İZMİR - Eşi Sabri Acar 1992 yılında korucular tarafından katledilen Narenciye Acar (75), çektiği acılar ve yaşadığı zorlukları bir daha kimse yaşamasın diye Barış Annesi olarak yıllardır mücadele veriyor.
Türkiye'de 1990’lı yıllar kolluk güçleri, paramiliter yapılanmalar ve korucular eliyle işlenen ve "faili meçhul” bırakılan cinayetlerin yaşandığı bir dönem oldu. Kürt halkını hedef alan savaş politikalarının bir ayağı olarak işlenen cinayetler karanlıkta bırakılırken, failler de cezasız kaldı.
Karanlıkta bırakılan bu dönemin aydınlatılması ve akan kanın durması için Kürt Anneleri 1996 yılında Barış Anneleri İnisiyatifi’ni kurdu. 15 Kürt annesinin bir araya gelerek kurduğu İnisiyatif’te yer alanlar, beyaz tülbentleri ile savaşa karşı barış mücadelesi verdi. Yıllar içerisinde büyüyen İnisiyatif, yakınlarını yitirmiş binlerce annenin mücadele verdiği bir platforma dönüştü.
Bu annelerden bir tanesi İzmir'de yaşayan ve 1992 yılında köy korucuları tarafından eşi katledilen 75 yaşındaki Narenciye Acar.
Acar’ın mücadelesi, eşi Sabri Acar'ın 6 Nisan 1992'de Mêrdîn Midyat'a bağlı Xirbê Seyhalî köyünde bulunan evinden pazara gitmek için dışarı çıkması sonrası katledilmesi ile başladı. Sabri Acar’ın da içinde bulunduğu 16 kişilik minibüs köyün çıkışında korucular tarafından tarandı. Olayda Acar’ın da aralarında yer aldığı 8 kişi katledilirken, 8 kişi ise yaralı kurtuldu.
İZMİR'E GÖÇ
Narenciye Acar, eşinin katledilmesinin ardından 9 çocuğuna tek başına büyütmek zorunda kaldı. 2005 yılına gelindiğinde köy baskınları ve ekonomik koşullar nedeniyle göç etmek zorunda kalan aile, İzmir’in Konak ilçesi Çimentepe Mahallesine yerleşti. Çocukları fırın ve inşaatlarda çalışan Acar, daha önce Mêrdîn’de başladığı barış mücadelesini buraya taşıdı.
MA’ya konuşan Narenciye Acar yıllar içerisinde yaşadıklarını ve verdiği barış mücadelesini anlattı.
Eşinin katledildiği 1992 yılındaki olayı anlatan Acar, “Eşim pazar alışverişi yapmak için sabah evden çıktı. Oğlum o zaman Kur'an'ı bitirmişti, eşim ona hediye almak için pazara gidiyordu. Ama köyün çıkışında korucuların kurduğu pusuda silahlarla tarandılar. Silah seslerini duyunca biz de oraya gittik. Gittiğimde arabaya alarak hastaneye götüreceklerdi. Bende arabaya bindim önce Midyad’a oradan da Mêrdîn’e götürdüler. Orada hastane yetersiz diye Amed’e yönlendirdiler. Ama yolda yaşamını yitirdi. Bizi Mêrdîn'e geri gönderdiler ve orada cenazeyi bizden zorla alıp otopsi yaptılar. Ben otopsi yapmamaları için direndim ama izin vermediler. Cenazeyi gece yarısı bana verdiler. Midyad’da sabaha kadar bekledik, ancak sabah gidip cenazeyi gömebildik” dedi.
ÇOCUKLARINI TEK BAŞINA BÜYÜTTÜ
Eşinin öldürülmesinin ardından askerlerin sürekli köylerini bastığını belirten Acar, insanların kış ortasında sokağa çıkarılıp işkence edildiğini dile getirdi.
O dönem çocukları henüz küçük olduğu için farklı bir şehre göç etme imkanının olmadığını da ifade eden Acar, “Eşimin ölümünden sonra çocuklarıma ben baktım. O dönemde iş yoktu, sadece köy işlerinde çalışarak çocuklarıma bakmaya çalıştım. Büyük zorluklarla 9 çocuğumu büyüttüm. Çocuklarım biraz büyüdükten sonra İzmir’e göç ettik” ifadelerini kullandı.
‘KİMSE BUNLARI YAŞASIN İSTEMİYORUM’
O yıllarda binlerce insanın katledildiğini vurgulayan Acar, kimsenin ölmemesi için Barış Annesi olmaya karar verdiğini söyleyip, şöyle devam etti: “Çocuklarımı ne kadar zorlukla büyüttüğümü ben biliyorum. Ben artık kimse bunları yaşasın istemiyorum. Kimse ölmesin, barış sağlansın. Kimsenin annesi ağlamasın. Dilimizin, kimliğimizin serbest olması için, kardeşçe yaşayalım diye mücadele ediyoruz."
‘ZULÜMLER SON BULSUN, DÜNYADA BARIŞ OLSUN’
Akan kanın durması için Kürtlerin haklarının tanınması gerektiğini dile getiren Acar, son olarak “Bugün Rojava'da savaş oluyor. İnsanlar evlerini bırakıp buraya gelmek zorunda kalıyor. Kimisi başka ülkelere giderken, denizlerde boğuldu. Buralara gelen insanlarsa ‘neden geldiniz' diyerek dışlanıyor. Bu zulümler son bulsun, bütün dünyada barış olsun istiyoruz” diye konuştu.
MA / Delal Akyüz