilen diğer kişilerin kimler olduğunu sordu. Yılmaz, yurt dışı ziyaretlerine dair iddiaların da "bolca yoruma dayalı, tahminler ve varsayımlar" olduğunu kaydetti.
'ROBOSKÎ HALA KANIYOR'
Çalıştığı gazetenin İdari İşler Müdürü tarafından verilen maaş ödemesinin suçlama konusu yapıldığını söyleyen Yılmaz, yine sanal medya hesaplarındaki paylaşımların da suçlama konusu yapılmaya çalışıldığını kaydetti. Twitter hesabında paylaştığı “Roboskî hala kanıyor" paylaşımı nedeniyle "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik" iddiasıyla suçlandığını ifade eden Yılmaz, Roboski'ye birkaç kez giderek, oradaki insanların acılarına tanıklık ettiğini dile getirdi.
Felsefeci Hannah Arendt'in "Gazetecilik, devlete bağlı memurları, kurumlar ve bazen diğer güç merkezlerini, eylemlerinden dolay halka karşı sorumlu tutar. Örneğin, yüz kızartıcı bir suç işleyen bir kamu görevlisinin istifa etmesini veya görevden almasını sağlamak gibi" sözlerini hatırlatan Yılmaz, "Alın işte Roboskî'de de olan bu. 19'u çocuk 34 insan uçaklarla öldürüldü. Dönemin cumhurbaşkanından başbakanına, bakanlarından genelkurmayına kadar tüm toplum bunun yanlış, hatalı olduğunu kabul etti. Devlet adına özür dilendi, hata kabul edildi, devlet erkânı aileleri ziyaret etti, hatta tazminat ödendi. Ancak bir sorun var, onarıcı bir adalet yerini bulmadı, o aileler hala adalet önüne çıkarılacak, yargılanacak birilerini bekliyor. İşte kanayan şey budur. Bu paylaşımın neresi ‘kin ve düşmanlık’” diye sordu.
MUMCU'NUN YAZISI
Savunmasını Uğur Mumcu'nun 13 Kasım 1992'de yazdığı yazıdaki "(..) Örneğin Kürt sorunu... Kürt sorunu, geniş araştırmalar gerektiren bir konudur. Bu sorunu, tek bir olay ve tek bir görüntüden yola çıkarak yorumlayamazsınız. Olayın yakın tarih içinde bulunan nedenlerini bilmeden bugünkü olaylar yorumlanamaz. PKK'nin yayın organları okunmadan ne 'Nevruz olayı' anlaşılır ne 'Şırnak olayları ne de Kuzey Irak'ta bugün yaşanan gerçekler" sözleriyle sürdüren Yılmaz, 31 yıl önceki noktadan ileriye gidilmediğini söyledi. Yılmaz, "Ben bu yazının üzerine ek bir savunma yapmayacağım. Çünkü bu bir gazetecinin bakışıdır ve doğrudur" dedi.
'YÜZ TAVŞAN BİR AT ETMEZ, YÜZ KUŞKU BİR DELİL ETMEZ'
İddianamedeki "düşünülmüştür, değerlendirilmiştir" ifadelerine değinen Yılmaz, "Dostoyevski'nin ünlü 'Suç ve Ceza' eserinde 'Soruşturma savcısı, işlenen cinayetin failini karşısına oturtuyor ve her şeyi biliyor, yüzde 100 emin olmasına rağmen zanlıya diyor ki; Soruşturmanın sonucunu matematik bir kesinlikle görmek isterim. Bulacağım deliller iki kere iki dört eder gibi kesin apaçık ve tartışmasız olmalı. Diyaloğun sonunda bir İngiliz sözüne atıf yapılıyor. Söz su: 'Yüz tavşan bir at etmez, yüz kuşku bir delil etmez. Benimle ilgili bu dosya cezalandırma niyetli ve yoruma dayalıdır. Doğrudan tek bir kanıt yoktur. Ancak bolca atıf vardır. Vicdanen, hukuken ve ahlaken bu dosya beraat ile tahliyemi ortaya koymaktadır. Çünkü eşyanın tabiatı gibi insanların da sınırları vardır. Tıpkı bir demir parçasına hangi işlemi yaparsanız yapın, altına dönüştüremezsiniz. Sizi temin ederim, benden de örgüt yöneticisi, üyesi ve kadrosu çıkmaz" ifadelerini kullandı.
CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA VAR OLAN 3 ÇİZGİ
Cumhuriyet dönemindekİ sansür ve gazetecilere dönük baskıları sıralayan Yılmaz, "Takrir-i Sukun Kanunu'na dayanan hükümet, 6 gazeteyi birden kapatıyor. Yasanın kendisi, kapsamı ve sonuçları itibariyle Kürt sorunuyla direkt bağlantılıdır. O günden bu yana iflah olunmaz bir şekilde basın ve ifade özgürlüğü sürekli baskı altında tutulmuştur. Cumhuriyet döneminde, Türkiye basınında iki çizgi olageldi. Bu çizgilerden biri 'Sefa sürenler', diğeri 'cefa çekenler'dir. Sefa sürenler ekolü, Necip Fazıl Kısakürek ve Peyami Safa şahsında şekillenir ve bugünkü uzantısı basının yüzde 95'ini elinde tutan hükümetin etrafında toplanmıştır. 'Cefa çekenler' ise, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin şahsında somutlaşır ve paylarına hapis, sürgün, sansür, baskı, hata faili meçhul cinayetler düştü. Bu çizgi 90'lı yıllarda çatallaşıyor ve Musa Anter şahsında ifade edilen üçüncü bir çizgi olarak Kürt basını doğuyor. Devlet kaynaklı şiddet artık yönünü daha çok bu üçüncü çizgiye yönlendiriyor. 90'lardan bu yana Kürtler ortalama 60 gazete çıkardı, gazete binaları bombalandı, 50'nin üzerinde muhabir ve dağıtımcı öldürüldü, yüzlerce yıl hapis, sürgün de cabası. Bu ikinci ve üçüncü çizgi, bugün iktidar dışı kalmış yüzde 5'in içinde direniyor. Ben de bu yüzde 5'in içinde olan muhalif bir gazeteciyim. Evet, Kürt olduğum için, Kürt bir gazeteci olduğum için, Kürt basınında çalıştığım için bugün buradayım. 8 aydır tutukluyum, hem de kanıtsız bir şekilde. Tüm her şeye rağmen heyetinizin, basın ve ifade özgürlüğünü koruyacağına dair inancımı korumak istiyorum."