HABER MERKEZİ - Demokratik modernite paradigmasıyla kadın merkezli bir sistem inşa eden Mexmûr Kampı’ndaki kadınlar, kapitalist sistemi temsil eden erkek egemen zihniyete karşı mücadeleyi güçlendiriyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan ederken, diğer yandan üye ülkeler savaş ve çatışmalarla kadına yönelik cinsel şiddet ve suçlara neden olmaya devam ediyor. BM’nin kurucu üyelerinden Türkiye’nin 1990’lı yıllarda yoğunlaştırdığı “güvenlikçi” politikalar nedeniyle Başûr Kurdistan’a göç etmek zorunda bırakılan Kürt kadınlar, bu şiddetin her boyutunu yaşayan kesimlerin başında geliyor.
BM tarafından 1998 yılında kurulan Mexmûr Mülteci Kampı’ndaki kadınlar, bir yandan Türkiye ve KDP’nin saldırılarına ve ambargoya direnirken, diğer yandan da toplumdaki erkek egemen zihniyetle mücadele ediyor. Şiddet sarmalındaki kadınların, çözüm noktası ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik” paradigması oldu. 2007 yılında demokratik modernite paradigmasıyla yönetilmeye başlanan kampta, kadınlar yaşamın tüm alanlarında aktif hale geldi. Mahalle komünlerinden halk meclislerine, belediye yönetiminden kampın savunmasına kadar bütün alanlarda yer alan kadınlar, aynı zamanda kurdukları akademiyle de cins bilinci ediniyor.
2003 yılında kurulan İştar Meclisi ile örgütlülüğü sağlayan kadınlar, Şehit Jîyan Akademisi’nde özsavunma, özel savaş politikaları, kadın tarihi ve özgürlük mücadelesi gibi konuları hem araştırıyor hem de eğitimler veriyor. 25 Kasım’a doğru giderken, Şehit Jiyan Akademisi’nin yöneticilerinden Berivan Botî ve kamptaki kadınlar, erkek-devlet şiddetine karşı verdikleri mücadeleyi anlattı.
‘CİNS BİLİNCİ ARTMALI’
Dünyanın dört bir yayında kadına yönelik şiddetin arttığını belirten Botî, tırmandırılan şiddetle birlikte kadın mücadelesinin de yükseldiğini dile getirdi. Botî, “Kadınlar egemen iktidarın şiddet politikalarına karşı örgütlü mücadelelerini büyüttü. Bunun için yapılar oluşturarak örgütleniyorlar. Kadınların sistem tarafından oluşturulan bölünmüşlüğe ve şiddete karşı güçlü bir duruş sergileyebilmesi için daha çok birlik sağlaması ve cins bilincini artırması gerekiyor” dedi.
ÖZGÜR YAŞAMIN ÖNCÜLERİ
Kamptaki ataerkil zihniyete karşı kadın kurumlarının kurulduğuna dikkat çeken Botî, “Her ne kadar kadınlar burada kendini tanımış ve çeşitli kazanımlar elde etmiş olsa da hala ataerkil bir zihniyet varlığını sürdürüyor. Bu ataerkil sisteme karşı kadın kurumlarımızı inşa ederek mücadele ediyoruz. Kadınlar, birlikte hareket ediyor. Kadınların eğitimine önem veriyoruz. Kampımızda, en çok özgürlük mücadelesi yürüten ve topluma öncülük eden kadındır. Bizim paradigmamızda da kadın mücadelesinin önemi çok farklıdır. Kadınlar yaşamın her alanında yer aldı ve kadın ordulaşmasına kadar gidildi. Buradaki kadınlar hem kendini eğitiyor hem de kendini tanıyor. Her ne kadar eksiklikler olsa da diğer yerlerden daha ilerde olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar, özsavunmasını gerçekleştiriyor ve şiddete karşı mücadele ediyor. İştar Meclisi mağdur edilen kadınlarla dayanışma gösteriyor. Yine bilinçlendirmek için eğitimler veriliyor. Bir diğer saç ayağı ise özsavunmadır. Kadın, özsavunmasını gerçekleştirdiği zaman şiddete karşı durabilir. Kadınların bilinçlenmesi kadar erkeklerin de bilinçlendirilmesi önemlidir. Birlikte özgür yaşamı kurmanın yolu budur” diye belirtti.
AMBARGO VE HAVA SALDIRILARI
Kampta 25 yıldır süren bir mücadele olduğunu söyleyen Botî, şöyle devam etti: “Kamptaki insanlar, özgürlüklerini ve kimliklerini elde edebilmek için bugüne kadar mücadele etmiştir. Dünyada bunun örnekleri çok azdır. Buradaki halk örgütlü ve mücadele eden bir halktır. Bunun da hem topluma hem de kadınlara etkisi oluyor. Kadınların yönetime katılmasına, sözünü söylemesine ve iradesini yansıtmasına ayrı önem veriliyor. Kadınlar, bu kazanımları elbette mücadeleleriyle kazandı. Kampta yaşadığımız en büyük şiddet hava saldırılarıdır. Bu saldırıların etkileri en çok kadın ve çocukların üzerinde görülüyor. Diğer bir şiddet ise kampa uygulanan ambargodur. İnsanların kampın dışına çıkışının engellenmesi, diğer insanlarla kaynaşmasının önüne geçilmesi de bir şiddettir. Kampımızın etrafının tel örgülerle kapatılma girişimleri de ayrı bir şiddettir. Bir yandan DAİŞ saldırıları, diğer yandan Irak Ordusu ile KDP arasında Qeroçox Dağı’nda devam eden çatışma da şiddetin ayrı bir boyutudur.”
