İSTANBUL - BM’nin Abdullah Öcalan’a dair verdiği “tedbir” kararının bağlayıcı olduğuna dikkati çeken Av. Cengiz Yürekli, kararın uygulanmasının demokrasi ve özgürlükler noktasında kritik önemde olduğunu vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 32 aydır haber alınamıyor. “Hava muhalefeti” ve “koster bozuk” gerekçesiyle başlayan avukat ve aile görüş engelleri, “disiplin cezaları” ile sürdürülüyor. Görüş yasaklarının yanı sıra telefon ve diğer iletişim haklarından da yararlanamayan Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011’den sonra avukatları ile en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüş gerçekleştirebildi.
Avukatları müvekkilleri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit ve haber alınamama halini iç hukuk yollarının yanı sıra uluslararası hukuk ve kuruluşların gündemine de taşıdı. Bu konuda farklı tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) çeşitli birimlerine başvurular yapıldı.
Bu başvurulardan biri de BM İnsan Hakları Komitesi’ne 29 Temmuz 2022 tarihinde yapılan başvuru oldu. Hem Abdullah Öcalan hem de İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için BM’nin bu birimine avukatlar ilk kez başvurdu.
Avukatlar, “incommunicado (dış dünyadan tamamen iletişimsiz halde)” haline son verilerek, ziyaret hakkının sağlanması için tedbir kararı alınmasını istedi. Komite, bu talebi kabul ederek, başvurucuların kendi seçecekleri bir avukata derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması talebini 6 Eylül 2022 tarihinde Türkiye hükümetine iletti. Aradan geçen süreye rağmen Türkiye herhangi bir adım atmadı.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, İmralı’da devam eden tecride dair BM İnsan Hakları Komitesi’ne yapılan başvurunun önemini ve verilen karara uyulmamasını değerlendirdi.
‘TECRİT İMRALI’YI TANIMLAMADA YETERSİZ KALIYOR’
Tecridin 25 yıldır uygulandığını anımsatan Yürekli, gelinen aşamada İmralı’daki mevcut durumu tanımlamada tecrit kavramının da yetersiz kaldığına dikkat çekti. İmralı’daki tecrit durumunun "incommunicado” şeklinde tarif edilen mutlak iletişimsizlik haline dönüştürüldüğünü söyleyen Yürekli, “Bu kavramı İmralı için ilk kullanan biz değil CPT’dir. CPT İmralı’ya dair 2016 ziyaretinde açıklamış olduğu raporunda, bu kavramı kullanıyordu ve bunun kabul edilemez bir durum olduğunu söylüyordu. İmralı’da tutulan Sayın Öcalan’ın dış dünya ile hiçbir teması, ailesine, avukatlarına, arkadaşlarına veya başka muhataplarına erişimi söz konusu değildir. Orada ne olup yaşandığını, orada nasıl bir muameleye maruz bırakıldığını bilmiyoruz” diye belirtti.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
“Tarihin gösterdiği kadarıyla hukuka aykırı yönetimlerin sergilediği pratiklere göre normalde yönetimler, idari mekanizmalar her nerede olursa olsun işkenceyi belgeleyen delillerini yok etmeye çalışırlar” diyen Yürekli, İmralı’da ise tam tersi bir durumun söz konusu olduğuna dikkat çekti. Yürekli, “İmralı’da işkence ve kötü muamele pratiği yargı kararlarıyla, disiplin cezaları, avukat ziyaret yasaklarıyla devreye girmektedir. Ki bunların zaten hukuksal hiçbir karşılığı olmamakla birlikte hukuksal bir metine de dayanmıyor. CPT’nin daha önceki tespitlerinde ‘bu ziyaret yasakları tamamen aldatıcı durmaktadır. Türkiye ulusal mevzuatında bunların yasal dayanağı yoktur. Bu tutulma durumu bir dizi uluslararası anlaşmalara, evrensel insan haklarına da aykırılık teşkil etmektedir’ şeklinde de tespiti vardır” dedi.
