MÊRDÎN - Mêrdîn’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 19 yıl geçti. Bu süreçte failler beraat ederken, Kaymaz’ın mezarı ise birçok kez tahrip edildi. Anne Makbule Kaymaz, “Mezarımızda da mı rahat vermeyecekler” sözleriyle yaşananlara tepki gösterdi.
Uğur Kaymaz, 21 Kasım 2004 tarihinde Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesindeki evinin önünde baba Ahmet Kaymaz ile beraber yaylım ateşine tutularak katledildi. Kaymaz, katledildiğinde henüz 12 yaşındaydı. Yapılan otopside Kaymaz’ın bedeninden 13, babasının bedeninden ise 8 kurşun çıkarıldı. Kaymaz’ın yanına bedeninden büyük bir kaleşnikof silah bırakılarak, olaya “çatışma” süsü verilmek istendi. Mardin Valiliği, söz konusu fotoğrafın servis edilmesinden sonra “eylem hazırlığındaki 2 terörist öldürüldü” yönünde açıklama yaptı. Olay böylece kapatılmak istendi. Ancak katledilenlerin baba ve oğul olduğu ortaya çıktı.
FAİLLER CEZASIZ BIRAKILDI
Uğur Kaymaz ve babasının faillerinin ortaya çıkarılması için verilen mücadelede aile ve avukatlar aylar sonra failler hakkında soruşturma açılmasını sağladı. Soruşturma kapsamında polisler Mehmet Karaca, Yaşafettin Açıkgöz, Seydi Ahmet Döngel ve Salih Ayaz hakkında “meşru müdafaa sınırlarını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” suçlamasıyla dava açıldı. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava kısa bir süre sonra "güvenlik" gerekçesiyle Eskişehir'e nakledildi ve 4 polis hakkında yapılan yargılamada, "meşru müdafaada bulunmak" iddiasıyla beraat kararı verildi. Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi kararı "oy birliğiyle" onarken, iç hukuk yollarının tükenmesinin ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi avukatları davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. Türkiye’de beraat kararı verilen davada, AİHM ise 2014 yılının Şubat ayında kararını açıklayarak, Ahmet Kaymaz ve Uğur Kaymaz’ın “yaşam haklarının ihlal edildiği" gerekçesiyle Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti. Ancak AİHM’nin kararına rağmen yeniden yargılama yapılmadı. Anayasa Mahkemesi (AYM) de AİHM kararının “takdiri bir karar” olduğunu savunarak, yeniden yargılama talebini reddetti.
FAİL POLİSİN ADI ÜST GEÇİDE VERİLDİ
2019 yılında AİHM kararlarının yerine getirilmemesine ilişkin denetleme merciinin önüne giden dosyada, o günden bu yana bir gelişme yaşanmadı. Bu süre içinde dosyanın sanıklarından biri olan polis ve ismini Serdar Gökbayrak olarak değiştiren Yaşafettin Açıkgöz, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sırasında öldürüldü. Uğur Kaymaz’ın faili olduğuna bakılmaksızın failin ismi Kocaeli’nde bir üst geçide polisin ismi verildi.
KAYYIMLAR HEYKELİ YIKTI
Uğur ve babasını öldürenler cezasız bırakılırken, 2016 yılında Kızıltepe Belediyesi’ne atanan kayyım, ilk olarak Uğur Kaymaz ve kolluk şiddeti ile öldürülen çocuklar anısına dikilen heykeli yıktı. Ardından ise Uğur ve babasının katledilmesinin yıl dönümü olan 21 Kasım 2016’da belediyede çalışan anne Makbule Kaymaz, Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) işten çıkarıldı. Derik Belediyesi’nce Uğur Kaymaz anısına yapılan parkın ismi de kayyım tarafından değiştirildi. 31 Mart seçimleri sonrası HDP’ye geçen belediyenin yeniden parka Uğur Kaymaz ismini vermek istemesi üzerine ise Derik Kaymakamı, Uğur için “örgüt ile ilişkili” iddiasını ortaya attı.
MEZARI DA SALDIRIYA UĞRADI
Uğru Kaymaz’ın adı 19 yıldır “12 yaşında 13 kurşun” sözleriyle anılırken, bu cümleler üniformalıların karıştığı cinayetlerde adalet arayan her kesimin sloganı haline geldi. Ancak bir devlet geleneği olarak devreye giren cezasızlık politikası ile Uğur’un failleri korunurken, katledilmesinin 19’uncu yılına günler kala bu defa Uğur ve babasının mezarı kimliği belirsiz kişilerce peş peşe iki defa saldırıya uğradı.
ANNE KAYMAZ: ÖLDÜRDÜKLERİ GÜN GÖZÜMÜN ÖNÜNDE
Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz, 19 yıl geçmesine rağmen oğlu ve eşinin katledilmesinin halen ilk günkü gibi aklında olduğunu dile getirerek, “Yere düştükleri gün halen gözümün önünde. Unutmuyorum. Ne yaparsam yapayım gözümün önünden gitmiyor, gönlümden çıkmıyor. Oğlum daha 12 yaşındaydı. 13 kurşun. Ne bir ne iki 13 kurşun sıktılar. 12 yaşındaki bir çocuğa evinin kapısının önünde 13 mermi sıktılar. 12 yaşında bir çocuktan terörist olur mu? Kapının önünde terörist diyerek öldürdüler. Kimsenin başına gelmesin inşallah. Suçsuz, sebepsiz yere öldürdüler” dedi.
