AMED - KDP asayişinin alıkoyduğu ve 48 gündür haber alınamayan gazeteci Süleyman Ahmet'in serbest bırakılmasını isteyen DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, “Uluslararası basın meslek örgütleri bu konuda duyarlılık göstermeli" dedi.
Ailesini ziyaret etmek üzere için gittiği Kuzey ve Doğu Suriye’den 25 Ekim günü Başûrê Kurdistan’a dönerken Pêşxabûr (Sêmalka) Sınır Kapısı’nda KDP güçleri tarafından alıkonulan Rojnews’in Arapça servisi editörü Süleyman Ahmet’ten 48 gündür haber alınamıyor. Avukatlarından Neriman Ahmet, alıkonulmasından 6 gün sonra Ahmet’in gazetecilikle alakasının olmadığını öne süren Duhok Asayişi’nin soruşturmanın devam ettiği gerekçesiyle müvekkilleriyle görüşmelerini engellediğini ve dosyanın KDP’nin istihbarat kurumu Parastin’in kontrolünde olduğunu öğrendiklerini söyledi. Avukatlar tarafından oluşturulan Süleyman Ahmet’i Savunma Grubu, şu ana kadar 10’u aşkın başvuruda bulunmasına rağmen Ahmet ile görüştürülmedikleri gibi KDP yetkileri tarafından hiçbir bilgi de paylaşılmadı.
Ahmet ile birlikte bölgedeki Özgür Basın çalışanı gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama ve baskı tekrar gündeme geldi. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) bir dönem Hewlêr Temsilciliği’ni yapan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, gazeteci Ahmet’in durumunu değerlendirdi.
KDP’NİN 'ÖZGÜR BASIN' FOBİSİ
Başûr Kurdistan yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilere dikkat çeken Altan, KDP’nin egemen sistemi benimsediğini söyledi. KDP'nin düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne dönük ihlalleri artıran bir sistem oluşturduğunu dile getiren Altan, bölgede bulunduğu dönem de mesleğini icra etmek için yoğun bir çaba içerisine girdiğini kaydetti. Basın özgürlüğünün olmadığı ve gazetecilerin rahat çalışamadığı Türkiye’den daha beter bir sistemle karşılaştığını dile getiren Altan, bölgedeki ekonomik ve siyasi atmosfere bakıldığında KDP’nin kurmak istediği sistemle gazetecilere yönelik baskıların birbiriyle bağlantılı olduğunu belirtti.
KDP’ye muhalefet eden, usulsüzlükleri teşhir çabasında olan gazetecilerin hedef alındığını söyleyen Altan, “Sistem güdümünde olmayan medya organları, ajanslar ve gazeteler neredeyse çalışamaz hale getirildi. Kapatılanlar oldu, baskıya maruz kalanlar oldu. DİHA'nın bürosu da vardı. Türkiye'de bile DİHA'nın bürolarının basılıp, kapatma girişiminin olmadığı bir dönemde KDP bunu gerçekleştirdi. Sonrasında gazeteci cinayetleri başladı. 2008'de başladı bu katliamlar ve sonrasında devam etti. Failleri halen ortaya çıkarılmayan Nagihan Akarsel olayı var. Türkiye, KDP'nin verdiği destekle bunu yaptı" diye belirtti.
‘AHMET’İN GAZETECİLİĞİNE HERKES TANIK’
Alıkonulan Süleyman Ahmet olayının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Altan, “Türkiye rejimi rahatlıkla bir gazeteciyi gözaltına alıp, tutuklayıp onu 'terörist', illegal olarak lanse edebiliyor. Örgüt üyeliğinden cezalandırabiliyor. KDP de Türkiye’deki yönetim biçimi gibi bunu yapmaya çalışıyor. Süleyman Ahmet için 'gazetecilikle ilgisi yoktur' gibi açıklama yapıldı. Oysaki Süleyman Ahmet'in gazeteciliğine herkes tanıktır. Orada yaptığı çalışma ve haberler ortada. Gazetecilik faaliyetleri ortadadır” ifadelerini kullandı.
GAZETECİLER NEDEN BASKI ALTINDA?
Bölgede olup bitenlerin kamuoyuna yansıtılmasının istenmediğini söyleyen Altan, şöyle dedi: “Güney Kurdistan'da yaşanan sorunların hem Kürt hem dünya kamuoyunda bilinmesi istenmediği içinde gazeteciler baskı altına alınıyor. Düşünce ve ifadesini açıklamak isteyenler bir şekilde etkisiz hale getirilmek isteniyor. Bunun bir örneği de Süleyman Ahmet olayıdır. Yine orada yaşamını yitiren, cezaevinde bulunan, haklarında soruşturma ve davalar açılan arkadaşlarımız bunun örneğidir. Muhalif sesin çıkması, muhalefetin örgütlenmesi istenmiyor. Bu da demokratik sistem oluşumunun önüne geçiyor. Kürtler yüzyıllar boyu baskıcı rejimlerden çok çekti. Faşizan yönetimler Kürdü baskı altına alıp, sesinin çıkmasını istemiyorlar. Şimdi orada güya Kürtlerden müteşekkil bir yönetimden veya Kürt siyasi partilerinden müteşekkil bir yönetimden bahsediyoruz ancak benzer bir uygulama ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu da aslında Kürdün olması gerektiği yeri net bir şekilde ortaya koyuyor. Hem gazeteci olarak hem de Kürtler olarak bunu kabul etmiyoruz."
MESLEK ÖRGÜTLERİNE ÇAĞRI
Gazetecilerin mesleklerini icra edebilmeleri için gerekli ortamın sağlanması çağrısı yapan Altan, "Bugün birçok ajans, televizyon ve gazete rahat çalışma ortamı bulamamaktadır. Örneğin KDP'nin hakimiyet altında olan Hewlêr'e, Duhok'a, Zaxo'ya gidip çalışma yürütememekteler. KDP peşmergelerinin yönetimi altında olan alanlarda gazeteciler, ajan muamelesi görüyor ve çalışma yapmaları engelleniyor. Bu kabul edilebilecek bir şey değildir. Kurdistan'ın her alanında gazetecilerin rahat çalışma ortamının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun içinde bir an evvel Süleyman Ahmet'in serbest bırakılması, oradaki gazetecilerin rahat çalışma ortamına kavuşması, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması çağrısında bulunuyoruz. Süleyman Ahmet'in bulunmasına dönük var olan çağrılara destek verilmeli, seslerine ses katmalıdır. Uluslararası basın meslek örgütleri de bu konuda duyarlılık göstermelidir” ifadelerini kullandı.
MA / Müjdat Can