‘AYM TEDBİR TALEBİMİZİ REDDETTİ’
Mevcut iletişimsizlik haline karşılık yaptıkları tüm itiraz ve suç duyurularının sonuçsuz kalmasının ardından iç hukukta son olarak AYM’ye yaptıkları tedbir talepli başvuruyu hatırlatan Yürekli, “Dosya 3 yılı aşkın bir süredir durmakla beraber AYM tedbir talebini reddetti. Tedbir talebini reddetmesinin bir gerekçesi bize iletilmedi. İşkence durumunda mağdur işkence gördüğünü iddia ediyorsa ve bunu geçerli bir şekilde ortaya koyuyorsa ispat külfeti artık karşı tarafa geçer. AYM bunu neden kabul etmediğinin gerekçelerini bildirmek durumundaydı. Ancak böyle bir durumda söz konusu olmadı” dedi.
BM’YE TEDBİR TALEPLİ BAŞVURU
AYM’nin “tedbir” talebini reddetmesi ve müvekkillerinden haber alamama halinin devam etmesi nedeniyle 22 Temmuz 2022’de BM İnsan Hakları Komitesi’ne yaptıkları tedbir talepli başvuruya değinen Yürekli, BM’nin bu taleplerini kabul ettiğini belirterek, devamındaki süreci şöyle aktardı: “Komite bizim taleplerimizi Türkiye hükümetine Eylül ayında iletti ve bunu yaparken de 6 Eylül tarihinde kendi iç tüzüğünün ilgili maddesi gereğince kararın görüşme esnasında başvurucuların yani Sayın Öcalan ve yanında tutulan diğer müvekkillerimizin kendi istedikleri avukatları ile derhal görüşmelerinin gerçekleştirilmesini talep etti. Bu konuda bir gelişme olmaması üzerine komite kararını 19 Ocak 2023 tarihinde hükümete tekrardan aktardı. Fakat bu tedbir talebine rağmen herhangi bir gelişme olmazken mevcut tutulma hali hala devam etmektedir.”
KARARIN ÖNEMİ
Yürekli, kararın istisnai durumlarda verilen bir karar olması bakımından büyük bir önem arz ettiğini vurguladı. Yürekli, “Komitenin vermiş olduğu bu karar kesin ve nihai bir karar değil. Komiteyle karşılıklı yazışmalar sona erdi ve yapılacak görüşmelerin ardından komite artık kendi yoğunluğuna göre belli bir süre içerisinde nihai karar verecek. Bu nihai karar, vermiş olduğu tedbir kararından farklı bir durumdur ancak şuanda tedbir kararı kolay kolay her durumda verilen bir karar değil. Çok istisnai ve risk teşkil eden durumlarda veriliyor. Karar görüşülürken telafisi imkansız zararlar yani geçmişe dönük onaramayacağınız durumlar söz konusuysa tedbir kararı veriyor. Yani böylesi bir aciliyeti ve önemi söz konusudur” diye belirtti.
‘KARAR İŞKENCEYİ TEŞHİR EDİYOR’
Kararın, taraf devletle diplomatik ilişkiler ve işbirliğine dayandığını ve bu bakımdan yaptırım gücü olduğuna işaret eden Yürekli, “En büyük önemi de mevcut insan haklarını, yasaları ve sözleşmeleri istismar eden hükümetlere karşı kamusal tazyiki harekete geçirmek olarak değerlendirebiliriz. Özellikle uluslararası ve ulusal muhalefetin insan haklarından yana bir pratik geliştirmesinin önünü açarken var olan işkenceyi tespit edip bunu uluslararası düzeyde teşhir ediyor” şeklinde konuştu.
'KARAR BAĞLAYICILIK TAŞIYOR’
Yürekli, kararın Türkiye açısından bağlayıcılık arz ettiğine işaret ederek, “Çünkü Türkiye BM’nin bu sözleşmelerine taraf olmuştur. Komite’nin bireysel başvuru alma hakkını kabul etmiştir. Anayasanın 90’ıncı maddesi de bunu iç hukukta bağlayıcı hale getirmiştir. Bu karar AİHM kadar yetkin ve etkili bir karar olmasa da aynı nitelikte bağlayıcılığı olan ve aynı yetkinlikte tespit ve teşhir gücüne sahip bir karardır. Buna Türkiye hükümetinin yasalarına ve uluslararası hukuka riayet anlamında uyması ve beraberinde mevcut iletişimsizlik haline son vererek müvekkillerimizin derhal avukatlarıyla görüşmesini sağlaması gerekir.”
