ANKARA - Tahliyesi engellenen tutuklu Qereyazî eski Belediye Eşbaşkanı Zeynep Han Bingöl, kendilerine "pişmanlık" dayatıldığını belirterek, hukuksuzluğun örgütlü mücadeleyle ortadan kaldırılabileceğini vurguladı.
Zeynep Han Bingöl, 2014 yılında Erzirom'un Qereyazî (Karayazı) ilçesinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden belediye eşbaşkanı olarak seçildi. Bingöl, 6 Aralık 2016 tarihinde gözaltına alındıktan sonra tutuklandı ve yerine kayyım atandı. Belediye hizmetleri, muhtarlarla yaptığı toplantı, kurduğu komisyonlar, parti çalışmaları, eşbaşkanlık sistemini yürütmek, sanal medya paylaşımları ve gizli-açık tanık ifadeleri gerekçe gösterilerek Bingöl'e “örgüte üye olmak” suçlaması yöneltildi. Bingöl, söz konusu suçlamayla yargılandığı davanın 6 Kasım 2017’de görülen karar duruşmasında 8 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
AİLESİYLE BİRLİKTE MÜCADELEDE
Bingöl'ün aile fertlerinin bazıları Qereyazî'de bazıları ise Mûş'un Gimgim (Varto) ilçesinde yaşıyor. 1960 doğumlu olan ve politik bir ailenin içinde büyüyen Bingöl için, 1976 yılında Qereyazî'de okurken Kürtçe konuşan arkadaşlarına dönük müdahale bir dönüm noktası oldu. Bingöl'e göre, bu dönüm noktası onda kimlik bilincinin gelişmesine neden oldu. Bingöl, 1980 askeri darbesinde bir ağabeyinin firar etmesi ve bir kardeşinin de tutuklanarak Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’ne konulması sonrası ailesinin geçim yükünü omuzlamaya başladı. 1981’de Qereyazî'de muhasebe bürosu açarak ailesine maddi destek sunmaya başlayan Bingöl, evlendikten sonra Ankara’ya yerleşti.
Bingöl, Demokrasi Partisi'nin (DEP) kurulmasıyla birlikte aktif siyasete atıldı. Bingöl, ardından bu geleniğin devamı olan HADEP ve diğer partilerin çalışmalarında yer aldı. 2014 yılında ise BDP Genel Merkez Disiplin Kurulu üyesi iken yerel seçimlerde aday gösterildiği Qereyazî'de belediye eşbaşkan olarak seçildi. Ancak hemen sonrasında yerine kayyım atanarak, siyasi faaliyetleri gerekçesiyle tutuklandı ve ceza verildi. Bingöl, hakkındaki 8 yıl 6 ay hapis cezasını tamamlamasına rağmen İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla tahliye edilmiyor.
'İKTİDAR KADINLARIN DİRENİŞİNİ KIRMAYA ÇALIŞIYOR'
Türkiye’de demokrasi ve özgürlük kavramlarının söylemde kaldığına dikkati çeken Bingöl, "Mahkemede Kürtçe savunma vermek için tercüman ücreti isteniyor. Bir kelime konuştuğunuz zaman ‘bilinmeyen dil’ olarak kabul ediliyor. Meclis'te Kürt kimliğini, farklı inançların hakkını savunan vekiller tahammülsüzlüklerle karşılaşıyor. Kürtler ve kadınlar başta olmak üzere direnen ve hakkını savunan herkese şiddet ve baskı uygulanıyor. Geçmişten bugüne aynı baskı ve zulüm politikaları uygulanıyor. Gerçek demokrasi uygulanırsa iktidarcı zihniyet kendi sistemini işletemez. Bu nedenle mücadele eden kadınların direnişini kırmaya çalışıyor” diye konuştu.
'AMAÇ PİŞMANLIĞI DAYATMAK'
İdare ve Gözlem Kurulu'nun kararlarının da söz konusu politikaların devamı olduğunu kaydeden Bingöl, "İdari ve Gözlem Kurulu tamamıyla yıldırma politikasının devamı, hak ihlalidir. Kurul kararlarına bakınca amaçları anlaşılıyor. Ciddiyetten uzak, soyut, iddialarla doldurulmuş bir metin olduğunu görebiliyoruz. ‘Siz tutsaksınız, size istediğimiz her türlü muameleyi yaparız’ anlayışı var. Amaçları 'pişmanlığı' dayatmak ve psikolojik baskı oluşturmak. Cezaevlerinde kurulan ve kendini devletin erk gücü olarak gören kurul, kendi otoritesini kurmaya çalışıyor. Kanun ve hukuk işlemiyor, anayasa işlevsiz kılınmaya çalışılıyor. Yerel mahkemenin ve yasaların bize verdiği hakkı ihlal ediyor, keyfi bir uygulama yapıyor" ifadelerini kullandı.
‘HUKUK DEVLETİNDEN ÇIKILDI’
Mücadele eden kadınlara yönelik baskıların geçmişten bugüne devam ettiğini söyleyen Bingöl, iktidarın tüm gücünü mücadele eden kadının direncini kırmaya harcadığını dile getirdi. Cezaevlerindeki ihlallerin İmralı’da tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecritten bağımsız ele alınamayacağını vurgulayan Bingöl, şunları söyledi: "Bugün bizim bırakılmamamız bile bu tecritle bağlantılıdır. Yasaların tanıdığı haklarımızı kullanamadığımız gibi rehine politikası uygulanıyor. Tecrit içinde tecrit uygulanmaktadır. Bir tutsağın infaz yasasında geçen temel haklardan mahrum bırakılması anayasal bir suç olmakla beraber, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ihlal edilmesidir. Hukuk devleti olmaktan çıktığının göstergesidir. Kişinin özgürlük ve hürriyetinden mahrum bırakılmasıdır."
TÜM KESİMLERE ÇAĞRI
Tecridin tüm topluma yayıldığını kaydeden Bingöl, şöyle devam etti: "Bu nedenle tüm çevrelerin, demokratik yol ve yöntemlerin tamamını kullanarak, örgütlü bir duruş göstermesi gerekir. Bireysel, toplumsal ve örgütsel anlamda birliğin ve bütünlüğün sağlanması gerekir. İdare ve Gözlem Kurulu kararlarının da tecritten kaynaklandığını bilerek, insan hakları, hukuk örgütleri ile aileler ortak hareket etmeli. Siyasetçiler, tüm muhalif çevrelerin bir direniş zemininde toplanarak, daha gür bir sesle politikalar üretmesi gerekir. Hak-hukuk savunucuları hukukun ayaklar altına alındığı bu dönemde hukuku işletir hale getirecek eylemsellikler ortaya koymalı."
MA / Dicle Müftüoğlu - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi