ANKARA - Kobanê Davası’nda yargılanan İsmail Şengül’ün avukatı Cenk Yiğiter, iddia makamının İsmail Şengül’e dair HDP MYK çağrısından sonra olayları öngöremediği yönündeki iddiasını hatırlatarak, “Devletin öngöremediğini İsmail nasıl öngörsün?” diye sordu.
Siyasetçiler hakkında açılan Kobanê Davası’nın 42’nciduruşmasının ilk oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsü'nde devam etti. Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, tutuklu siyasetçi İsmail Şengül’in avukatı Cenk Yiğiter’in savunmasıyla başladı.
MİLLİ YARGI VE NAZİ HUKUKU
Yiğiter, modern hukukun birey üzerinde şekillendiğini, kişinin ancak üstendiği sorumluluk alanında bedel ödeyebileceğini hatırlatarak, “Bakın 1945 öncesinde gayri milli ve milli ikilemi üzerinden yargı tartışılıyordu. Bu durum akla diren Nazi hukukunu getiriyor. Şimdi Türkiye’den de milli hukuktan bahsediliyor. Şunu demek istiyorum, AİHM kararları ihlal ediliyor ve bunun sonucu ağır olacak” dedi.
‘HUKUKUN REFERANSI NE OLACAK?’
“Modern hukukun referansı ne olacak?” diye soran Yiğiter, “Hukuk yargılamaları bilimsel rasyonalizm üzerine kurulmalı. Bunun tüm aşamaları da bunu gerektirir. Mesela bu mütalaa hazırlanırken, çözüm sürecine değinilmemiş. 2012’de başlayan çözüm sürecinin aslında 2009 da Oslo’da başladığını gördük. Bu görüşmeler sızdırıldıktan sonra MİT krizi yaşandı. O dönem; Kürt siyasetçiler tutuklandı. Sonrasında akil insanlar heyeti oluştu. Onlar da çok fazla provokasyona maruz kaldı. Yani başlangıçta oldukça provokasyona maruz kalan bir süreç oldu. Karşılıklı güvensizliklerle süren bir süreç. Şimdi tüm bu süreçlere baktığımızda; 6-8 Ekim tarihi de umutların yüksek olduğu bir süreçti. Böylesi bir süreçte provokasyon ihtimali çok yüksekti. Mevcut yargılamada bugünün bilgileri ile süreci algılamaktan problem olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
‘TEST ETME MEKANİZMALARI ELİMİZDEN ALINMIŞ’
Yargılamanın üç ayağı olduğunu, bunların iddia, savunma ve hüküm olduğunu söyleyen Yiğiter, “Bu tarz süreçlerde önce hipotez ortaya konulur; o hipotez test edilir ve testler geçerse bir yere varılır ki bu da bir kurama dönüştürülür. Ancak bu mütalaada bunu göremiyorum. Ortaya bütünlüklü bir hipotez kurulmuş ve önümüze konulmuş. Biz bunu yanlışlayacağız ama bunu test etme mekanizmaları da elimizden alınmış” şeklinde konuştu.
‘7 EKİM’DE YAŞANAN ÜÇ KIRILMA DİKKATE ALINMAK ZORUNDA’
Kobanê protestolarında yaşanan şiddet ile HDP çağrısı arasında neden sonuç ilişkisinin kurulamayacağını nedenleri ile anlatan Yiğiter, 7 Ekim günü yaşanan üç kırılma durumunun ele almadan iddianame ve mütalaanın hazırlanamayacağının altını çizdi. Yiğiter, “Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ekim 2014 günü yaptığı ‘Kobani düştü düşüyor’ açıklaması var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından bir saat sonra Varto’da 25 yaşındaki bir genç kolluk silahı ile öldürüldü. Üçüncüsü ise KCK’nin çağrısı. Şimdi ortada somut bir delillendirme olmadığı için; Erdoğan’ın açıklamasının tek başına şiddetti arttırdığını söylemem. Ama iddia makamı bu üç faktörü göz önüne almadan, sadece HDP MYK çağrısını ele alıp, 7 Ekim’deki şiddet olaylarının nedenin HDP MYK’sının çağrısı olarak gösteriyor. İddia makamı bu üç faktörü dikkate alınmak zorundadır” diye belirtti.
‘BU KADAR BÜYÜK KOMPLO VAR AMA…’
Savcının mütalaada kullandığı “İsmail Şengül MYK’da yer almış biri olarak HDP MYK sının yaptığı çağrıdan sonra bu olayları öngörmesi gerekiyordu” şeklinde ifadesine dikkat çeken Yiğiter, şunları kaydetti: “Adeta taksir anlatıyor bize. O zaman ben de şunu soruyorum; bir garip İsmail Şengül’den bu kadar büyük öngörü bekleniyorsa, o zaman bu kadar teknik imkana sahip Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu olayları neden öngöremedi. Devletin öngöremediğini İsmail Şengül nasıl görsün? Türkiye Cumhuriyeti devleti neden bu olayları ön göremedi ve neden 6 Ekim de sokağa çıkma yasağı ilan etmedi? Bu da ayrı bir soru olarak karşımızda duruyor. İsmail Şengül kamuoyunun tanıdığı bir siyasi figür değil. Kaldı ki, biraz önce de söyledim; Erdoğan’ın ‘Kobani düştü düşüyor’ sözü kritiktir. Kimse bu sözün bu olaylarda etkili olmadığını söyleyemez. Erdoğan’a düşen; sözünü söylerken ‘daha öngörülü olabilirdim’ demesidir. Ama biz yine de bu sözü bir cezai sorumluluk alanına çekemeyiz” diye konuştu.
‘İDDİA VAR AMA DELİL YOK’
İsmail’in savunmasında kendi durumunu, HDP MYK’de ne koşullarda görev aldığını anlattığını hatırlatan Yiğiter, “Ben buraya örgüt üyeliği meselesinden girmek istiyorum. Bu duruşmayı izleyenler, sanki İsmail elinde PKK flaması ile yakalanmış olarak düşünecek. İsmail’in örgütsel hiçbir eylemi yok ama örgüt üyeliği ile suçlanıyor. Örgüt üyesi iddiası var ama delil yok. HDP MYK üyesi olduğu için örgüt üyesi olduğu söyleniyor. Ya da İsmail ve diğer MYK üyeleri HDP MYK üyesi oldukları için HDP örgütün partisi olarak değerleniyor. Şimdi buradan nasıl çıkacağız. Burayı nasıl yanlışlayacağız. İsmail Şengül, HDP MYK üyesi dışında üyelikle bağlantısı kurulamıyor. Bakın bu davada yargılanan Bircan Yorulmaz, mail grubunu yönettiği iddiası ile örgüt yöneticiliğinden suçlanıyor. Burada bir ciddiyet yok ve savunmayı kısıtlayıcı bir şey. Bu yüzden diyorum ki bu kurmacada, bu iddianamede ve bu mütalaada İsmail’in örgüt üyeliğine hiçbir emare yok. Sadece MYK üyesi ise örgüt üyesidir mantığı var. Hiçbir biçimde ne iddianamede ne de mütalaa da İsmail için herhangi bir akıl yürütme de yok. Örgüt üyesi odluğuna dair emareler de yok. Hangi porsiyonda yer aldığına dair de… Sadece MYK üyesi ise ‘zaten örgüt üyesidir’ mantığı ile yaklaşılmış. Bu bağlamda müvekkilimin beraatini talep ediyorum.”
Savunmanın ardından duruşmaya yarına kadar ara verildi