‘KARARA UYMAK ZORUNDA’
Türkiye’nin komitenin vermiş olduğu karara uymak zorunda olduğunu belirten Yürekli, aksi halde bu durumun Türkiye’nin insan hakları karnesine yansıyacağına dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “BM’nin birçok mekanizması önünde belli yıllık raporlar ve tespitler söz konusu oluyor. Bunlar diplomatik bir baskıya vesile olacaktır. Ne kadar otoriter olursa olsun hiçbir yönetim bu tarz durumlarda işkenceci sıfatıyla anılmak istemez. Her ne kadar gelmiş olduğumuz dünya gerçekliği tamamen otoriter yönetimlere teslim edilmiş ve insan hakları rafa kaldırılmışsa da böylesi bir sicile dayanak oluşturacaktır. Bugün BM cezaevleri kuralları Nelson Mandela’ya adanmıştır. Adeta bir günah çıkarmak adına bu kurallar Mandela’nın tutulma koşullarıyla anılmaktadır ve hükümetlerin cezaevlerinde neler yürütmeyeceği Mandela’ya saygı olarak düzenlenen kurallar çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yönüyle hiçbir hükümet bunu istemeyecektir. Sivil toplum kuruluşlarına, insan haklarından yana olan ilgili meslek örgütlerine bir işkencenin varlığını işaret edecektir. Uluslararası ve ulusal anlamda insan haklarından yana olan muhalefetin gelişmesini gerçekleştirecektir.”
'İNFAZ HUKUKU İMRALI’YA GÖRE ŞEKİLLENDİ'
Komitenin bu kararının, Türkiye hukukunun demokrasi, barış ve temel hak ve özgürlüklerden yana evirilmesi için kritik bir karar olduğunu ve ortak bir ses çıkarılması çağrısında bulunan Yürekli, “Mevcut Türkiye infaz hukukundaki hukuksuzluklar İmralı’da hayata geçirilerek gerçekleşti ve bugün bütün Türkiye infaz hukuku İmralı’ya göre şekillenmiş durumdadır. Adeta Sayın Öcalan haklarından yararlanmasın diye bütün cezaevleri bu kapsama alınmış ve daha da ileri boyuta alınacaktır. İlk uygulanmayan AİHM kararı Sayın Öcalan şahsında gerçekleşmiştir ve bugün herkesin şikayet ettiği temel konu AİHM kararlarının Türkiye tarafından şu ya da bu gerekçeyle uygulanmamasıdır. AYM kararları yine benzer şekilde gerçekleşti. Sayın Öcalan yararlanmasın diye görmezden gelinen bütün pratikler gün geliyor bütün Türkiye hukukunu kapsamına alıyor ve otoriter bir hukuk anlayışını inşa ediyor” dedi.
KRİTİK KARAR
Yürekli, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Bugün Türkiye için BM İnsan Hakları Komitesi’nin tedbir kararı bir ilk niteliği teşkil etmektedir. Bu karar, Türkiye hukukunun demokrasiden, barıştan, temel hak ve özgürlüklerden yana evirilmesi için kritik bir karardır. Herkesin bu bilinçle yaklaşması gerekir. Bu kararın uygulanmaması ve mevcut tecrit durumunun devam etmesi bütün Türkiye infaz sistemi için beraberinde yeni tehlikeler, potansiyel riskler getirecektir. Bu yönüyle herkesin bir anayasal hak ve demokratik talep olarak İmralı sisteminin lağvedilmesini, buradaki tecrit sisteminin ortadan kalkmasını yüksek sesle haykırması gerekmektedir. Bu sadece Sayın Öcalan ve yanında tutulan diğer müvekkillerimizin haklarına erişimini değil bütün Türkiye’de insan haklarının, adaletin, barışın yeniden tesis edilmesi için gerekli bir ihtiyaçtır.”
MA / İbrahim Irmak