İSTANBUL - İmralı tecridine karşı 86 gün açlık grevinde kalan MATUHAY-DER 1. Bölge Eşsözcüsü Sebat Karul, tecridin topyekun bir direnişle kalkacağını vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması amacıyla 10 Ekim’de “Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” şiarıyla başlayan uluslararası kampanya devam ediyor. PKK Liderine dönük İmralı’da devreye konulan haber alınamama haline karşı cezaevlerinde bulunan binlerce tutsak, kampanya kapsamında 27 Kasım’da açlık grevi eylemi başlattı.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemine cezaevinde katılan Marmara Tutuklu ve Hükümlüleriyle Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Birinci Bölge Eşsözcüsü Sebat Karul, 14’üncü gününe giren açlık grevi eylemi eylemi ve tutsakların taleplerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
MATUHAY-DER 1. Bölge Eşsözcüsü Sebat Karul
86 GÜN AÇLIK GREVİNDE KALDI
O dönem Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan ve 86 gün açlık grevinde kalan Karul, 2017 yılında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sancaktepe ilçesinde seçim çalışmaları yürüttüğünü ve ilçe binasına polis tarafından yapılan baskın sonucunda 16 arkadaşıyla birlikte gözaltına alındığını belirtti. “Örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan ve 1 buçuk yıl hapis cezası verilen Karul, 1 Mart 2018 tarihinde açlık grevine girdiğini ve Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği mesaj sonucu eylemlerini sonlandırdıklarını hatırlattı.
‘DIŞARIDAN GELEN BİR SES MORAL OLUYOR’
Açlık grevlerinde maneviyat önemine vurgu yapan Karul, bu temelde dışarıdan gelecek olan bir sesin tutsaklar açısından çok önemli olduğunu söyled. Açlık grevi eyleminde olduğu süreçte cezaevinin tutsaklara dönük tutumuna değinen Karul, Türkiye cezaevlerinin açlık grevleri konusunda “sınıfta” kaldığını dile getirdi. Karul, sözlerini şöyle sürdürdü: “Açlık grevinde ilk süreçlerde şeker ve limon hiçbir şekilde verilmezdi, biz kendi imkânlarımızla almak istediğimizde ise ‘kantinde yok’ denilerek verilmiyordu. Yine sağlık açısından kendi tüzükleri gereği sabah akşam tansiyon ölçümleri, kilo kayıplarına dair periyodik olarak yapılması gereken kontroller yapılmadı. B12 vitaminleri verilmiyordu. Sabahları gelip şeker ölçümü yapıyorlardı ve çekip gidiyorlardı. Ölüme terk ediyorlar. Bedenini açlık grevine yatıran bir kişinin mücadeleye inancı, umudu büyükse, vücut fonksiyonlarının yavaşlaması çok da fazla etkilemiyor. Çünkü bir amaç ediniyorsun ve o doğrultuda hareket ediyorsun. Bu anlamda dışarda gelen en küçük bir ses, çok büyük önem taşıyor. Sivil toplum kuruluşları, hak örgütleri, ailelerin bu eylemlere güç ve destek olması, cezaevlerinde ciddi anlamda pozitif bir etki yaratıyor. Dışarda çıkan her ses içeriye moral, motivasyon ve umut oluyor.”
‘TECRİT TOPYEKUN MÜCADELEYLE KIRILIR’
Türkiye genelinde 104, Marmara bölgesinde ise 12 cezaevinde tutsakların açlık grevinde olduğunu aktaran Karul, “Cezaevinde başka bir alternatif yok, eğer bir şeye inanıyorsan, orada yapacağın en büyük eylem kendi bedenini açlığa yatırmaktır. Sağlığa, eğitime ve gıdaya ulaşmanın bu kadar sınırlı olduğu cezaevlerinde böyle bir eylem yapmak çok anlamlıdır. Bunu bir bilince çıkarmak lazım. Duygu ve inanç büyüdükçe, kişinin bireysel kaygıları küçülüyor. Bu duygunun ve inancın büyütülmesi için de cezaevlerinde böyle bir hamle başlatıldı. Tecridi kırmak ancak topyekûn bir mücadeleyle mümkündür” dedi.
‘KÜRT HALKININ İRADESİ TECRİT ALTINDA’
Tutsakların talebinin meşru olduğunun altını çizen Karul, tecridin bir “insanlık suçu” olduğunu belirtti. Karul, Abdullah Öcalan'dan 33 aydır haber alınamadığını anımsatarak, tecrit politikalarının bir hak ihlali olmasının yanı sıra, Kürt sorunuyla bağlantılı olduğuna dikkat çekti. Karul, Kürt halkının Abdullah Öcalan'ı bir önder olarak gördüğünü vurguladı. “İmralı'da tecrit altına alınan Kürt halkının iradesidir” diyen Karul, “Kürt halkının yıllardır verdiği mücadele, Sayın Öcalan şahsında İmralı'da bastırılmak isteniyor. Kürt halkı bu olaya böyle bakıyor” diye belirtti.
Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit politikalarının Türkiye ve Kurdistan’da bulunan bütün cezaevlerine sirayet ettiğini dile getiren Karul, tüm toplumun tecrit altında olduğunu belirtti.
DEMOKRATİK MODERNİTE PARADİGMASI
Abdullah Öcalan’ın Demokratik Modernite paradigmasının tüm dünyaya bir alternatif sunduğunu ifade eden Karul, “Üçüncü Yol” fikriyatının dünyadaki ezilen ve ötekileştirilen tüm kesimlerin bu düşünce etrafında birleştirdiğini söyledi. Karul, Abdullah Öcalan’ın sadece Kürt halkı için değil, bütün halklar için mücadele ettiğini belirtti.
‘CPT TÜRKİYE’YLE ORTAK HAREKET EDİYOR’
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya gerçekleştirdiği ziyaret sonrası raporunu açıklamadığını hatırlatan Karul, Abdullah Öcalan’ın sağlık ve yaşam koşullarından endişe duyduklarını belirtti. Karul, CPT’nin Türkiye'yle ortak hareket ettiğini ifade ederek, “CPT uluslararası bir kurum olduğunu söylüyor, eğer öyle ise herkese eşit davranmak zorundadır. Bir ülkenin tutsaklarına iyi, diğer ülkenin tutsaklarına kötü davranmak gibi bir hakkı yok. CPT eğer İmralı’ya dair hazırladığı raporu yayınlamıyorsa, Türkiye'yle birlikte hareket ediyor. Devletlerarası bir anlaşma söz konusu, başka bir açıklaması yok” şeklinde konuştu.
KAMUOYUNA DUYARLILIK ÇAĞRISI
Cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine duyarlılık çağrısı yapan Karul, sivil toplum örgütleri, siyasi partileri ve hak örgütlerini bu eyleme ses vermeye çağırdı. Karul, şöyle devam etti: “Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki herkes potansiyel bir suçlu sayılıyor. Topyekûn bir direnişle ve ses çıkarmayla cezaevlerindeki tutsakların yanında olduğumuzu, onların mücadelelerini desteklediğimizi haykırmamız lazım.”
MA / Esra Solin Dal