AMED - Yerel yönetimlerdeki eril tahakkümü eşbaşkanlık sistemiyle yıkan kadınlar, kayyımlara karşı mücadeleden vazgeçmedi. Elif Tirenç İpek Ulaş, “Ciddi bir mirasa sahibiz ve bu mirası sahiplenmek hepimizin görevi” dedi.
Dünya nüfusunun yarısını kadınların oluşturmasına rağmen başta ekonomi olmak üzere toplumsal yaşama katılımları hep ikinci plana itildi. Kadınların geri bırakıldığı alanların başında ise yerel yönetimler geliyor. Türkiye’de kadınların katıldığı ilk belediye seçimleri 1930 yılında yapılırken, aradan geçen 93 yılda temsilde eşitlik bir türlü sağlanamadı.
1999 sonrasında kadınların daha aktif yer aldığı yerel yönetimlerdeki eril tahakküm Kürt kadınların esas aldığı “Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik” paradigma ile dönüşmeye başladı. 1999 yerel yönetim seçimlerinde Halkın Demokrasi Partisi’nden (HADEP) 3, 2004’te Demokratik Halk Partisi’nden (DEHAP) 9 ve 2009’da Demokratik Toplum Partisi’nden (DTP) 15 kadın belediye başkanı seçildi. Bu süreçte kadın belediye meclis üyelerinin sayıları da arttı.
BİR İLK: EŞBAŞKANLIK SİSTEMİ
Daha sonra isim değişikliğiyle Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) olarak yola devam eden Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) 2014 yılında eşbaşkanlık sistemiyle girdiği seçimlerde kazanılan 102 belediyenin 96’sında eşit temsiliyet sağlandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile girilen 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde 59 kadın belediye eşbaşkanı seçildi. Böylece eşbaşkanlık sistemiyle dünya yerel yönetimler tarihinde bir ilk gerçekleştirildi.
23 EŞBAŞKAN HALA TUTUKLU
Ancak kadınların yaşamın her alanına yayılan birim ve örgütlülüğü, merkezi yönetimin hedefi haline geldi. Kadının yönetimdeki sözü ve varlığını arttıran eşbaşkanlık sistemi, saldırı konseptiyle yüz yüze bırakıldı. Eşbaşkanlık sistemi “suç eylemidir” iddiasıyla kriminalize edilmeye çalışılırken, eşbaşkanlar yıllara varan hapis cezalarıyla yargılandı.
20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) DBP'nin 2014 yerel seçimlerinde kazandığı 102 belediyeden 96’sına kayyım atandı. Belediyelere bağlı çalışma yürüten 50’nin üzerinde kadın merkezinin kapısına kilit vuruldu. Belediyelere yönelik siyasi operasyonla eşbaşkanlar görevden alındı ve tutuklandı. 96 kadın eşbaşkandan 35’i ya gözaltına alındı ya tutuklandı. Hala 6’sı kadın, 16 belediye eşbaşkanı tutuklu.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı da ihlal eden Türkiye, ardından HDP’nin kazandığı 3'ü büyükşehir, 5'i il, 45'i ilçe ve 12'si belde olmak üzere toplam 65 belediyenin 48’ine kayyım atadı. 72 belediye eşbaşkanı gözaltına alındı, 20’si kadın 39’u tutuklandı ve hala 3’ü kadın toplam 7 eşbaşkan tutuklu bulunuyor.
YEREL YÖNETİMLERDEKİ TEMSİLİYET
Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatı’na (UCLG) göre, dünya genelinde belediye başkanlarının sadece yüzde 5’inin ve belediye meclis üyelerinin yaklaşık yüzde 20’sinin kadın olduğu tahmin edilmekte. Dünya genelinde yerel yönetimlerde kadın temsil oranı yüzde 36 olurken, yüzde 10,42 oranıyla Türkiye 133 ülke arasında 118. sırada yer aldı.
Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi’nin (CEMR), Avrupa Konseyi'ne üye ve AB adayları olmak üzere toplam 41 ülkeyi kapsayan raporuna göre, kadın belediye başkanı oranlarında Türkiye, yüzde 3,2 ile en düşük seviyeye sahip ülkelerden biri oldu. Belediye meclislerinde yer alan kadınlar açısından ise yüzde 20'nin altında kalan 7 ülke arasında yer alan Türkiye, kadınların belediye alt meclislerine seçilme oranında da yüzde 17,3 ile en alt sıralarda kaldı.
‘GÜVENSİZ KENTLER’ OLUŞTU
Kayyım atanmalarıyla birlikte kadınlar için “güvensiz kentler” ortaya çıkarken, sadece Amed’te 2020 yılında bin 841, 2021 yılında 2 bin 416, 2022 yılında ise 4 bin 701 şiddet başvurusu yapıldı. Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi'nin (SAMER), 25 Ekim’de “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Diyarbakır’daki Kadın Kurumlarının Rolüne” ilişkin yayımladığı araştırmasında, kadınların yüzde 94,2’si devletin kadınlara yönelik şiddeti önlemede yetersiz olduğunu belirtti.
YENİ BİR YAŞAM KARARLILIĞI
Tüm yönelim ve saldırılara karşı yaşamı ve toplumu demokratik bir çerçevede yeniden inşa etme kararlılığında olan kadınlar ise, 29 Aralık 2018 tarihinde Rosa Kadın Derneği’ni kurdu. 7 Mart 2019’da ise Amed Barosu Kadın Hakları Danışma Uygulama Merkezi ile Rosa Kadın Derneği’nin de aralarında bulunduğu 8 kadın örgütü, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı”nı kurdu. Onlarca kadın kurumunun kapatılmasına karşı şuan iki kurum, kadına yönelik şiddetle mücadele görevini üstlenmiş durumda.
Peyas (Kayapınar) Belediyesi bünyesinde faaliyet yürüten ve kayyım atandıktan sonra kapatılan Ekin Ceren Kadın Merkezi’nin avukatlarından ve aynı zamanda Rosa Kadın Derneği’nin önceki dönem yöneticilerinden olan Elif Tirenç İpek Ulaş, kayyım atamaları ve kadın mücadelesine dair değerlendirmelerde bulundu.
YERELDE KADIN SİSTEMİ
Ulaş, 2016 yılında başlayan kayyım atamalarını hatırlatarak, “O dönem uzun bir mücadelenin sonucunda oluşturulmuş bir kadın sistemi vardı ve kayyumlar ilk bu sistemi hedef aldı. Her belediyenin kendi kadın meclisi, merkezleri vardı. İstihdam için özel çalışma yürüten kadın evleri ve atölyeler, kadınların yerel yönetimlerde hem sözünü söyleyebildiği hem karar mekanizmalarına katılabildiği hem de şiddetle mücadelede destek veren birimler vardı. Böyle bir sistem örülmüştü. Bunun yanında eşbaşkanlık sistemi vardı. Eşbaşkanlık sistemi bütün belediyede örülen kadın sisteminin en önemli kazanımlarından biriydi” diye belirtti.
Kayyımlarla birlikte kadınlara dair tüm alanların kapatıldığını anımsatan Ulaş, “Özellikle belediyelere bağlı sığınaklar ya kapatıldı ya da işlevsiz hale getirildi. Bölgede yaklaşık 54 kadın merkezi vardı, hepsi kapatıldı. Kapatılmayanlar da Kur’an kursu, aile sohbetlerinin yapıldığı birimlere ve çalışmalara dönüştürüldü. Şiddetle mücadele birimlerinin yanında eşbaşkanlık sistemi ve kadın müdürlükleri de hedef alındı” dedi.
