ANKARA - Bazîd’in ilk kadın belediye başkanı olan Mukaddes Kubilay’ın tahliyesi 15 aydır “iyi halli” olmadığı iddiasıyla engelleniyor. Kubilay, “Bizler 'jin, jiyan, azadî' geleneğinden geliyoruz. Bizi kendi karanlıklarında boğamazlar" dedi.
Kürt siyasetçi Mukaddes Kubilay, Aralık 2016 tarihinde gözaltına alınıp tutuklandı. O tarihten bu yana tutuklu olan Kubilay’ın, koşullu salıverme tarihi dolmasına rağmen İdari ve Gözlem Kurulu kararlarıyla tahliyesi engelleniyor. 1990’lı yıllardan bu yana aktif mücadele içinde olan Kubilay, kurul kararlarının tamamının siyasi ve organize biçimde alındığını ifade etti. Kubilay, mücadeleye başladığı süreci, 1999 yılında başlayan demokratik yerel yönetimler sürecine dahilini ve cezaevinde yaşanan ihlalleri anlattı.
DEMOKRATİK SİYASET İÇİN KADIN MÜCADELESİ
Agirî’nin Bazîd ilçesinde dünyaya gelen Kubilay, küçük yaşta evlendirilmesiyle birlikte eşinin öğretmenlik yaptığı İzmir’e yerleşti. Topraklarından uzakta tanımadığı insan ve kültürünün içinde yaşama tutunmaya çalışan Kubilay, o süreçte yaşadıklarını ve siyasete dahil olma sürecini şu sözlerle anlattı: “İzmir’de küçük bir kırtasiye dükkanı açmış ticaretle uğraşmaya başlamıştım. İlerici Kadınlar Derneği’ne üye olmuştum, kadınların yaşamın her alanında var olması gerektiğine inanıyordum. HEP kurulmuştu ama ömrü çok uzun olmadı. Seçim olmuş Leyla Zana ve diğer milletvekillerimiz Meclis’e girmişlerdi. Büyük bir heyecan içindeydik. Leyla Zana’nın Kürtçe yemin etmesi ırkçı ve faşistlerin saldırılarıyla karşılık buldu. Hepimizin hafızalarında bugünkü kadar canlı o görüntüler mıh gibi hafızamıza çakıldı. Meclis çıkışında gözaltına alındıkları görüntüler benim de kırılma noktamdı. Kadın çalışmalarına katılmak ve toplumum Kürtlere karşı önyargılarını kırmak için mücadeleye katılmaya karar verdim. 1993’te Demokrasi Partisi’nin kapatılması ve 1994’te Halkın Demokrasi Partisi’nin kurulmasıyla parti çalışmalarına katıldım. Kadın mücadelesi eksenli yürüttüğüm çalışmalarda Bornova İlçe Yöneticisi Başkanlığı, daha sonra da 2 dönem İzmir İl Yönetiminde çalıştım. 1999-2009 yılları arasında iki dönem Bazîd Belediye Başkanlığı yaptım. 2009’da belediye başkanlığım bitince partinin kadın konferansında aldığımız kararla başka alanlarda çalışmak üzere ailemin olduğu İzmir’e döndüm. O dönemde başlayan il-ilçe kongreleri çalışmalarını yürütürken parti genel merkezimizin önerisi doğrultusunda il kongresinde aday oldum ve seçilmem sonucunda bir dönem başkanlık yaptım. 2’nci dönemde kongreye giderken eşbaşkanlık sistemini hayata geçirme kararı alınmıştı. Yüzde 40 olan kadın kotasında eşbaşkanlık deneyimim İzmir eşbaşkanlığıydı. Eşit temsiliyet kararıyla kadınlar mücadelelerini farklı bir boyuta taşımız ve özgüvenleri artmıştı. Kadınlar artık ev içinde görünmeyen bir emekçi olmayı reddediyor, temiz-demokratik bir siyasetin ancak kadın mücadelesi ve emeğiyle inşa edileceğine inanıyorlardı.”
AĞALARIN TEPKİSİ: KADINDAN REİS Mİ OLUR?
