ANKARA - TMK 6/1’den tutuklanan gazeteci Fırat Can Arslan’a dair beraat kararının gerekçesini açıklayan mahkeme, toplumun haber alma hakkı kapsamında hareket edildiği, eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarının aşılmadığına kanaat getirip adeta 'basın özgürlüğü' dersi verdi.
Mezopotamya Ajansı (MA) Ankara muhabiri Fırat Can Arslan, geçen yıl Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazetecinin iddianamesi hazırlayan savcı ile eşinin, Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) kararnamesiyle başka bir kente tayinleri ile ilgili paylaşımı nedeniyle TMK 6/1 kapsamına giren "kamu görevlisini görevinden dolayı hedef göstermek” iddiasıyla 25 Temmuz’da tutuklandı.
3 ay tutuklu kalan Arslan, hakkında aynı suçlama ile hazırlanan iddianamenin kabulü sonrası 31 Ekim’de Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi karşısına çıktı. Mahkemenin beraatına karar verdiği Arslan, cezaevinden çıktı.
Mahkeme, Aslan’a dair gerekçeli kararını 8 Kasım’da açıkladı. Mahkeme, kararında adeta "hukuku" anlattı. Cumhuriyet başsavcılarının görevlerini düzenleyen kanunun 18’inci maddesinde yer alan hususları hatırlatan mahkeme, bir savcının görevlerinin ne olduğunu teker teker saydı. Gerekçeli kararında TMK 20’nci Madde’de yer alan “koruma tedbiri” başlığının kapsamı ve bu başlık altında korunan kişi ve kurumlara dikkat çeken Mahkeme, yine Arslan’ın tutuklama gerekçesi yapılan TMK 6/1 maddesinin kapsamına işaret ederek, cezalandırmaya gitmenin koşullunun oluşturulması için “hukuka uygunluk” nedenlerinin gerçekleşmiş olması gerektiğinin altını çizdi.
‘HUKUKA AYKIRILIĞI ORTADAN KALDIRAN BİR NEDEN BULUNMALI’
Mahkeme, bu bağlamda “Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması, ancak onu hukuka uygun kılan, diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmasına bağlıdır. Haber verme, eleştiri hakkının kabulü için, eleştiriye konu haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması ve son olarak haberin açıklanış şekli ile konu arasında düşünsel bir bağın bulunması gerekir. Ayrıca davaya konu yazının dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği, bu bağlamda haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise, kişinin söz konusu haber veya makalenin yayınlanmasına o kadar çok katlanması gerektiği, aksine yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşük ise kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir” değerlendirmelerinde bulundu.
AİHM KARARLARINA ATIF
Kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) daha önce verdiği “Lehideux ve İsomi” ile “Nilsen ve Johnsen” kararlarına atıfta bulunan mahkeme, gazetecilerin haklarına işaret etti. Mahkeme, “Basın Yasası’nın 3. Madde’sinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenleri olduğuna vurgu yapılmıştır. İfade özgürlüğünün içeriği yönünden olgular ve değer yargıları arasında farklılık bulunabileceği, olguların varlığının kanıtlanabilir olduğu, ancak değer yargılarının doğruluğunun kanıtlanmasını istemenin gerçekleştirilemeyecek bir şeyi istemek olduğu AİHM’nin ‘Lingens / Avusturya Kararı’nda vurgu yapılan başka bir konudur” dedi.
‘MAHKEME ÖNÜNDEKİ KONULARDA GEÇERLİ’
AİHM’in “Sunday Times” kararında yine basın özgürlüğünün, düşünceyi yayma özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğuna hükmettiği anımsatan mahkeme, şu yorumlarda bulundu: “Basının kamuoyunu bilgilendirmesi bütün konularda olduğu gibi, mahkeme önündeki konularla ilgili olarak da bilgi verme görevi, kamuoyunun da bu tür bilgileri alma hakkının bulunduğu belirtilmiştir. AİHM’in ‘Dalban/Romanya Davası’nda bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece değer yargılarını ifade etmesinin engellenmesinin kabul edilemez olduğu, dolayısıyla doğruluğu denetlenebilir olgu veya verilerin yanı sıra doğruluğunun kanıtlanması söz konusu olamayacak fikir, eleştiri ve spekülasyonların dile getirilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi çerçevesinde koruma olduğunu göstermiştir.” diye
ABARTABİLİR, KIŞKIRTABİLİR, POLEMİK YARATABİLİR
AİHM’in bu kararlarında basın özgürlüğünün, bir derece kadar abartmayı ve hatta kışkırtmayı içerdiğini belirten mahkeme, AİHM’in gazetecinin yazısında kullandığı deyimlerin polemik niteliği taşıması halinde bile bu ifadelerin nesnel bir açıklamayla desteklenmesi halinde bunların asılsız kişisel saldırı olarak görülememesi gerektiğine vurgu yaptığını anımsattı.
