AMED - Kendisinden 32 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 2009 yılının 17 Kasım’ında hücresi değiştirilerek kendisine “konuşma” mesajı verildiğine işaret ederek, “Ben burada halk için mücadele ederek yaşıyorum. Onurluca mücadele ve yaşamım halk için hep olacaktır" demişti.
Uluslararası komplo ile Türkiye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 25 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde fiziki esaret altında. Toplumdan tecrit edilmek amacıyla tutulduğu İmralı adasında, 32 aydır ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan’dan hiçbir haber alınamadı.
Ailesi ve avukatları ile görüştürülmemek için sayısız defa hücre cezası verilen Öcalan, komplonun onuncu yılı olan 17 Kasım 2009 günü kaldığı hücrenin değiştirilmesini “darbe” olarak nitelendirmişti. Öcalan’ın “17 Kasım Darbesi” olarak tanımladığı o günden bugüne geçen 14 yılda İmralı’daki tecrit daha da ağırlaştı.
Disiplin cezalarıyla gerekçesiyle ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi engellenen Abdullah Öcalan ile adada bulunan diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’a 2021-2023 tarihleri arasında üçer aylık olmak üzere en az 5 kez disiplin cezaları verildi. Asrın Hukuk Bürosu avukatları tarafından geçtiğimiz 10 Ekim günü yapılan başvuruya Bursa İnfaz Hakimliği’nce verilen yanıtta, Öcalan ve diğer tutuklular hakkında verilmiş yeni bir disiplin cezası olduğu belirtildi.
HÜCRE CEZALARI İLE SESİ KISILMAK İSTENDİ
Abdullah Öcalan’a İmralı’ya konulduğu günden beri PKK’ye talimat verdiği, Cumhurbaşkanı’nı tehdit ettiği, görevlilerle tartıştığı gibi gerekçelerle birçok kez hücre cezaları verilip sesi kısılmak istendi.
Yaptığı değerlendirmelerde her sözüne hücre cezası verildiğini belirten Öcalan, kendisine “Sen konuşma” mesajı verilmeye çalışıldığını ifade ederek, savunma hakkının ihlal edildiğine dikkat çekti.
Avukatlarıyla 18 Ocak 2006’da yaptığı görüşmede, anadilde eğitime ilişkin yaptığı değerlendirmeler gerekçesiyle kendisine hücre cezası verildiğini aktaran Öcalan, “Anadilde eğitim yapabilme hakkını herkesin talep edebileceğini söyledim. Ben bunu bütün Türkiye halkı için söyledim. Anadilde eğitim hakkı, Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi diğer uluslararası belgelerde de yer alan temel bir haktır. Bu üç kuşak temel haklardan olduğundan herkes talep edebilir. Bunun isyana teşvik ile ne alakası var? Ben on kere düşünüp ölçüp tartıyor ve öyle konuşuyorum. Buna rağmen bu cezayı veriyorlar” demişti. Sistematikleştirilen hücre cezalarıyla kendisine 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu benzeri bir eylem tarzının dayatıldığını söyleyen Abdullah Öcalan, “Gözünüzü İmralı’dan ayırmayın. Tehlikeli bir durumdur. Benim imham halinde, Ermeni katliamını katlayacak, bir Kürt katliamı olur. Devlet içerisinde böyle düşünenler de var sanırım. Ben buna yeni Enverci çözüm tarzı diyorum. Herkes bu konuda duyarlı olmalı” uyasında bulundu.
SİYASETEN CEZALANDIRMA
Avukatlarıyla 16 Mayıs 2007’de yaptığı görüşmede verilen hücre cezalarının “siyaseten cezalandırma” olduğunu dile getiren PKK Lideri, 19 Eylül 2007 tarihli görüşmesinde de içerisinde bulunduğu koşullara dair şunları kaydetti: “Gerçekten hücre cezası boyunca zorlanıyorum. Buranın zaten çok ağır, gergin bir atmosferi var. Bütün kamuoyunun bilmesini istiyorum; bu hücre cezası hükümetten bağımsız değildir. Hücre cezası Başbakanın bilgisi dâhilindedir. Gül’ün cumhurbaşkanı seçildiği gün bana hücre cezası uygulanmaya başlandı. Bir önceki ceza 27 Nisan muhtırasının verildiği gün uygulanmaya başlanmıştı. Bunlar tesadüf değildir.”
‘KONUŞMAMI İSTEMİYORLAR’
2009 yılında bu kez "Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tehdit ettiği" gerekçesiyle hücre verilen Öcalan, bu cezaya dair “Tabii ki bunların hiç birisi doğru değil. Kimseyi tehdit etmedim, etmiyorum. Uyarmadım da kimseyi. Bu cezaların verilmesi benim burada susmam amaçlıdır. Benim susmamı istiyorlar. Bana kitapların verilmeme gerekçesini ve TV hakkımın engellenmesini de hücre cezalarına bağlamışlar. ‘Bunların sana verilmemesinin nedeni senin bu kadar hücre cezası almandır’ şeklinde karar vermişler. Yani ‘Sen konuşursan bu haklardan mahrum kalırsın’ demek istiyorlar. Bu hücre cezalarının arkasında sadece Türkiye yok; İsrail var. Benim görüşlerimi biliyorlar, benim konuşmamı istemiyorlar" değerlendirmelerinde bulundu.
‘ANLAMLI BARIŞ İÇİN ÇABALIYORUM’
Aynı görüşmede “Ben on yıldır burada büyük bir sabır ve olgunlukla barış için, bu sorunun çözümü için çaba sarf ediyorum” diyen Abdullah Öcalan, devamında şunları ekledi: “Dünyada bu koşullar sadece bana uygulanıyor, başka bir yerde de örneği yok. Cezaevinden karar verilemez. PKK cezaevinden zaten yönetilemez. Ama barış için başka da çaba sarf eden kimse yok ki. Bu konuda çaba sarf edilmiyor. Ben ağır hücre cezası koşullarını da göze alarak, 10 yıldır burada barış için çabaladım. Vicdanlı biri olarak sorumluluk duyduğum için bunca yıl çözüm için çaba gösteriyorum."
PKK Lideri, 17 Kasım 2009’da tek kişilik hücreye konulmasından bir gün sonra avukatlarıyla yaptığı görüşmede maruz kaldığı duruma dair, “Tecridin daha da ağırlaştırılmış halidir. Etrafım daraltılarak, koşullarım daha da ağırlaştırılarak teslim alınmak isteniyorum” dedi.
‘CPT GELİP ESERİNİ GÖRMELİ’
Öcalan, 6 metrekarelik yeni hücresi, öncekinin yarısı kadar olmasına rağmen değişiklik ile kamuoyunun yanıltmak ve Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) baskısının azaltılmak istendiğini vurguladı. Nitekim 25 Kasım 2009 tarihli görüşmede, hücre değişikliğinin ardından içinde bulunduğu koşullara dair CPT ve AİHM’e rapor sunduğunu aktaran Abdullah Öcalan, “Zaten bu cezaevini CPT, AİHM önerdi. Bu, onların projesidir. Benim buradaki koşullarda bu şekilde tutulmam da sorumlu olanlar kendileridir. CPT sorumludur. Bu durum CPT’nin planıdır. Gelmek zorundalar buraya. Gelip burayı görüp, incelemek zorundadırlar. Yoksa olmaz. Bunu aynen söylemek lazım. CPT kendisi geldi buraya, incelemelerde bulundu. F Tipi Cezaevi inşaatının yapılması, benim buraya nakledilmem gerektiğini CPT söyledi. Bütün bunları CPT istedi. Bana burada buradaki koşullarımın eskisine göre daha iyi olacağını belirttiler ama hiçbiri olmadı. Buraya gelip kendi yarattıkları eserlerini görmeliler” diye belirtti.
‘MENDERES 24 SAAT DAYANAMADI’
Aynı görüşmede, hücresinin değiştirilmesine ilişkin "Biliyorsunuz buraya 17 Kasım’da getirildim. Bu bir darbedir. Ben buraya getirilmemi darbe olarak değerlendiriyorum, 17 Kasım darbesi olarak tanımlıyorum. Bu böyle bilinmelidir" diyen Abdullah Öcalan, “Menderes (Adnan) burada 24 saat kalmasına rağmen, dayanamamıştı. Ben on bir yıldır burada dayanıyorum, dayanmaya çalışıyorum. Çok güçlü inancım olmasa, ben burada intiharvari tarzı eylemlere girerdim. Ben burada her gün sorumluluklarım için yaşadım, halk için mücadele ederek yaşadım. Onurluca mücadele ve yaşamım bu anlamda halk için hep olacaktır” ifadelerini kullandı.
‘ÖLÜM ÇUKURU'
Tutulduğu hücreyi “Ölüm Çukuru” olarak tanımlayan PKK Lideri, 13 Ocak 2010 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede ise, daha önce kendisine verilen 20 günlük hücre cezasının onaylandığını aktararak, 160 sayfalık savunmasının AİHM’e gönderilmesini talep ettiğini fakat savunmalarının eğitim, propaganda ve talimat içerdiği gerekçesiyle reddedildiğini aktardı.
Bunun doğru olmadığını belirten Abdullah Öcalan, “Ben kimseye talimat vermiyorum. Eğitim deniliyor ama benim zaten bütün savunmalarım birer eğitimdir. Bu esaret koşullarında, bir hükümlü koşullarında bunu yapmam mümkün değildir, bu durumda bunu yapmayı ahlaki de bulmuyorum. Ancak görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim. Kimse benim düşüncelerimi ifade etmemi engelleyemez. Ölümüm pahasına bile olsa görüşlerimi söylemeye devam edeceğim. Benim burada yaptığım tespitler talimat değil, bir sosyolojik çözümlemedir, sosyolojik tespitlerdir” demişti.
MA / Rukiye Adıgüzel