İSTANBUL – Gençlerle bir araya gelen HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Kurdistan’ın göçlerle, fuhuş ve uyuşturucu ile insansızlaştırılmaya çalışıldığına dikkati çekerek, gençlere toprağına, kentlerine sahip çıkma çağrısı yaptı.
Halkaların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Bağcılar İlçe Örgütünde “Gençlik Bulaşması”nda konuştu. Buluşamaya, HEDEP Milletvekilleri Mehmet Zeki İrmez, Kezban Konukçu, İl Eş Başkanları Murat Kalmaz ve Gonca Aygöz, ilçe eşbaşkanlarının yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Buluşmanın gerçekleştiği salona “Selam olsun güneşimize selam olsun zindan direnişine”, “ Vejînek Ciwan”, “Faşizme boyun eğmeyeceğiz işkenceciler hesap verecek” yazılı pankartlar asılırken sık sık “Bijî berxwedana zindana”, “Jın jîyan azadî” sloganları atıldı. Buluşma, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.
Cezaevindeki tutsakları selamlayarak sözlerine başlayan HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, egemenlerin gençlik üzerinde yürüttüğü özel savaş politikalarına dikkati çekti. Egemen güçlerin gençlerden korktuğunu ifade eden Bakırhan, “Amerikalı da korkar, İranlı sistem de korkar. Brezilya ve Arjantinli sistem de korkar. Çünkü gençlik değiştirici dönüştürücüdür. Gençlik umut verir, topluma mücadele aşılar. Gençlik dinmez, durmaz, direnir. Kesinlikle demokratik ve eşitlikçi bir anlayışı hayata geçirinceye kadar bütün bedelleri göze alarak mücadele eder” dedi.
‘KÜRT GENÇELERİNİN MÜCADELESİ ÖRNEK OLDU’
Kürt gençlerinin mücadelesinin dünya devrimci demokratik toplumsal mücadeleye örnek olduğunu dile getiren Bakırhan, “40 yıldır dinmeyen bir mücadele veriyorlar. Bugün burada Bağcılar’da kendi ilçemizde yapacağımız bir etkinlik bile sistemi o kadar rahatsız ediyor, polisi, panzeri, basını, kamerasıyla sanki burada bir şey yapıyormuşuz gibi ablukaya almaya çalışıyorlar. Emin olun, onların burada durması sizin mücadelenizin büyüklüğünden kaynaklıdır. Bizden korkuyorlar, demokrasiden koruyorlar, özgürlükten korkuyorlar. Mazlumların mücadelesinden koruyorlar. Çünkü onlar tekçidirler, gençliği bastırmaya çalışan bir avuç sermayeye hizmet eden tekçi bir anlayışı temsil ediyorlar” diye belirtti.
‘KENTLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM’
İktidarın Kurdistan'ı insansızlaştırmak istediğini vurgulayan Bakırhan, “İstiyorlar ki Kürdistan’da genç kalmasın, Kürt kalmasın. İnancına, davasına, diline sahip çıkan insan kalmasın diyorlar. İşte ben bugün bu salonda umutlandım. Eminim ki gençlerimiz göç yollarında 3-5 kuruş para kazanmak için davasını, topraklarını bırakmayacaktır. Onların bu politikalarına karşı Bitlis’te, Siirt’te ormanına, doğasına sahip çıkacaktır. Cezaevlerinde size umut bağlayan, sizin mücadelenizle birlikte özgürleşeceğini düşünen yoldaşlarımıza umut olmaya devam edeceksiniz. Biz gidersek kim mücadele yürütecek, değerlerimize kim sahip çıkacak. Biz gidersek dilimizi, kültürümüzü kim yaşatacak, bu tekçi zalim sistem karşısında kim direnecek, kim mücadele edecek. Sorularını kendimize daha fazla sorarak daha fazla doğamıza kentimize, mücadelemize ülkemize sahip çıkmaya genç arkadaşları davet ediyorum. Aksi halde sistemin oyunları gerçekleşmiş olur. Kırk yıldır bu mücadeleye diz çökertemeyenler şimdi gençleri göçerterek, Kürdistan coğrafyasına uyuşturucu, fuhuş gibi kriminal işleri devlet eliyle yaygınlaştırılarak bu mücadeleyi boşa çıkarmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.
‘ÖCALAN’IN PARADİGMASINDAN KORKTULAR’
Rojava devrimini gerçekleştiren kadınların fotoğraflarının dünyanın dört bir tarafını süslediğini dile getiren Bakırhan, Rojava Devrimi’ni gençlerin ve kadınların yaptığını belirtti. Rojava Devrimi’ne gençliğin sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin en rahat nefes aldığı dönem 2013 yılında başladı. 2015 yılında bitirdiler. Türkiye’nin nefes aldığı süreçlerden biriydi. Ben de o zaman Siirt’te belediye eşbaşaknıydım. Hiçbir dönem olmadığı kadar geriye dönüşler oluyordu. İnsanlar köyüne dönüyordu. Türkiye’deki Kürt iş insanları o coğrafyada yatırım yapmak istiyorlardı. Hiç olmadığı kadar coğrafya turizme açıldı. Rahat nefes aldı insanlar, huzurlu bir şekilde mutlu şekilde insanlar yaşıyordu. Kimse yaşamını yitirmedi. Ne Türk ne Kürt gençleri toprağın altına girmedi. Cezaevleri hiçbir dönem olmadığı kadar daha az sayıda tutsak barındırıyordu. Ama maalesef barıştan korktular, çözümden kokturlar. Sayın Öcalan’ın demokratik ulus paradigmasından korktular. Yine demokratik cumhuriyet paradigmasından korktular. Ne yaptılar; çözüm sürecini bozdular, rafa kaldırdılar. Buzdolabına kaldırdıklarını, derin dondurucuya kaldırdıklarını söylediler. Size soruyorum? 2013 yılında Sayın Öcalan’la yürütülen müzakere süreci mi daha iyiydi yoksa vahşetin yoksulluğun, yokluğun, kriminal çetelerin söz sahibi olduğu, yaşamış olduğumuz bu umutsuzluk mu daha iyi?”