ŞIRNEX - Cizîr'de birçok aile, üzerinden 8 yıl geçen sokağa çıkma yasağı döneminde kaybettikleri yakınlarının akıbetini öğrenmek mücadele veriyor.
Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde 14 Aralık 2015’te ilan edilen ve 79 gün süren sokağa çıkma yasağının üzerinden 8 yıl geçti. 79 gün boyunca devam eden yasak sürecindeki saldırılarda, aralarında çocuklar ve yaşlıların da olduğu 288 kişi hayatını kaybetti. Bu kişilerden 177’si, Cûdî mahallesinde mahsur kaldıkları evlerin bodrum katlarında ağır silahlarla yapılan saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen halen cenazelerine ulaşamayan aileler bulunuyor.
Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybedenlerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin (MEBYA-DER) verilerine göre; Feride Yıldız, Mardin Çelebi, Hacer Aslan, Osman Gökhan, Hüseyin Derviş, Servet Aslan, İdris Susin, Ali Aslan, Cemal Pürlek, Emrah Aşkan, Sercan Uğan, Mustafa Keçanlu, Emrah Aşkın ve Sakine Durmiş’in akıbetleri halen belirsiz. Ancak bu isimlerden çoğunun yasak döneminde hayatını kaybettiği belirtiliyor.
İKİ ÇOCUĞUNU VE BİR KARDEŞİNİ KAYBETTİ
Hizne Arslan da kızını arayan annelerden birisi. Anne Arslan, çocuk yaşlarda ailesiyle birlikte yaşadığı Gabar Dağı’ndaki Deşta Lala köyünün 1990'lı yıllarda yakılması sonrası artan baskılar üzerine Cizîr'e bağlı Çemkûrk (Nur) mahallesine yerleşti. 7 çocuğu ve eşiyle birlikte Çemkûrk mahallesinde yaşayan Arslan, yasak döneminde kızı Hacer ve oğlu Mehmet Sait ile kardeşi Mehmet Selim Turay'ı kaybetti. Anne Arslan, evli ve çocuklu kardeşi ile oğlunun cansız bedenlerini toprağa verdi. Ancak yıllardır 19 yaşındaki kızından haber alamıyor.
Kızının Cizîr Belediyesi’ne bağlı Bişeng Sağlık Kabini'nde çalıştığını belirten Arslan, yasaklar döneminde evlerinin yıkılması nedeniyle aynı mahalledeki yakınlarının yanına yerleştiklerini anlattı. Kızı ile en son yasakların 35’inci gününde konuştuğunu aktaran anne Arslan, o günden sonra bir daha kızından haber alamadığını ifade etti.
Arslan, kızının akıbetini sorarken kardeşinin hayatını kaybettiğini öğrendiğini aktararak, "Kardeşimin şehadet haberini alınca fenalaştım. Beni hastaneye kaldırdılar. Hastanede hiçbir sivilin olmadığını gördüm. Sadece özel harekat polisleri ve DAİŞ’e benzer değişik tipte insanlar vardı. Gece yarısına kadar orada kaldım. O zaman bodrumlarda bulunan yaralıların getirileceği söylendi. Ben de bir umut çocuklarımı görürüm diye bekledim. Kimse getirilmedi. Kardeşimin cenazesini almak için günlerce mücadele ettim. En sonunda cenazemizi bulduk. Ambulansla mezarlığa götürecektik, fakat polis kimsenin cenazeye katılmasına izin vermedi. Sadece ben ve kuzenim cenazeyi defnetti" diye kaydetti.
KIZINI ARARKEN OĞLUNUN CENAZESİNİ BULDU
Yasak sürecinde yas tutamadıklarını ve taziye kuramadıklarını kaydeden Arslan, mahsur kaldıkları bodrumlara dönük saldırılarda hayatını kaybedenlerin isimleri televizyonda okunurken kızının isminin de okunduğunu aktardı. Arslan, sonrasında Mêrdîn’e giderek kan örneği verdiğine işaret ederek, "2 hafta sonra beni aradılar ve bir cenazemizin Riha’da olduğunu söylediler. Hemen Riha’ya gittik. Kızım Hacer’in cenazesini beklerken oğlumun cenazesi çıktı" dedi.