‘YARAMIZI DEŞMESİNLER’
Aradan geçen 19 yılın ardından bu defa da mezarına yapılan saldırılar olduğunu kaydeden anne Kaymaz, Uğur’un mezarına yapılan saldırının aslında 3’üncü saldırı olduğunu söyledi. Önceki yıl yine saldırının olduğunu, mezarın bütün taşlarının çekiç vurmak suretiyle kırıldığını kaydeden anne Kaymaz, “O zaman çocukların yapmış olduğunu düşünerek gündeme getirmedik. Mezarını yeniden yaptık. Bir şey olmaz dedik. Bu yıl mezarına gittiğimde baktım bu defa taşı kırmışlar. Bir değil iki değil. Üç defa mezarına saldırı oldu. Mezarımızda da mı rahat vermeyecekler? Mezarımızdan ne istiyorlar? Bunu kabul etmiyoruz. 19 yıl geçti. Yeni baştan yaramızı deşiyorlar. Sağ olduğum sürece bu yarayı unutmayacağım” ifadelerini kullandı.
Daha önce Uğur ile babasının kanlı kıyafetlerinin kendilerine gönderildiğini ve acılarının tazelendiğini kaydeden anne Kaymaz, “Neden yaramızı deşiyorlar? Katilleri zaten dışarıda. Kimse bir şey yapmadı. Biz yine de davamızdan vazgeçmiyoruz. Kesinlikle bunu kabul etmiyoruz” dedi.
AV. KUZU: DEVLETİN KÜRTLERE DÖNÜK TUTUMU
Uğur Kaymaz davasının Türkiye’deki cezasızlık politikasının en önemli örneklerinden sadece biri olduğunu ifade eden Kaymaz ailesinin avukatı Erdal Kuzu, “Kamu görevlileri tarafından öldürülen Kürt çocuklarının davalarını sadece cezasızlık politikasıyla izah edilebilecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bu tam tersine bir devlet tutumudur. Kürt’e, Kürt’ün haklarına, Kürt’ün çocuğuna yönelik devletin bir tutumu olarak görüyorum. Kuruluş aşamasında eşit yurttaşlık ilkesi üzerinden kurulmayan bir devletin hukuk sistemi içerisinde Uğur Kaymaz’ı katleden kamu görevlilerini cezalandırılmasını beklemek büyük bir yanılgıdır. Nitekim hem Uğur Kaymaz davasında hem yaşam hakkını kapsayan bütün davalarda devlet bu tutumunu çok net olarak ortaya koymuştur. Bu tutum aslında ideolojik tutumdur. Eşitsizlik üzerine kurulan bir devlet düzeninin, özellikle Kürt’ün yaşamını yitirdiği dava dosyalarında 100 yıldan beri kendisini tekrar eden bir tutum olarak görüyoruz. Uğur Kaymaz davasını da böyle görmek gerekir. Devletin Kürt’e karşı tutumunu yansıtan en önemli davadır. Bu davadan sonra yüzlerce çocuğumuz yaşamını yitirdi, yine cezasızlık politikası ile karşı karşıya kaldılar. Yine yargılandıkları dava dosyalarında failler aklandı” ifadelerini kullandı.
‘19 YILDA BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ’
Devletin bu ideolojik tutumunu Kürt siyasetçilerinin tutuklandığı dava dosyaları, sivillerin öldürüldüğü, 90’lı yıllarda işlenmiş cinayetlerle ilgili açılan JİTEM davalarının süreçleri ile küçük çocukların faillerinin yargılandığı dava dosyalarında görebildiklerini kaydeden Kuzu, “19 yılda bir şey değişmedi. Aksine geriye dönük adil olmayan yargılama biçimlerinin daha da ağırlaştığı, faillerin daha çok korunduğu bir sistem ortaya çıktı. Bugün bununla yüz yüzeyiz. Verilen hukuki mücadelenin de bu sistemin teşhirine yönelik olduğunu düşünüyorum” dedi.
‘UĞUR’DA 100 YILLIK ZULMÜ GÖREBİLİYORUZ’
Uğur Kaymaz’ı anımsadıklarında sürekli yanına silah bırakılmış fotoğrafının akıllara geldiğini kaydeden Kuzu, Kaymaz’ın Kürt’ün talihini, Kürt’ün hayatını anlattığını dile getirerek, “Uğur’un şahsında aslında Kürt’ün 100 yıldır yaşadığı mağduriyeti, 100 yıllık zulmü görebiliyoruz. Dolayısıyla bir sembol olduğuna hiçbir şüphe yok. Öldürülmesi, faillerinin aklanması tamamıyla Kürt’ün yaşamını ortaya koyuyor. Kürtlerin bu ülkede neler yaşadığını ortaya koyuyor” diye konuştu.
'SALDIRIYI ARAŞTIRMAK SAVCILARIN GÖREVİ’
Uğur Kaymaz ve babasının mezarına dönük saldırıları da değerlendiren Kuzu, “Kimler tarafından yapıldığının tespiti başta savcıların görevidir. Etkin bir soruşturmayla ölüye ya da anısına yapılan bu saygısızlığı yapanların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması savcıların görevidir. Ama bugüne kadar savcılığın bu yönde bir işlem tesis ettiğine tanıklık etmedik. Hatta kimi zaman savcılıklar talimatı ile bunlar (mezar taşlarının kırılması) yapıldı. Bu da devletin ideolojik tutumunu ortaya koyuyor. Devletin bakış açısını çok net olarak ortaya koyduğunu düşünüyorum. Devletin kuruluş aşamasındaki ideolojik anlayışı, Uğur’un şahsında ya da mezarına yapılan saldırıda görebileceğimizi düşünüyoruz. Mezarına yapılan saldırıyı yapanların tespiti kamu görevlilerinin, kamu savcısının görevidir. Ailenin bu yönde bir talebinin ve beklentisinin olması işin doğasında vardır. Yasalar da bunu emrediyor” diye konuştu.
MA / Ahmet Kanbal