İZMİR - Sanal medyada paylaştığı bir şiir nedeniyle gözaltına alınıp serbest bırakılan şair Fadıl Öztürk, “Bu baskıların temel amacı kendini ifade edenleri yalnızlaştırarak, her baskıya boyun eğen köle bir toplum yaratmaktır” dedi.
İktidarın savaş ve krizli politikalarına karşı ses çıkaran siyasetçiler, öğrenciler, kadınlar, gençler hedef alınırken, aydın ve sanatçılar da bu durumdan nasibini alıyor. Son olarak 17 Kasım günü İzmir Tire'de bulunan evinden gözaltına alınan şair-yazar Fadıl Öztürk ve eşi Berrin Bicek Öztürk de iktidarın hedefi oldu. Sanal medya hesaplarında yaptıkları paylaşımlar gerekçe gösterilerek gözaltına alınan Öztürk çifti, bir gün sonra “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla savcılığa çıkarılarak, yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Fadıl Öztürk ve eşi Berrin Bicek Öztürk'ün gözaltı gerekçesi, 1 Kasım Dünya Kobanê Günü nedeniyle Rojava'da DAİŞ'e karşı savaşırken yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı'nın fotoğrafıyla birlikte yazılan şu şiir oldu: "...Ey... dünyanın gözünün içine baka baka ömrüne hayattan kefen biçenler... Bugün hepinizin ellerinden, gez/göz/arpacığınızdan, tetikteki parmağınızdan, hayallerinizden, düşlerinizden öpüyorum..."
KOBANE PAYLAŞIMI GÖZALTI GEREKÇESİ
Fadıl Öztürk ile gözaltı sürecinde yaşadıklarını ve aydınlara yönelik iktidar baskısını konuştuk. 1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde Kobanê’de DAİŞ’e karşı savaşan Nejat Ağırnaslı’nın fotoğrafını paylaştığını söyleyen Öztürk, "Eşimle birlikte bu tür gözaltılara alışık olmamıza rağmen bu seferki gözaltına alınışımızda polis şiddete başvurmak için her türlü tahrikte bulundu. Giyinmemize, ilaçları almamıza adeta izin vermediler. Onlara kalsa sabah 06’da yataktan uyandırıldığımız pijamalı halimizle bizi derdest edip götürmek istiyorlardı. Buna izin vermedik. Bu yetmezmiş gibi tüm itirazlarımıza rağmen ters kelepçe ile kelepçelemekle kalmayıp kelepçeleri de bükerek kemiğimizi kesecek halde alıp götürdüler, hatta Berrin’in kelepçesinin anahtarını kaybettiler. Adli kontrol kararı ile serbest bırakıldık, yargılanıp yargılanmayacağımıza ise daha sonra karar verilecek" dedi.
YALNIZLAŞTIRMAYA KARŞI DAYANIŞMA
Her gözaltının muhaliflere karşı bir tehdit işlevi gördüğünü vurgulayan Öztürk, bu yöntemle insanların yanlızlaştırılmak istendiğini dile getirdi. Öztürk, "Gözaltına alınan biri ne kadar yalnızlaştırılırsa kendilerini bir o kadar başarılı sayıyorlar. Bu nedenle gözaltına alınmalarda destek ve dayanışma göstermek önemlidir. Böylesi dayanışmalar her koşulda birbirimizi yalnız bırakmadığımız için iyi bir toplu duruştur. Özellikle 12 Eylül’den bu yana Türk Kürt ayrımı körüklenerek toplum bugüne getirildi. Sol demokratik kamuoyu, düzenin güvenli sularına çekilerek Kürt’ün acılarını görmezden geldi. Direk Kemalizm’i kendine kalkan yapanlara değinmiyorum bile. Kürdün acısını görmezden, duymazdan gelmek günlük davranış haline geldi" diye belirtti.
'ÖZ YÖNETİM MODELİ BOĞULMAK İSTENİLİYOR'
Kobanê paylaşımından kaynaklı yapılan gözaltının ise Kobanê mücadelesinin öcü haline getirilmek istenmesine bağlayan Öztürk, böylece mücadelenin yalnızlaştırılarak, öz yönetim modelinin boğulmak istendiğini kaydetti. İktidarın böylece kendi geleceğini garantiye almak istediğini belirten Öztürk, "Benim yaşıtlarım çok iyi hatırlar, Fikri Sönmez’in Fatsa özyönetimi 12 Eylül’e erken doğum yaptırmış ve nokta operasyonu başlatmışlardı. Kendisine karşı her türlü kalkışmayı kanla bastırmayı epeyce deneyimlemiş bir devlet var. Tıpkı dikilen bir ağacın toprakta kök salıp dallanmasını Fatsa'da olduğu gibi tehdit olarak görür ve asla tahammül etmez" ifadelerini kullandı.
İNSAN OLMAKTA ISRAR
"Siyasetler kan bağıyla birbirine ilişkilenip sürmez, tersine onları ilişkilendiren hayal bağlarıdır" diyen Öztürk, "Karadeniz’deki hayalin Kobanê’de serpilip onu da aşan bir hale gelmesi bu anlamda normaldir. Aslında dün Fatsa deneyiminin arkasında olanların bugün Kobanê direnişin arkasında olması gerekirdi. Ama olmadı. Fakat bu baskı ve gözaltıların temel amacı kendini ifade edenleri mümkün oldukça yalnızlaştırarak suskun, her baskıya boyun eğen köle bir toplum yaratmaktır. Aslında 'Sustukça sıra sana gelecek' sadece bir slogan değildir. Onlar baskı ve zulümde ısrar ettiği müddetçe, biz de insan olmaktan gelen hakkımızı aramakta ısrar etmeliyiz" diye konuştu.
MA / Tolga Güney