1999 yerel seçimlerine giderken parti genel merkezi ile kadın hareketinin desteğiyle Bazîd’e gidip belediye başkanlığına aday olduğunu belirten Kubilay, bu sorumluluğun ağır olması bakımından bazı kaygılarının olduğunu dile getirdi. Kadın hareketi, parti ve ailesinden aldığı desteğe işaret eden Kubilay, “Bazîd’te kadın ve çocukların olduğu büyük bir kitle tarafından karşılandım. O kalabalık kitleyi ve kadınları görünce büyük moral aldım, bana güç ve cesaret verdiler. 1999’a kadar Kurdistan’da hiçbir kadın belediye başkanı seçilmemişti. Qeser, Derîk ve Bazîd’ten bir ilke imza atmıştık. Bugüne kadar seçilenlerin hep erkekler olması erkek egemen zihniyetin gölgesinde işimizi hayli zorlaştırıyordu. Bazîd’in belli bir ağa kesimi benim belediye başkanı olmamı istemiyordu. Ağalardan biri benim için ‘Böyle şey mi olur, biz nasıl belediyeye gelip ‘Reis Bey’ diyeceğiz ve derdimizi nasıl bir kadına anlatacağız?’ diğer bir ağa da ‘Kadından reis mi olur, gitsin evine otursun Abdigör yemeği yapsın’ diyordu. Ancak kadınların ve halkın desteğiyle önümüze çıkan engelleri aştık” ifadelerinde bulundu.
'AKP İKTİDARI KURDİSTAN'DA KAYBETTİ'
2014 yılında Agirî’de Barış ve Demokrasi Partisi’nden belediye eşbaşkanı olarak seçildiğini ve ilk kez belediyelerde eşbaşkanlık sisteminin uygulamaya konulduğunu söyleyen Kubilay, “Eşbaşkanlık sistemiyle yerel yönetimlerde kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik bir belediyecilik anlayışıyla toplumsal ihtiyaçların tamamını karşılamaya çalıştık. Bu süreçte AKP iktidarı Kurdistan’da kaybetti. Yerel seçimlerde kazanamayınca halkın iradesini yok sayarak kayyım atadı. Belediyeler iktidarın rant kapısı olmuştu. Kadınlar rahatça gidip sorunlarını anlatacağı bir alan olmadığı gibi toplumsal ihtiyaçlarını gideren bir çalışması olmayan AKP belediyeleri Kurdistan’da kaybediyordu. Bizim alternatif belediyecilik anlayışımız çok güçlü bir karşılık bulmuş, kadınların öncülüğünde halkçı bir belediyecilik geliştirmiş, halkı yönetime dahil etmiştik. Bu anlayışla Kurdistan’da gelişen bilinç, ulusal bilinci de güçlendirmişti. Bu da iktidarı fazladan rahatsız etti. Kayyım politikalarını hayata geçirdi. Tabii buna bir gerekçe lazımdı bu gerekçeyi oluşturmak için tutuklamalar yaptı. Dava sürecinde toplumsal sorunlara dikkat çekmek için yapılan basın açıklamaları, ziyaretler, halkın acısını paylaşmak için gittiğimiz cenaze ve yaslar suç olarak tanımlandı. Gizli ve açık tanıklarla kayyım atamaya gerekçe oluşturmaya çalıştılar” dedi.
'CENAZEYE KATILMAMA İZİN VERİLMEDİ'
22 Aralık 2016’da gözaltına alındıktan 5 gün sonra tutuklandığını, 1 gün Ağrı Cezaevi’nde tutulduktan sonra Sincan’a getirildiğini dile getiren Kubilay, keyfi disiplin cezalarıyla tutukluların iletişimlerinin minimuma indirildiğini söyledi. 68 yaşında olan Kubilay, cezaevinde sağlık sorunlarının arttığını, tedavilerinin ağır aksak yapıldığını, doktorların önyargılı anlayışları nedeniyle kelepçeli muayene dayatması nedeniyle tedavi olamadıklarını söyledi. Kubilay bazı tetkiklerin geç yapılması ve sonuçlanması nedeniyle hastalıkların ilerlediğini aktardı. Tutuklu olduğu süreçte abla ve ağabeylerinin yaşamını yitirdiğini belirten Kubilay, “güvenlik” gerekçesiyle cenazeye katılımına izin verilmediğini ifade etti.
'JIN, JIYAN, AZADÎ GELENEĞİNDEN GELİYORUZ'
İnfaz yasasında yapılan değişikliklerle cezaevlerine ve İdari ve Gözlem Kurulu’na sınırsız yetkiler verildiğini dile getiren Kubilay, 7 yıldır tutuklu olduğunu ve 5 yıl boyunca hiçbir disiplin cezasının olmadığını, tahliyesi yaklaşınca disiplin cezaları verilerek “iyi halli olmama” durumunun yaratılmaya çalışıldığını söyledi. 4 Ağustos 2022’de tahliye olması gerekirken tahliyesinin sürekli ertelendiğini aktaran Kubilay, kararlara ilişkin şunları söyledi: “Tebliğ edilen evrak başlı başına absürt cümlelerle dolu. Sosyalleşmeye hazır olmadığımız, pişmanlık göstermediğimiz, topluma karışmaya hazır olmadığımız, örgütlü koğuşlarda kaldığımız, psikoloğa çıkmadığımız, eğitim programlarını reddettiğimiz gibi gerekçeleri var. Ben yıllarını mücadeleye adamış, kadın bilinci ve bakış açısıyla siyaset yapmış, her nefesi halkıyla beraber ciğerlerine dolan bir kadınım. Bu gerekçelerle gülüp geçiyoruz artık. Kararların tamamı siyasi ve organize çünkü kararları bozan hiçbir yargı mercii yok. Tüm başvurularımız aynı gün içinde reddediliyor.”
Slogan attığı gerekçesiyle hakkında verilen disiplin cezaları üzerinden hakkında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla dava açıldığını hatırlatan Kubilay, “Bunlar mücadelemizi büyütüyor, irademizi güçlendiriyor. Korkuları pratiklerine yansıyor. Bizler ‘Jin Jîyan Azadî’ geleneğinden geliyoruz. Cemre gibi havaya düşüp ruhları, yürekleri, zihinleri aydınlatıyoruz. Kendi karanlıklarında boğamazlar bizi” diye belirtti.
'TÜM TECRİT POLİTİKALARINA RAĞMEN…'
Yaşanan ihlallerin İmralı Cezaevi’nden başlayarak tüm cezaevleri ve topluma yayıldığına işaret eden Kubilay, Öcalan’ın paradigmasının istikrar, barış ve halkların bir arada yaşama umudunu ve tüm ezilen halkların mücadele gerçekliğine döndüğünü söyledi. Kubilay, sözlerini şöyle tamamladı: “Hukuksuz şekilde uygulanan tecrit, güvenlikçi politikaların artmasına, savaşa ayrılan bütçenin büyümesine, artan toplumsal ve sosyal baskıya, derinleşen ekonomik krize ve her geçen gün kadın cinayetlerinin artmasına sebep oluyor. Tabii ki İmralı Ada Hapishanesi’nde Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit tüm politikalara yansıyarak cezaevlerinin geneline de yayılıyor. Politikaların tamamı mutlak tecride göre şekillenirken, çıkarılan her yasada bu durum söz konusu oluyor. Fikirler tecrit altına alınıyor, toplum sessizliğe mahkum edilmeye çalışılıyor. Tüm tecrit politikalarına rağmen Sayın Öcalan’ın çözüm perspektifi uluslararası kamuoyundan desteğini alarak dalga dalga yayılıyor. Hukuk dışı bir şekilde tecrit kaldırılmadan barışın ve huzur ortamının tesis edilemeyeceğini biliyoruz, bu nedenle tecridin bir an önce kaldırılmasını ve Sayın Öcalan’ın düşünce ve perspektifiyle Ortadoğu’daki kaosa çözüm olma katkısını sunmasını istiyoruz.”
MA / Dicle Müftüoğlu - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi