WAN - İran’da kadınların rejime karşı mücadelesi 44 yıldır kesintisiz sürüyor. ICAVI Sözcüsü Rouhi Shafii, “Jina Emînî cinayeti, ‘jin, jiyan, azadî’ devrimini doğurdu. Bu devrim sadece İran’la sınırlı kalmadı ve birçok ülkeye yayıldı” dedi.
1 Şubat 1979 tarihinde İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin devrilmesinin ardından “devrim” olarak nitelendirilen İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu İran’da, kadınların yönetim karşıtı mücadelesi kesintisiz bir şekilde 44 yıldır devam ediyor. Rojhilat ve İranlı kadınların kazanımları için her dönem daha da ileriye taşıdığı mücadele, her kesimden kadının buluştuğu “Jîn jiyan azadî” felsefesiyle bugün sınırları aşmış durumda.
Destek verdikleri “devrim” sonrasında kabul edilen İslam Anayasası ile baskı altına alınmaları kadınları mücadelede daha aktif hale getirirken, ilk tepki 1979’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde sokaklara taştı. Evlilik yaşını yükselten, çok eşliliği yasaklayan ve kadınlara boşanma hakkı veren 1967 tarihli Aileyi Koruma Yasası’nın kaldırılması, şeriata göre giyim tarzının getirilmesi, birçok mesleğin yasaklanması, erken emeklilik, doğum kontrolü, kürtajın yasaklanması, seyahat kısıtlaması, miras ve eğitim hakkı gibi birçok yasak ve engellemelerle karşı karşıya kalan kadınlar, Jîna Emînî’nin katledilmesiyle 44 yıllık mücadeleyi daha bir üst seviyeye taşıdı. Emînî’nin ardından Kürt kadınların mücadele sloganı olan “Jin, jiyan, azadî” felsefesiyle başlayan direniş ise, kimliklerin ötesine geçerek, coğrafyadan tüm dünyaya yayıldı.
1979 yılında gerçekleşen rejim değişikliğinin ardından baskılara maruz kalan, birçok arkadaşının tutuklanması ve idam edilmesinin ardından göç etmek zorunda kaldığı İngiltere’de kurulan Şiddete Karşı Uluslararası Koalisyon’un (ICAVI) Sözcüsü Rouhi Shafii, 25 Kasım dolayısıyla İran’daki mücadeleye dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
İLK KADIN HAKLARI GASP EDİLDİ
Humeyni’nin yönetime geldiği ilk günden itibaren toplumsal cinsiyet eşitliğinin rafa kaldırıldığını belirten Shafii, “İslam Devleti, kuruluşunun ilk gününden itibaren kadının, erkeklerle eşit olamayacak bir varlık olduğunu savundu. Kadını ikinci bir cins olarak gördü. Başörtü yavaş yavaş zorunlu hale getirildi, bazı çalışma alanları ve eğitim yasaklandı. Çalışan kadınlar ve üniversite öğrencileri yeni hükümetin ilk kurbanları oldu” diye belirtti.
DİRENİŞİN SEMBOLÜ 8 MART
Kadınların da ilk günden şeriat kanunlarını kabul etmediğini söyleyen Shafii, “İran'ın eğitimli kadınları ile Humeyni ve yeni kurulan hükümet arasındaki uzlaşmaz çatışma, 1979 yılının 8 Mart’ında dışsal bir sembol buldu. 1979'da binlerce kadın Tahran sokaklarında yürüdü ve Humeyni'nin açıklamalarını protesto etti. O zamandan bu yana ise kadınlar, İslami hükümete karşı asla başarısız olmadı. Nesiller boyu, giyim, eğitim ve çalışma özgürlüğünde ısrar edildi. Ayrımcılığın görünümü yıllar içerisinde değişse de bazı temel noktaları sabit kaldı. Ayrımcılığın temel noktaları ise, eğitim alanı, iş seçimi, evlilik ve boşanmada hukuki ayrımcılık, çocuk velayeti, seyahat hakkı, kadın ve erkeklerin suçlardan dolayı ki cezalandırılmalarındaki ayrımcılık oldu.
