İSTANBUL – Ev baskını sırasında 20 yaşındaki Dilan Kortak’ı 25 kurşunla katleden polislerden 8 yıldır hesap sorulabilmiş değil. Kortak Ailesi’nin avukatı Ömer Çakırgöz, ‘cezasızlık’ politikasının son bulması için bu tür dosyalara daha fazla sahip çıkılması gerektiğini söyledi.
İstanbul Sancaktepe’deki bir eve 3 Aralık 2015 tarihinde yüzlerce polis tarafından helikopter destekli yapılan baskında katledilen Dilan Kortak’ın (20) ölümünün üzerinden tam 8 yıl geçti. Kortak’ın katledilmesi üzerine ailesi avukatlar aracılığı ile savcılığa suç duyurusunda bulundu. Açılan soruşturmasın ‘gizlilik’ kararı getiren savcılık, olaydan 101 gün sonra “kovuşturmaya yer olmadığı”na hükmetti. 18 Mart 2016 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından verilen kararda, operasyonu gerçekleştiren polislerin “meşru savunma koşulları altında” ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesinde düzenlenen “silah kullanma yetkisi” doğrultusunda hareket ettikleri gerekçeleri gösterildi.
Bu kararla birlikte dosyadaki gizlilik kararının da kalkmasıyla avukatlar dosyayı görebildi. Yapılan incelemede soruşturmanın dayanağını olayın ardından polislerin hazırladığı tutanaklar oluşturduğu, bunun dışında herhangi bir delil araştırması yapılmadığı ortaya çıktı.
ENSE KÖKÜNE YAKIN MESAFEDEN ATEŞ
Dosyada yer alan otopsi raporlarında ise, Kortak’ın vücuduna 25 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet ettiği bilgisi yer aldı. Bu mermilerden 21’inin tek başına öldürücü nitelikte olduğu, diğer 4’nün öldürücü nitelikte olmadığına yer verildi. Bu atışlar içerisinde 27 numara ile işaretlenen atış, baş kısmına-ense bitişiğe yakın atış mesafesinden yapıldı.
Hazırlanan Balistik İnceleme Raporu’nda ise, olay yerinde elde edilen ve polislere göre Kortak’a ait olduğu iddia edilen 3 adet silahtan çıktığı tespit edilen 1 adet mermi çekirdeği ve 3 adet kovan bulunduğu ibaresine yer verildi.
AYM'DEN 'İHLAL' KARARI
Avukatlar, savcılığın “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına karşı İstanbul Anadolu 2’inci Sulh Ceza Hakimliği’ne itiraz etti. Mahkeme ise, “kararın usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle yapılan itirazı reddetti. Aile avukatları bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM, 10 Aralık 2019’da verdiği kararda olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmeyerek yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğini, usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasına karar verdi.
3 POLİS HAKKINDA DAVA AÇILDI
AYM kararının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma sonucunda F.İ.B., Y.Y.A. ve O.Y. isimli 3 polis hakkında “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçuyla dava açıldı. İstanbul Anadolu Adliyesi 68’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın 3 Ekim’de görülen ikinci duruşmasında mahkeme “görevsizlik kararı” vererek, dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Kortak Ailesi’nin avukatı Ömer Çakırgöz, 8 yıldır sonuçlandırılmayan yargılama sürecine dair MA’ya konuştu.
‘KASTEN ÖLDÜRME SONUCU ÇIKTI’
Av. Ömer Çakırgöz, polislerin olay günü sıktığı 68 merminin 25’inin Kortak’ın vücuduna isabet etmesi, bir merminin ise doğrudan ense köküne isabet etmiş olmasının doğrudan ‘kasten öldürme’ sonucunu ortaya çıkardığını dile getirdi. Olayla ilgili soruşturmanın yine polis tarafından yapılmış olmasına dikkat çeken Çakırgöz, bu tür durumlarda soruşturmanın doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmesi gerekirken, Başsavcılığın soruşturmayı yürütmeyi emniyete verdiğini ve soruşturmanın AYM’nin ‘ihlal’ kararından sonra üç sene sürdüğünü ifade etti.
