AMED – Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde açlık grevinde olan tutsaklar, “İmralı'da mutlak tecrit koşullarında tutulan sadece Sayın Abdullah Öcalan değil, demokrasi ve özgürlük değerleridir” diyerek, demokrasi ve özgürlükten yana olanlara savaş politikalarına 'Hayır' deme çağrısında bulundu.
İmralı F Tipi yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan ve kendisinden 33 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü talepleriyle 27 Kasım’da cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemi 6’ncı gününde sürüyor.
Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi C Blok’ta tutulan açlık grevindeki tutsaklar, eylemlerine dair mesaj gönderdi.
‘HALK DİRENİŞİMİZİ YÜKSELTELİM’
Yaşanan toplumsal sorunların temelinde savaş politikalarında ısrarın olduğunu, her savaşın ise maddi ve manevi büyük kayıplara neden olduğunu belirten tutsaklar, “Bugün Kürdistan ve Filistin'de yaşanan kirli savaşın kazananı olmadığı gibi, kaybeden hep insani değerler olmuştur. Nitekim tüm dünyanın gözü önünde Kürdistan ve Filistin çocukları katledilmektedir. Katillerin isimleri farklı olsa da zihinsel kodları ortaktır. Bu da toplum kırım ve ulusal kırımdır. Türkiye Cumhuriyeti, toplumsal ve Kürt ulusal kırımı üzerinde inşa edildi. Türk ulus devletinin kuruluş felsefesi genelde halkların özelde de Kürt halkının imhası-inkarı üzerinde inşasını gerçekleştirdi” diye kaydetti.
Söz konusu kıyıma karşı Kürtlerin son 50 yıldır büyük bir direniş sergilediği kaydedilen mesajda, “Bu tarihi, emsalsiz direniş büyük bedeller ödeyerek, soykırım kıskacının çeperleri parçalanmış durumdadır” denildi.
‘KOMPLO İLE AMAÇLANAN KÜRT VE TÜRK HALKININ KOPUŞUYDU’
Direnişin öncülüğünü PKK Lideri Öcalan’ın yaptığına vurgu yapan tutsaklar, 15 Şubat 1999 tarihinde uluslararası komployu gerçekleştirenlerin 24 yılı aşkın süredir Abdullah Öcalan’a tecrit uyguladığına dikkat çekti. Devamında “Bu komployla amaçlanan Türk ve Kürt halkının stratejik kopuşuydu. Fakat Önder Apo’nun dâhiyane öngörüsü ve büyük mücadelesiyle bu stratejik kopuş engellendi ve tarihi stratejik hamlesi olan ‘ortak vatanın’ demokratikleşme süreci olan Demokratik Cumhuriyet tezini çözüm olarak gündeme taşıdı. Önder Apo’nun Demokratik Cumhuriyet tezine karşı uluslararası komplocu güçlerin oligarşik cumhuriyette ısrarı ve bu ısrarın sonucu AKP-MHP’nin faşist koalisyon rejimi Kürt soykırımında ısrar etmektedirler” ifadelerine yer verildi.
İmralı tecridinin tüm halklara uygulandığını belirten tutsaklar, “Bu ahlaki ve hukuki temeli olmayan tecride karşı durmak ve tutum almak direnen insanın ahlaki ve vicdani görevidir” diyerek, tüm kesimlere “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası kapsamında savaş politikalarına “hayır” deme çağrısı yaptı.
‘HER ZAMANKİNDEN ÇOK TECRİDE KARŞI OLMA ZAMANI’
Bunun için demokratik, hukuki ve meşru halkların ortak direniş sesinin yükseltilmesine ihtiyaç olduğunun altı çizilen mesajda, “Demokrasi ve özgürlükten yana olan tüm demokratik kurum ve kuruluşlara çağrımızdır; İmralı'da mutlak tecrit koşullarında tutulan sadece Sayın Abdullah Öcalan değil, demokrasi ve özgürlük değerleridir. Her zamankinden çok şimdi tecridin kırılması için demokrasi ve özgürlükten yana olanların haykırma zamanıdır" ifadeleri yer aldı.
Tutsaklar, temel taleplerinin ise "tecridin kaldırılması, Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların demokratik yollarla çözülmesi, tüm cezaevlerindeki tecrit, sürgün, keyfi disiplin cezaları ve rehine olarak tutulan tutsakların bırakılması" olduğunu kaydetti.