Mahkeme, benzer şekilde Yargıtay kararlarına da işaret etti. Yargıtay’ın yazının veya haberin içerisinde yer alan bazı sözcükleri tek tek ele almanın ve bu sözcüklerin olumsuz anlamları açısından bakılarak konuşma bütününü değerlendirme dışı bırakılarak sonuca varılamayacağına hükmettiğinin altını çizdi.
‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’ HATIRLATMASI
Anayasa’nın ifade özgürlüğü, herkesin söz, yazı, resim veya başka yollarla düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkı, haber veya görüş alma ve verme özgürlüklerini kapsayan 26’ncı Maddesi üzerinde duran mahkeme, “İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamlarına geldiğini” kaydetti.
İfade özgürlüğünün, basın özgürlüğünü kapsadığına vurgu yapan mahkeme, şu değerlendirmelerde bulundu: “Dergi, kitap gibi ve internet dahil araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar. İfade özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.
Bu bağlamda toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde birey özgün kişiliğini düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve tartışabildiği bir ortamda gerçekleştirebilir. İfade özgürlüğü, kendimizi ve başkalarını tanımlamada, anlamada ve algılamada, bu çerçevede başkalarıyla ilişkilerimizi belirlemede ihtiyaç duyduğumuz bir değerdir.
ANAYASA'NIN 26 VE 28'İNCİ MADDELERİ
Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinin birinci fıkraları, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. Başka bir deyişle hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli olan ifade özgürlüğü siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum açısından ‘değerli-değersiz’ veya ‘yararlı-yararsız’ biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar ihtiva eder. Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlüğünün alanının belirlenmeye çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade özgürlüğü, başkaları açısından ‘değersiz’ veya ‘yararsız’ görülen düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü de içermektedir.
GAZETECİLER 'KAMUSAL GÖZETLEYİCİ’
Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Basının bir demokraside bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan kamusal gözetleyici fonksiyonuyla birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların gazeteci olarak kamuoyu bilgisine sahip yargı camiası içerisinde çok önemli bir görevi yerine getiren kişiler hakkında yönelttiği eleştiriler sırasında söylediği sözlerden dolayı cezai yaptırıma tabi tutulmasının ölçülü olduğundan söz edilebilmesi için, ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekçelerinin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli olmaları gerekir.
Basın özgürlüğünün sadece ifade hürriyetini haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilmesi usulünü ve üslubunu da koruduğunun gözetilmesi gerektiği, bu durumun çağdaş demokraside bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan ‘kamusal gözetleyici fonksiyonuyla’ basına tanınmış ve onun görevini serbest bir şekilde yerine getirmesini sağlamaya yönelik bir özellik olduğu öncelikle değerlendirilmelidir.”
‘HEDEF GÖSTERME YOK’
Devamında Arslan’ın gözaltına alınması, tutuklaması ve mahkemedeki ifadeleri ile yaşanan diğer gelişmelerin ele alındığı gerekçeli kararda, “Çözümlenmesi gereken meselenin sanık tarafından yapılan paylaşım içerisindeki beyanların suç unsurlarını taşıyıp taşımadığı meselesidir. Sanığın muhabir-gazeteci olması hususu, iddia konusu haberin eleştirel sınırlar içerisinde kaldığı, paylaşımın hedef gösterme olarak kabul edilemeyeceği, basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin sınırların aşılmadığı, içerik bütün olarak değerlendirildiğinde, demokratik toplumun zorunlu unsurlarında olan basının bilgi verme, eleştirme, yorumlama işlevi ve Anayasa'nın 26. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesindeki düzenlemeler dikkate alınarak iddia konusu paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında ve sanığın kastının da ancak bu kapsamda değerlendirilmesi gerekiyor” denildi.
Mahkeme bu hususlar doğrultusunda, “Seçimlik hareketlik suçun hiç birine uygun düşen mahiyette olmayıp katılan ve mağdurun kimliği konusunda gizli olan bir hususun aşikâr hale getirilmesinden ziyade sanık açısından haber verme hürriyet kapsamında hareket ettiği, paylaşımın kamu yararı bulunan, ilgiye değer haber alma hakkı kapsamında topluma iletmek suretiyle eleştiri ve ifade özgürlüğü kapsamında hareket ettiği yönündeki kabulünün aksine dosya kapsamı ve yukarıda zikredilen taraf olunan sözleşmeler kapsamında kaldığı (…)” değerlendirmesine giderek, sözkonusu paylaşımın TMK 6/1 kapsamına girmediğine hükmetti.
MA / Mehmet Aslan