ŞIRNEX - Kısılmak istenen seslerini denbêjlikle dünyanın dört bir yanına ulaştırdıklarını belirten dengbêj Hediye Kalkan, “Denbêjlik, sisteme, devlete ve erkek egemen zihniyete bir başkaldırı, mücadelenin temellerindendir” dedi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne doğru giderken, kadınlar yaşamın her alanında erkek egemen sisteme karşı mücadelesini sürdürüyor. Evde, mahallede, yaşamın tüm alanlarında şiddete maruz bırakılan kadınlar, tarih boyunca çeşitli mücadele yollarına başvurdu. Bu yollardan bir tanesi de dengbêjlik. Sözlü Kürt edebiyatında önemli bir yere sahip olan dengbêjlik geleneği ile kadınlar, yüzyıllarca seslerini dünyaya duyurmaya çalıştı. Tarihte ilk kadın dengbêj olarak bilinen Sûsika Simo, bu örneklerden sadece biri.
25 Kasım dolayısıyla görüştüğümüz dengbêj Hediye Kalkan, dengbêjliğin kadın direnişindeki önemini kendi yaşam öyküsü üzerinden anlattı.
HER KLAM BİR YAŞAM
Riha’nın Wêranşer (Viranşehir) ilçesinde doğan Kalkan, yaşadığı bölgenin bir kadın için zorluklarına dikkat çekerek, sözlerine başladı. Kültür ve sanatın kendisi için bir ilaç olduğunu belirten Kalkan, “Sanatla nefes alıyorum. Hem benim hem de annemin içinde birikenleri dengbêjlik sayesinde dile getiriyorum” dedi. Tarih boyunca kadınların acılarını, zorluklarını ve direnişlerini klamlarla anlattığını ifade eden Kalkan, “Yüzyıllar önce de kadının emeği ve sesi vardı, fakat erkek bunları kadından aldı ve emeğine kondu. Kadınlar ise, erkek, aşiret ve devletten gördüğü baskı ve zulmü sözlü edebiyat olan dengbêjlikle dile getirmiştir. Örneğin ‘Mihemedo’ şarkısında olduğu gibi. Bu klam o dönemde yaşananları anlatıyor. Parçada askerlerin ve aşiretin Mihemedo’ya yaptıkları zulüm anlatılıyor. Tarihe bakıldığı zaman buna benzer çok sayıda olay, kadınların seslendirmesiyle bugünlere taşındı” diye belirtti.
‘SESSİZ ÇIĞLIKLARINI ÇIĞA DÖNÜŞTÜRDÜLER’
Kadınların bugün birçok alanda örgütlenerek, kurumsallaştığına işaret eden Kalkan, geçmişe baktıklarında bu mücadelenin bir nevi dengbêjlikle verildiğini vurguladı. Dengbêjlerden Fatma İsa ve Meryem Xan’ı örnek veren Kalkan, “Onları dengbêjliğe yönelten sistemin yaşattıklarıdır. Yaşadıklarını klamlarıyla dünyaya duyurdular ve bizlere kadar taşıdılar. Sessiz çığlıklarını, çığa dönüştürdüler” ifadelerini kullandı.
Ataerkil toplumda inanç ve feodallık nedeniyle kadının bedeninin dört duvar arasına hapsedilmeye çalışıldığını dile getiren Kalkan, şunları ekledi: “Bunun yanında sesi de kısılmak istendi. Ama dönemin kadınları dengebêjlikle bunu yerle bir etti. Kısılmak istenen kadının sesini dünyanın dört bir yanına ulaştırdılar. Denbêjlik kadınların ilk isyanlarındandır. Sisteme ve topluma karşı bir başkaldırıdır. Kadın mücadelesinin temellerindendir. Dengbêjlikle başlayan kadın mücadelesi bugün ordulaşmaya kadar gitti. Sisteme, devlete ve erkek egemen zihniyete karşı mücadele eden kadınlar ordulaştı. Kendilerini, kimliklerini ve kazanımlarını savunuyorlar. Bugünkü direnişin tohumları dengbêjlikle başladı diyebiliriz.”
‘KADIN SANATTAN DIŞLANIYOR’
Kalkan, erkek egemen sistemin günümüzde kadınları sanat alanının dışına itmeye çalıştığını belirterek, bunun nedenlerini ise “Kadına yönelik şiddet sanatta da devam ediyor. Çünkü kadının gücünden korkuyorlar. Kendi ailemizde bile zorluklarla karşılaşıyoruz. Bir kadının güçlü olması, kendini var etmesi erkekleri rahatsız ediyor. Kendi sanatımı icra ederken uzunca bir süre bunun zorluğunu yaşadım. Bir programa gittiğim zaman, ‘erkek gibi git erkek gibi gel’ gibi söylemlerle karşı karşıya kalıyordum. Ben de buna, ‘kadın gibi gideceğim ve kadın gibi geleceğim’ diyerek tepki gösteriyordum. Sahnede hala baskılarla karşılaşıyoruz. Bir programa çıktığımızda erkek yine sesini daha gür çıkartarak kadının sesini bastırmaya çalışıyor ya da kadınlara özgü bir program yapıldığında bile bir erkek bir şekilde sesini programa koymaya çalışıyor. Aslında bunların tümü psikolojik şiddet türüdür” sözleriyle açıkladı.
HEM KADIN HEM KÜRTÇE HEM DE DENGBÊJLİK
Tüm baskı ve şiddet biçimlerine rağmen kadınların sanattaki varlığının ayrı bir öneme sahip olduğunun altını çizen Kalkan, sözlerini şöyle devam etti: “Özellikle de sanatını Kürtçe yapmak daha bir ayrı öneme sahiptir. Çünkü en başında dilimiz yasaklanıyor. Kürtçe seslendirilen birçok eser yasaklanıyor. Programlar yasaklanıyor. Bunu icra edenler gözaltına alınıyor. Yanı sıra bir kadın olarak bu alanda yer almak ayrı bir direniştir. Çünkü toplumun ve sistemin kadına, ‘ev işlerini yapmak, çocuk bakmak’ gibi biçtiği bir rol var. Sanatta var olmakla bu biçilen rolü parçalıyoruz.”
MA / Ömer Akın