ŞİDDETLE MÜCADELE
“Kadın özgürlük mücadelesinin önemli bir ayağı şiddetle mücadeledir” diyen Ulaş, şöyle dedi: “Çünkü şiddetle baş etmeye çalışan kadın, aynı anda ekonomik özgürlüğünü elde edemez, sosyal yaşama aktif katılamaz, siyasi veya kamusal alanda varlığını devam ettiremez. Erkek şiddetinin yanında devlet şiddeti de, Kürt kadınlar için her zaman günlük yaşamın her alanında var olan bir şey. Siz bu sorunla baş ederken yaşamınızı özgürlük boyutuyla öremiyorsunuz. Önce o sorundan kurtulmanız gerek. Kayyumların ilk olarak şiddetle mücadele birimlerini hedef almasının temel sebebi budur. Çünkü o şiddetten arınamayan kadının varlığını devam ettirebilmesi mümkün değil. Onlar da bunu biliyor. Örneğin kadın müdürlüklerinin birçoğuna erkek müdür atandı. Kadın müdürlüklerinin başında da şuan erkek var. Şimdi bu birimler ne kadar kadın bakış açısıyla yürüyebilir ya da kadınların yaşamına ne katabilir? Böylesi bir hedef ve niyetle bunlar uygulandı.”
Belediyelerin kadın merkezlerinde uzun yıllar çalışan ve kayyım sürecinde ihraç edilen Ulaş, “Tüm birimler ve merkezler kapatıldıktan sonra kadınların gidebileceği bir adres kalmadı ve çoğunlukla Diyarbakır Barosu’na başvuru yapıldı. Barodaki başvurular birden artmaya başladı. Bu, istatistiki verilere de yansıdı. Çünkü kadınların gidebileceği tek alan olarak baro kalmıştı. Diyarbakır’da 2018-2020 yılları arasında öldürülen kadınların neredeyse tamamı ŞÖNİM’lere bağlı sığınaklardan çıkan kadınlardı. Bir Aile Bakanı şöyle bir açıklama yapmıştı: ‘Öldürülen hiçbir kadının koruma kararı yok, koruma kararına başvurmamıştı.’ Ama gerçekte işin özü öyle değildi. Diyarbakır ve Türkiye genelinde kadınların neredeyse tamamı koruma kararına rağmen öldürüldü. Kayyumların şiddetle mücadeleyi hedef alması, örülen sistemi yok etmesi şiddetin artışına yansıdı” ifadelerini kullandı.
‘MÜCADELE MİRASINA SAHİP ÇIKILIYOR’
Amed’te şuan sadece iki kadın kurumunun başvuru aldığını ve bunun yetersiz kaldığını söyleyen Ulaş, “Kentte başvuru alan tek sivil toplum örgütü Rosa Kadın Derneği. Baro da başvuru alıyor. Baro sadece adli destekte bulunuyor ya da Rosa Kadın Derneği gönüllü ağlarla destek oluyor. Ancak bu bir iki kurumla olacak bir şey değil. Düşünün ki bir dernek, 2 milyonluk bir şehrin tüm yükünü tek başına kaldırmak zorunda. Kadınlar açısından bin yıllardır yok etme ve tahakküm altına almanın aracı olarak başvurulan şiddet hiç değişmedi. Savaş gündeminde de değişen bir şey olmadı. Ortadoğu’da ciddi bir savaş ve gerginlik söz konusu. Yine katledilen, mülkiyetçi bakış açısıyla ganimet olarak görülen taraf kadınlar oldu.
Ancak kadınların özgürlük, eşitlik, adalet mücadelesi hiç kesintiye uğramadı, tam tersine hem ulusal hem uluslararası boyutta devam etti. Sürgün edildik, cezaevlerine konulduk, yargı tacizine maruz kaldık, yoksullukla sınandık, işten atıldık ama Kürt kadınlar hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmedi. Hiçbir zaman sokakları terk etmedi, çünkü ciddi bir mirasa sahibiz ve bu mirası sahiplenmek hepimizin görevi” diye belirtti.
MA / Eylem Akdağ