Kadınlar, imza ve çeşitli kampanyalarla taleplerini bir ölçüde toplumda oturtmayı başardı. Bu süreçte acımasız baskılar ve keyfi tutuklamaların yanı sıra fiziksel ve zihinsel işkenceler de kadın örgütlerini yıprattı. Öte genç nesiller, sivil itaatsizlikle hükümet yetkililerinin karşısına çıkarak, bazı talepleri yerine getirmeyi başardı. Bazı protesto ve isyanların bedeli ağır oldu” ifadelerini kullandı.
JINA EMÎNÎ’NİN ÖLÜMÜ
Jîna Emînî’nin gözaltı merkezinde katledilmesinin ardından başlayan eylemleri hatırlatan Shafii, şöyle dedi: “Jina Emînî, baskı ve korkunun külleri altında gizlenen kıvılcımın yıkıcı bir ateşe dönüşmesidir. Eylemler hükümetin temellerini sarsan bir salgın haline geldi. Kurdistanlı Jina Emînî’nin örtünmediği bahanesiyle bir günde Tahran'daki İrşad devriyesi tarafından tutuklanıp, ajanlar tarafından dövülmesi ve komaya girdikten birkaç gün sonra ölmesi bir cinayetti. Bu Kurdistan kızının ölmesinin ardından hükümet o kadar mantıksız davrandı ki, küllerin altındaki kıvılcımı yanan bir ateşe dönüştürdü. Milyonlarca kadın, İran'da ve İran dışında sokaklara döküldü. İran'da kadınlar başörtülerini yaktı. Jina cinayeti, ‘jin, jiyan, azadî’ devrimini doğurdu. Bu devrim sadece İran’la sınırlı kalmadı birçok ülkeye yayıldı.”
JIN, JIYAN, AZADÎ
“Jin, jiyan, azadî” eylemlerinin ülkedeki kadınlar için önemine değinen Shafii, “Bu hareket, İranlı kadınların sesini dünyanın en ücra köşelerine kadar taşıdı. Ancak bu hareket sırasında çok sayıda hayat kaybedildi. Nika ve Sarina gibi onlarca genç çocuk en vahşi şekilde katledildi ve parçalanmış bedenleri bulundu. Hükümet binlerce kadını öldürüp, hapse attı ancak bugüne kadar kadınları korkutup geri adım attırmadı. ‘Jin, jiyan, azadî’ devriminde hükümetin tepkisi öldürmek, hapsetmek, kovmak ve para cezasıyla tehdit etmekti ama kadınlar, eşi benzeri olmayan bir cesaretle buna karşı çıktı. Varlığı kadınların saçına bağlı olan bir hükümetin bayrağını taşımak istemediklerini açıkça beyan ettiler” ifadelerini kullandı.
KADINLARIN TALEBİ NET: EŞİTLİK
Rejimin tüm saldırılarına rağmen kadınların kendilerini “mağdur” olarak görmediğini dile getiren Shafii, şöyle devam etti: “Kadınların talepleri net. Her alanda erkeklerle eşitlik istiyor. İran'ı yönetenlerin kadınlara uyguladığı şiddet binlerce sayfada yazılabilecek bir hikaye. Ancak kadınların hiçbir zaman mağdur olarak görülmek istemediğini de belirtmemiz gerekiyor. İstatistiklere göre İran'da kadınların okuma yazma oranı 2020 yılında yüzde 85,5 iken, erkeklerin okuma-yazma oranı yüzde 80 ile kadınınkinden daha düşüktü. Şu tarihte ise hükümetin tüm kısıtlamalarına rağmen kız öğrencilerin katılım oranı yüzde 65'in üzerinde olmuştur. Kadınların kitle iletişim araçlarına erişiminin yanı sıra genç nesil erkeklerin kadın hakları konusundaki farkındalığı ile ümit edebiliriz ki kadını sadece cinsellik ve üreme aracı olarak gören bu iktidarın çöküşü çok yakındır.”
MA / Berivan Kutlu