8 YILDIR KIZININ YASINI TUTAMADI
Sonrasında kızı için yeniden kan örneği verdiğini aktaran anne Arslan, "Bir süre sonra eve yazı geldi. Gelen yazıda kızımın cenazesinin olmadığını söylediler. Aradan 8 yıl geçti. Ne kızımın yasını tutabildim ne de taziyesini kurdum. Sadece benim değil, çok sayıda aile evlatlarının cenazesini alamadı. Bodrumların da içinde olduğu mahalledeki bütün yapılar yıkıldı ve molozlar Dicle Nehri’nin kenarına döküldü. Molozlar döküldüğü zaman insan uzuvları içinden çıkıyordu. Cenazeleri verilmeyen kişilerin cenazelerinin de o molozlarla oraya atıldığını düşünüyoruz. Sonra orayı park yaptılar. Belki de kızımın cenazesini öyle yok ettiler" ifadelerini kullandı.
‘CENAZELERLE AİLELERİ TESLİM ALAMAZLAR’
Kızı hayatını kaybetmişse cenazesinin kendisine verilmesini isteyen Arslan, şunları söyledi: "İnsanların cenazelerini kutulara koyup ailelerine gönderiyorlar. Sadece ailelerin yaralarının daha da ağırlaşması için bunu yapıyorlar. Ben bir anne olarak asla geri adım atmam. Çocuklarımın mücadelesinden geri durmam. Bedenimde bir damla kan akana kadar evlatlarımın ve onların arkadaşlarının yoluna bağlı kalacağım. Çocuklarım bu mücadelenin ne ilkleriydi ne de sonlarıdır. Onlarla başım diktir. ‘Cenazeleri vermedik, aileleri kırdık’ diyerek aileleri teslim alacaklarını düşünmesinler."
Akıbeti belirsiz olanlardan birisi de 7 çocuk babası Osman Gökhan. Eşi Taybet Gökhan (45), “Eşim yasağın ilk gününde evden gitti ve bir daha gelmedi. Aradan 8 yıl geçti ama bir daha gelmedi. Buna rağmen devlet hala gelip onu bize soruyor" dedi.
ÇOCUKLARI BABALARINI ARIYOR
Yasak sürecinde bazı tanıkların eşinin öldürüldüğünü söylediğini paylaşan Gökhan, "Yasaktan sonra başvurmadığımız yer kalmadı. Kan verdik ama bir sonuç çıkmadı. Eşim gittikten sonra her gün evimiz basılıyordu. Çocuklarıma silah doğrultup, ‘hepsini tarayacağım, babanızı getirin’ diyorlardı. Bu zulümdür. Çocuklarım, ‘Keşke babamızdan bir parça kalsaydı. Bir mezarı olsaydı’ diyorlar. En azından mezarının nerede olduğunu bilseydik bu kadar üzülmezdik. Küçük çocuğum hala babasının kazağına sarılıyor. Babasının kokusunu almaya çalışıyor. Cenazesi olmasa bile asla unutmayız. Yaşadığımız müddetçe davalarına sahip çıkacağız" ifadelerini kullandı.
'BELKİ BİR GÜN GELİR DİYE GÖZÜM KAPIDA’
Oğlu Sercan Uğan’ın (18) akıbetini soran anne Feyruz Uğan da, “Oğlum 8 yıldır yok. Dün gibi her şey gözlerimin önünde. Çok cesaretli ve yiğit bir çocuktu. Halkını çok seviyordu. Hep mutlu ve güler yüzlüydü. Yasaklar başladığı zaman gidip bize erzak aldı. Sonra dışarı çıktı ve o günden sonra bir daha kendisinden haber alamadık" dedi.
Kan örneği vermelerine rağmen henüz bir sonuç alamadıklarını ifade eden anne Uğan, "Bütün uğraşlara rağmen ne yaşadığına ne de öldüğüne dair bir bilgi edinemedim. Hala yaşadığını umut ediyorum. Gözüm hep kapıda. Belki bir gün çıkıp gelir. Umudum ve inancım diridir. Hep yaşadığına dair bir hissiyat var içimde” şeklinde konuştu.
MA / Ömer Akın