OPERASYONU KİMİN PLANLADIĞI SORUŞTURULMADI
Bu süre zarfında olayda kullanılan silahların kime ait olduğuna ilişkin araştırma yapıldığı, silah kullanan polislerin ifadelerine başvurulduğunu belirten Çakırgöz, “Ama operasyonun planlanmasından, icra edilmesinden sorumlu detaylı bir araştırma yapılmadı” dedi. Soruşturmanın “FETÖ” üyesi olduğu iddia edilen üç polis üzerinden devam ettiğini dile getiren Çakırgöz, “Olayın faili olabilecek birçok kolluk görevlisi olmasına rağmen soruşturma, eğer birilerinin cezalandırılması gerekiyorsa bu da ihraç edilmiş FETÖ iltisaklılar üzerinden yürüsün, kayıp az olsun gibi bir mantık ile yürütülüyor. O üç polis sadece silah kullandıklarını belirtti ve Adli Tıp’tan alınan rapordan hareketle onlar hakkında ‘taksirle öldürme’ suçundan dava açıldı” diye belirtti.
YARGILAMADAKİ İHMALLER
Çakırgöz, sözlerini şöyle sürdürdü: “ATK’nin 2015’te vermiş olduğu raporunda maktule ait kıyafetlerin Adli Tıp’a gönderilmesi halinde üzerinde atış mesafesine ilişkin kesin bir kanaatin bildirileceği belirtilmesine rağmen, 2015'te yerine getirilmedi. Hatta AYM’nin ihlal kararından sonrada kıyafetlere herhangi bir işlem yapılmadı. Daha önemlisi ise olayda kullanılan 68 mermiden 48’inin emniyet envanterinde bulunmadığı, maktule ait olduğu belirtilen silahtan da çıkmadığı kriminal daireden savcılığa bildirilmesine rağmen Cumhuriyet Savcısı bu konuda bir araştırma yapmadı ve yargılama bu eksiklikler üzerinden yürütülmüş oldu.”
‘KORUYUCU MEKANİZMA YOK’
Avukat Çakırgöz, Terörle Mücadele mevzuatının bir bütün olarak sorunlu olduğunu, ancak en önemli sorunlardan birinin Kortak’ın ölümüne neden olan TMK’nin ek 2’nci maddesi olduğunu vurguladı. Ek 2’nci maddenin polislere keyfi, sınırsız bir yetki verdiğini söyleyen Çakırgöz, “Orada ‘polise yönelik bir silah kullanma riski ortaya çıktığı anda polis, hedefe doğru tehlikeyi ortadan kaldıracak şekilde doğrudan ve duraksamadan silah kullanmaya yetkilidir’ diyor. Bir kişi öldürdükten sonra yanına silah koyup, ‘bize karşı silah kullandı’ demelerini engelleyecek hiçbir koruyucu mekanizma yok. Polislerin operasyona çıktıkları zaman sicil numaraları yazılı kıyafet giymeleri, zorunlu kamera kullanımına yönelik herhangi bir düzenleme mevcut değil” şeklinde konuştu.
Bu durumun özellikle sokağa çıkma yasakları döneminde çokça kullanıldığını belirten Çakırgöz, polisin keyfi yetki kullanımına izin veren bu düzenlemeye karşı toplumun bir bütün olarak bir arada durması gerektiğini vurguladı.
‘OTORİTER REJİMLERİN BAŞVURACAĞI BİR MEKANİZMA’
Otoriter iktidarların yargısal mekanizmalara rağmen seslerini çıkaran muhaliflere karşı silah kullandığını kaydeden Çakırgöz, “Dolayısıyla polisin eline cezasızlık verecek birtakım mevzuat çalışmaları yaptıktan sonra polisi bu noktada kullanmanız imkan dahilinde oluyor. Dolayısıyla yaşam hakkının ihlaline yol açabilecek silahlı bir gücün varlığı durumunda sesini çıkaracak güce sahip olmaz. Bu doğal olarak otoriter rejimlerin başvuracağı bir mekanizmadır” dedi.
DAVAYA SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRDI
Kortak’ın bu şekilde, ‘terör’ şüphesiyle öldürülmesinin kendilerine birtakım şeyler gösterdiğini ifade eden Çakırgöz, son olarak şunları söyledi: “Bu sadece muhalif kesimin değil, bütün toplumun tehdit edilmesidir. Polisin herhangi bir cezayla muhatap olmaksızın öldürme yetkisinin var olduğu bir durumda, bir insanın hakkını savunması ya da iktidara karşı olması söz konusu olmayacaktır. O yüzden bugün herhangi birimizde aynı şekilde öldürülebiliriz ve yanımıza bir silah konup ‘bu teröristtir’ denilebilir ve bizi öldürenler cezasız kalabilir.O yüzden bu tür dosyalara kamuoyunun sahip çıkması gerekiyor ki cezasızlık politikası son bulabilsin. Bu nedenle hem sivil toplum örgütlerini hem meslek odalarını hem de bir bütün olarak halkı Dilan Kortak’ın davasına sahip çıkmaya çağırıyorum.”
MA / Ömer İbrahimoğlu