ABDULLAH ÖCALAN’IN FELSEFESİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Jin, jiyan, azadî” felsefesine dikkat çeken Botî, “Sayın Abdullah Öcalan, ‘Kadın yaşamdır, yaşam da özgürlüktür’ diyerek kadın mücadelesinin önemine dikkat çekiyor. Bu söz sadece bir slogan olarak kullanılmıyor, doğal gerçekliği olan bir felsefedir. Kampta da bu temelde mücadelemizi yürütüyoruz” dedi.
‘35 YIL ÖNCE KADIN YOKTU’
Kampta yaşayan 51 yaşındaki Sultan Yıldıztan, 35 yıl önce Türkiye’den göç ettirilerek, Başûr Kurdistan’da mülteci konuma düşürüldüklerini söyledi. Yıldıztan, “Bakûr Kurdistan’dan çıktığımız süreçle bugün arasında büyük bir fark var. O süreçte kadınların hakları yoktu. Her an baskı altındaydı ve hakları çiğneniyordu. Bir kadın herhangi bir konuda karar veremezdi ya da bir konuda konuşamazdı. Çünkü erkek evin yöneticisiydi. O erkek, konuşma hakkına sahip ve karar vermeye yetkili tek kişiydi. Baba evde olmadığında bir erkek çocuk varsa anne yerine o muhatap alınırdı. Bir yere gidildiğinde ev erkek çocuğa emanet edilirdi. Kendisi gelene kadar bütün sorumluluğu erkek çocuğa verirdi. Onun için bugün ile dün arasında çok büyük farklar var” ifadelerini kullandı.
‘MÜCADELEYLE ERKEK ZİHNİYETİ DEĞİŞTİ’
Kürt özgürlük hareketi sayesinde bugün özgür ve eşit bir şekilde yaşamlarını sürdürdüklerini vurgulayan Yıldıztan, “Devrim mücadelesi başladıktan sonra erkeklerde bazı değişimler oldu. Bazı erkekleri görünce saygı duyuyoruz. Tabi bu değişim herkes için geçerli değil. Bunu yaşamda görüyoruz. Erkek egemen zihniyetini kıramayan erkekler de var. Bu zihniyet hala silinebilmiş değil. Kadın özgürlüğünün önemi anlaşıldıktan sonra toplum ve ailede değişim oldu. Bu değişim, özgürlük mücadelesinde hayatını ortaya koyanlar sayesindedir” diye belirtti.
MÜLTECİLİK VE KADIN
Göçün zorluklarına değinen Yıldıztan, şöyle dedi: “Mültecilik, zahmetli bir yolculuktur. Direnmenin yaşamak olduğunu mültecilik sırasında öğrendik. Özgürlüğü, yaşamın tadına varmayı bu süreçte öğrendik. Vatanımızı sevmeyi öğrendik. Bu süreçte devletin, toplumun ve erkeğin zihniyetini daha iyi tanıdık ve kadın kimliğini öğrendik.”
‘KAZANIMLARI KAYBETMEYECEĞİZ’
Kürt kadınların zamanla edindiği kazanımlara değinerek, söze başlayan 43 yaşındaki Ezîma Avyanî (43), mücadeleyle yaratılan değişime dikkat çekti. Avyanî, devamında da şunları belirtti: “Yaşam sadece erkekler için değildir. Daha önce kadının hiçbir hakkı yoktu. Kadını, ev işleri ve çocuk bakımı dışında hiçbir şekilde görmüyorlardı. Özgürlük hareketinden sonra çok şey değişti. Kampımızda bu zihniyeti kırdık hatta kampın işleyişini daha çok kadınlar yürütüyor. Türkiye ile buradaki halimiz arasında dağlar kadar fark var. Kampımızda, kadınlar öncü durumundadır. Artık meclislerde, belediyelerde, her yer de varız. Gelinen aşamada erkekler, kadına şiddet uygulamak istese de yapamaz, korkar. Çünkü kadın dayanışması güçlendi. Şiddet hiçbir zaman çözüm değildir. Kimsenin kimseye şiddet uygulamaya hakkı yoktur. Hem ev işlerini yapıyoruz hem kampımızın işlerini yürütüyoruz. Ev işlerini erteleyebiliriz ama kamptaki işleri erteleyemiyoruz. Çünkü kazanımlarımızı bir daha kaybetmeye niyetimiz yok.”
'KAPİTALİZMİN BİÇTİĞİ KALIPLARI KIRDIK’
23 yaşındaki Vîyan Budak ise, “Kadın hiçbir iş yapamaz” zihniyetinin kökten reddedilmesi gerektiğini vurguladı. Üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirebilecek güçte olduklarını söyleyen Budak, “Kadın, özgür olursa irade ve güç sahibi olur. Bunun için hakikatin peşine düşmeliyiz. Hakikat aşktır. Aşk ise özgürlüktür. Özgürlük de ahlaki politik yaşamdır. Kadına karşı toplumda var olan kirli zihniyeti kökten reddetmeli ve genç kadınlar olarak özgür fikirleri daha çok inşa etmeliyiz. Burada kapitalizmin kadına biçtiği rol ve kalıpları kırdık. Kadınlar, kendine güveniyor ve iradesini ortaya koyuyor. Tüm kurumların yarısı kadınlardan oluşuyor. Yaşamın her alanında eşit temsiliyete özen gösteriyoruz. Demokratik Modernite paradigmasıyla yetişen her kadın bir kurumun bütün sorumluluğunu alabilecek seviyeye geliyor” dedi.
MA / Ömer Akın